BIST 9.420
DOLAR 34,34
EURO 36,40
ALTIN 2.836,60
HABER /  GÜNCEL

Açlık gerevindeki sanıklara su ve şeker

'KCK Basın' davasında yargılanan sanıkların avukatı, açlık grevindeki sanıklara şekerli ve tuzlu su verileceğini söyledi. Duruşmayı izleyen Rengin Arslan, mahkeme heyetiyle savunma arasındaki iletişimsizliğe de dikkat çekiyor.

Abone ol
KCK Basın davasındaki tutuklamaların üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Dün ikinci, bugün üçüncü duruşması yapıldı davanın. 44 sanığın yargılandığı davada 34 kişi tutuklu...

Bugün 34 tutuklunun tamamı Silivri ’deydi. 800 sayfalık iddianamenin dün 182 sayfası boş denebilecek bir salona okunmuştu. Davada yargılanan gazeteciler kendilerinin de yaptıkları açlık grevi hakkında söz verilmeyince, avukatlar, sanıklar ve izleyiciler salonu terk etmişti.

Bugünse tutuklu ve tutuksuz yargılanan sanıklar, avukatları, sanık yakınları ve gazeteciler, TRT spikerleri tarafından okunan iddianameyi dinlemek üzere salonda.

Tutukluların arasında yaklaşık 50 gündür açlık grevi yapanlar var. Yüzlerini, isimlerini bilmiyorum ama tahminde bulunabiliyorum. Genelde hepsinin tenleri sarı, ellerinde küçük su şişeleri var.

Tutuksuz yargılanan gazeteciler için yoklama yapılıyor. Bir sanık dışında hepsi isimlerini söylemeden önce Kürtçe, “benim adım” demek olan “nâve min” diyorlar.

Şeker, tuz, meyve suyu...

Yoklamadan sonra tüm sanıklar adına müdafii avukat Sinan Zincir, dün yapılan yargılamanın yinelenmesini, “açlık grevinde olan sanıklara şeker, tuz, su ve meyve suyu verilmesine mahkemenin iznini” istiyor. Dünkü duruşmada bu ihtiyaçların verilmesine izin verilmediğini, açlık grevi yapanların günde 55 bardak sıvı ve şeker almaları gerektiğini anlatıyor. “Yanımızda kettle ve diğer gerekli şeyler var,” diyerek mahkemeden bunların sağlanması konusunda talepleri olmadığını vurguluyor.

Zincir, ayrıca erkek tutukluların özellikle açlık grevi yaptıkları bu durumda, kaldıkları Kandıra Cezaevi’nden, Silivri’ye getirildiklerini söylüyor; bu uzun yolun onlar için çok yorucu olduğunu ekliyor. Genel bir uygulama olarak kadın ve erkek tutuklular Silivri’de yargılandıkları süre boyunca, kaldıkları cezaevinden geçici olarak Silivri Cezaevi’ne getiriliyor. Avukat erkek sanıkların da geçici naklinin yapılmasını istiyor.

Mahkeme Başkanı Ali Alçık, bu konuda yazı yazdıklarını, duruşmanın zamanında başlaması için tutukluların Silivri’de kalmasının iyi olacağını belirtiyor.

Zincir’in bir diğer talebi ise, iddianamenin, TRT spikerleri tarafından değil iddia makamı tarafından okunması...

Mahkeme Başkanı, savcıya taleplerle ilgili görüşünü soruyor. Savcı, dünkü yargılanmanın tekrarlanmasının ve savcının iddianameyi okumasının usul ve yasalara aykırı olduğunu söylüyor...

Zerya ve mahkeme salonu

Sanıkların ve yakınlarının oturduğu yerler birbirinden hayli uzak. Birbirlerini duymaları için bağırarak konuşmaları gerekiyor. Ama kimse bağırmıyor. Sessiz kucaklaşmalar, sessiz gülümsemeler, bazen dudak oynatarak söylenen sözler var izleyici sıralarında. Bir de küçük bir bebek...

Sanıklardan İsmail Yıldız’ın bebeği Zerya bir yakınının kucağında, ön tarafta. Gazeteci sıralarından arkadaşlar Zerya ’yı görünce hareketleniyor. Önceki duruşmalardan tanıyorlar onu.

Gazetecilerin oturduğu bölüm sanıklara daha yakın. Babasının kucağına veremeseler de, daha yakından göstermek istiyorlar bebeği. İzin vermiyor jandarma. “ Mahkeme Başkanı’nın emri,” diyor. Arkadaşlar ısrarcı: “Ne olacak ki?” Görevliler de “olmaz” tavrında ısrarcı. Bir görevli sonunda “Gazeteci arkadaşları dışarı çıkarıyoruz” diyor. O sırada Zerya’nın annesi geliyor. “Böyle olacağını biliyorum. Yapmayın,” diyor. Önceki duruşmadan hazırlıklı...

İzleyici sıralarıyla, sanıklar arasındaki sessiz diyalog sürüyor. Bir kadının sesini duyuyorum: “Yeleğin nerede?” Sorunun muhatabı kim bulamıyorum.

Günün kararları

Mahkeme heyeti salona geri dönüyor.

Kandıra Cezaevi ’nde kalanların geçici olarak Silivri Cezaevi’ne nakledilmesi dışındaki tüm talepler reddediliyor. Su, şeker, meyve suyu dahil.

TRT spikerleri iddianameyi okuyor. İddianamenin bu bölümü yoğunluklu olarak tape’lerden oluşuyor. Anlamsız sözcükler diziliyor arka arkaya. Sözcüklerin bir cümle oluşturmamaları bir yana, çoğu kopuk kopuk. “Telefon konuşmalarında bu normaldir diyorum,” içimden. “Rasgele konuşur insan.” Ama yine de bir şey eksik.

Slaytla bir perdeye yansıtılan iddianameye bakıyorum. Sözcükler arasındaki “boşluğun” nedenini o zaman anlıyorum. İddianamede tape’lerin pek çok yerinde, parantez içinde “anlaşılmıyor” yazıyor. Ama spikerler bu sayısız “anlaşılmıyor” ifadesini atlayarak okuyor.

Anlaşılmayan kısımlarda ne deniyor acaba diye merak ediyorum. Bir de bu kısımların neden anlaşılmadığını... Telefondakiler Kürtçe mi konuşmuş ya da sesler iyi mi duyulamamış. Bu kısmı muğlak.

Eve gelince yazılı iddianameyi açıyorum. Rastgele ark arkaya üç sayfa seçiyorum. 168. sayfada 9 kez “anlaşılmadı”, 169. sayfada 16 kez “anlaşılmadı”, 170. sayfada 18 kez “anlaşılmadı” diyor.

Anlayamadığım sözcükleri salonda bırakıp, notlarımı toplamak için dışarı çıkıyorum. Avukat Sinan Zincir, jandarmalarla konuşuyor. Mahkeme Heyeti, sanıklara su, şeker, meyve suyu verilmesi konusunun jandarmanın ve cezaevi yönetiminin yetkisinde olduğunu söylemişti.

Zincir’e sonucu soruyoruz öğle arasında. “İhtiyaçları verilecek,” diyor.

Zerya ağlıyor

Öğle arasından sonra duruşmaların programı netleşiyor. Çarşamba görüş günü olduğu için duruşma yok, perşembe iddianame okunmaya devam edecek, cuma günü yani 16 Kasım’da ise talepler alınacak.

Bu arada Zincir, çocuklara değiniyor. 2-3 yaşında bir kız daha var salonda. Çocuğun yanındaki kadınların konuşmasını duyuyorum bir ara. “Babasının yanına tek başına gitmeye, bu arayı yürümeye korkuyor, ısrar etmeyin.”

Avukat Zincir, öğle aralarında çocuklarla babalarının görüştürülmesini istiyor. Mahkeme Başkanı, “Bunu cezaevi yönetimiyle konuşacaksınız,” diyor.

Beş dakika sonra Zerya ağlamaya başlıyor. Annesi, 6 aylık bebeğin sesi daha az duyulsun diye göğsüne bastırarak salondan çıkıyor.

Ben de çıkıyorum... Az ötedeki binada Ergenekon davasının görülmesine devam ediyor. Orada da gazeteciler var. Bunu düşünürken, Radikal gazetesinden muhabir Fatih Yağmur, Soner Yalçın’ın avukatından, müvekkilinin TÜBİTAK’ın ek raporuna ilişkin değerlendirmesinin geldiğini söylüyor. Merak ediyorum. E-postayla bana da yolluyor. Aynı arabada, onlarca gazetecinin ya sanık sandalyesinde ya da demir parmaklık arkasında olduğu Silivri Kampusu’ndan ayrılıyoruz. Radyoda Neşet Ertaş çalıyor...