Ecevit, “Gerekmediği hâlde Türkiye bir teslimiyet içine girme ve Kıbrıs’ı feda etme yoluna giriyor" dedi.
Abone olEcevit, CNN-TÜRK’ün Kafe Siyaset programında Posta Gazetesi Ankara Temsilcisi Mete Belovacıklı ile aynı gazetenin yazarlarından Ömer Tarkan’ın sorularını yanıtladı. Belovacıklı’nın, “Kıbrıs konusunda en son Çankaya’da bir zirve düzenlendi. O zirvede de Kıbrıs masaya yatırıldı ama somut bir sonuç ortaya çıkmadı. Türkiye, 1974 Barış Harekatı’ndan bu yana bir hata mı yaptı ki, bugün Kıbrıs konusu hâlâ tartışılıyor?” sorusuna Ecevit, şu karşılığı verdi: “Bugün tartışılır hâle gelmesi bir hata bence. Yoksa 1974’ten bu yana Türkiye, garantör devlet olarak Kıbrıs’taki Türklerin tehlikeler karşısında bulunduğu dönemde kararlı olarak müdahale etti. Garantör devlet hakkını kullandı. O aşamada dünya bunu normal karşıladı. İşgâl sözleri falan kullanılamıyordu Türkiye’ye karşı. Fakat şimdi özellikle AB, bu konuda Türkiye’ye karşı gitgide artan ölçüde bir baskı uyguluyor ve buna ABD de katılıyor. ABD bu konuyla niye bu kadar ilgileniyor ben anlayabilmiş değilim. Çünkü KKTC, herhangi bir şekilde ABD’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına engel olacak, gölge düşürecek durumda değil. Aksine eğer istese ABD, KKTC’yi o bölgede kendisi açısından da bir güvence olarak görebilir. Ama nedense AB’nin peşinden sürüklenir hâle geldi. Burada büyük hatada bulunuyor.” GARİP BİR MESAJ GELDİ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ayın sonlarına doğru ABD’ye gideceğini anımsatan Ecevit, “Sayın Tayyip Erdoğan doğrudan doğruya Başkan Bush’la görüşecek” dedi. Ecevit, şöyle devam etti: “Şimdiden Başkan Bush’tan garip bir mesaj geldi Sayın Erdoğan’a. ‘Benimle görüşmeye gelmeden önce evvela BM Genel Sekreteri Annan’la görüş. Ondan sonra gel.’ Yani ‘Annan’ın yaklaşımını incelemeniz için sizi uyarıyorum’ diyor. Bu ciddi bir tehdit Türkiye’ye karşı. Hem KKTC’ye, hem de Türkiye’ye karşı. Oysa böyle uyarılara genellikle Türk kamuoyu çok tepki gösterir. Bugünkü hükümet, ABD ve Avrupa’yla ilişkilerinde fazlasıyla çekingen davranıyor ve ne kadar çekingen davranırsa o kadar üzerine yürünüyor. Oysa Türkiye bir kere her dönemde sorumluca bir dış politika izlemiştir. Dünyaya hiçbir sorun yaratmamıştır.” Ona rağmen zaman zaman ABD’den Türkiye’ye çeşitli uyarıların geldiğini vurgulayan Ecevit, “Bunlardan birisi Haziran 1964’te o zamanki ABD Başkanı Johnson’ın rahmetli İsmet İnönü ile mektuplaşmalarıdır” diye konuştu. Ecevit, şunları söyledi: “İnönü, Johnson’a Kıbrıslı Türklere karşı yapılan saldırılar ve soykırım girişimleri karşısında güvenlik tedbirleri alınacağını bildiriyor. Başkan Johnson da buna karşı son derece ağır bir tepki gösteriyor. Tehditlerle dolu bir mektup gönderiyor. ‘Sizi Sovyetler Birliği ile başbaşa bırakırım’ diyor. Buna, İsmet İnönü’nün verdiği özlü bir yanıt var. Diyor ki: ‘Eğer böyle davranırsanız bize karşı, ayrı bir dünya kurulur, biz de o dünyada yerimizi alırız.’ Ve ABD buna tepki gösteremiyor. Tam tersine Başkanlık uçağı tahsis ediliyor rahmetli İsmet İnönü’ye. İnönü onunla Ankara’ya geliyor. Johnson geri alıyor sözlerini ve iyi bir ilişki dönemi başlıyor ABD ile aramızda. “SİZİ DİNLEMEYECEĞİZ” DEDİM Benzer bir süreç tam on yıl sonra 1974 Temmuz’unda yaşanıyor. ‘Kıbrıs’ta soykırım girişimleri karşısında garantör devlet olarak askerî tedbirlerimizi alacağız’ diyoruz. Almak için hazırlık yapıyoruz. Onun üzerine ABD’nin üst düzey diplomatı bana geliyor. (Ben o sırada Londra’ya gitmiştim iki gün için. Ve sonra Ankara’ya geliyor.) Amerikan yönetiminin ciddi uyarılarını bize iletiyor. Gece yarısı geliyor Atina’dan Ankara’ya. Sabaha kadar Başbakanlık odasında bizi ikna etmeye çalışıyor. Biz o sırada harekât yapıyoruz demiyoruz henüz. Ama bunu hissediyor. Kendisiyle görüşmemizde, ‘Sizin on yıl önce yaptıklarınız ortada. Biz aynı hatayı işlemeyeceğiz. Yani sizi dinlemeyeceğiz’ diyorum açıkça. ‘Yani ben burada boşuna mı konuşuyorum’ diyor. ‘Evet, boşuna konuşuyorsunuz’ diyorum. Ve perişan bir hâlde çıkıyor. Fakat yine ilişkilerimiz düzeliyor. Çünkü onlar hatalıydı. Uluslararası ilişkiler açısından bizim hatalı bir hareketimiz yoktu. Kimseye zarar verecek bir hareketimiz yoktu. Ama bu tür uyarılar karşısında Türkiye daima hakkı olan tepkileri gösterebilmiştir. Bunun karşılığında da herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmamıştır.” ÇOK KAYGI DUYUYORUM Başbakan Erdoğan’ın fazlasıyla ABD’ye boyun eğme eğilimi gösterdiğini belirten Ecevit, “O yüzden gerekmediği hâlde Türkiye bir teslimiyet içine girme ve Kıbrıs’ı feda etme yoluna giriyor. Bundan çok kaygı duyuyorum” ifadesini kullandı. Ecevit, şöyle konuştu: “Sayın Başbakan Erdoğan’a şunu tavsiye ediyorum: Türkiye Cumhuriyeti çok güçlü bir devlettir. Hakkı olan tedbirleri daima alabilmiştir. Onun için kaygı duymayın. ABD’yi bu konuda fazla ciddiye almayın. Aslında ABD’yi çok ciddiye almak lazım. Ama benim kanıma göre ABD’nin Kıbrıs’la fazla ilgilenmesi için gerçek bir neden yok. Amerikalılar, İngilizlerin etkisi altında sürükleniyor bu konuya. Bu açıdan ABD’yi müttefikimiz olarak iyi niyetle uyarmamız gerekiyor. Yani onların bizi uyarması değil, bizim onları uyarmamız gereken bir aşamadayız diye düşünüyorum.” DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Ömer Tarkan’ın bir sorusu üzerine de, “KKTC’nin varlığı ve özgürlüğü devam ettirilmelidir. Buna bütün ağırlığımızı koymalıyız” uyarısında bulundu. Ecevit, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aksi hâlde kısa bir süre içinde Rum yönetimi tüm Türklüğü temizleyecektir, yok edecektir Kıbrıs’ta. Veya tamamen etkisiz hâle getirecektir. Ve bu yalnız Kıbrıslı Türkler bakımından değil, Türkiye bakımından da ciddi sorunlar yaratacaktır. Daha 16. yüzyılda İngiliz ozanı Sheaksper’in dediği gibi Kıbrıs, Türkler için çok önemlidir. Bugün o önem daha da artmıştır. Zaten Batı’dan, Ege’den sarılmış durumdayız. Bir de Güney’den sarılmış duruma geleceğiz. Ve hareket edemez hâle geleceğiz. SORUNU TECRİT ETMELİYİZ Türkiye’nin buna izin veremeyeceğini kaydeden Ecevit, “Onun için bu konuda müttefiklerimize karşı, gerek AB’ye karşı, gerek ABD’ye karşı bütün ağırlığımızı kullanmalıyız” dedi. Ecevit, şöyle devam etti: “Aslında Kıbrıs’la ilgilenme konusunda hakkı bulunan sadece üç devlet vardır: Türkiye, Yunanistan ve İngiltere. Bunlar garantör devletlerdir. Başka hiçbir devletin KKTC ile ilgilenmesi için bir neden yoktur. Onun için sorunu başka ülkelerden tecrit etmeliyiz.” ABD dışında artık bir gücün olmadığının ileri sürüldüğünü vurgulayan Ecevit, “Ben o kanıda değilim. Başka güçler de vardır. Ki bunlar zaman içinde etkilerini gösterecektir. Türkiye de çok sorumluca davranmaya devam ettiği sürece dünyada etkili bir yer alabilecek durumdadır” diye konuştu. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkiye açısından çok ilginç gelişmeler yaşandığını ifade eden Ecevit, “Bir kere Orta Avrupa’da ve Balkanlar’da değişiklikler oldu. Birçok ülke, Rusya’nın yönetimi, denetimi altında olmaktan kurtuldu” dedi. Ecevit, şunları kaydetti: “Ortadoğu’da aynı durum var. Orta Asya’da aynı durum var. Orta Avrupa’dan Orta Asya’ya kadar uzanan geniş coğrafyada en güçlü, en azından en etkili olabilecek devlet Türkiye’dir. Çünkü bizim bütün o geniş coğrafyadaki ülkelerle köklü, tarihsel bağlarımız vardır. Onlardan bazıları zaman zaman kendileriyle, birbirleriyle kavga etseler bile Türkiye ile kavga etmezler. Aksine, Türkiye onların sorunlarını çözmek için elinden geleni yapıyor. Ve o ülkelerin birbirleriyle veya kendi içlerinde karşılaştıkları sorunlarla AB ve NATO ilgilenemiyor. Onlar da hep Türkiye’ye başvuruyorlar. Bosna Hersek olayında, bütün Ortadoğu ülkelerinde ve Afganistan’da hep Türkiye’ye başvuruldu. Meselâ Afganistan gibi son derece önemli hassas bir ülkede başta ABD ve İngiltere olmak üzere devreye gireceklerdi. Gözleri tutmadı. Kısa bir süre önce bir Türk devlet adamına, Sayın Hikmet Çetin’e başvurdular. Temsilci olarak o gidiyor. Bunlar Türkiye’nin tarihten gelen birikimiyle ne kadar potansiyel etkili bir devlet olduğunu gösteriyor. Bu gücümüzü sağlıklı bir şekilde dünyaya sorun yaratmayacak şekilde kullanabilirsek, zannederim Türkiye’nin dünyadaki gücü büsbütün artmış olur.” SINIRLI ÇERÇEVEDE TUTULMALI Belovacıklı’nın, “Sorunun tecrit edilmesi gerekir, dediniz. O zaman Türkiye, İngiltere ve Yunanistan ile Kıbrıs Rum Kesimi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti biraraya gelerek sorunu çözebilirler mi?” sorusuna Ecevit, şu yanıtı verdi: “Bence de çok uygun ve makul bir yöntemdir. Çünkü Kıbrıs sorunuyla doğrudan ilgili, gerçek anlamda ilgili üç devlet ve iki yönetim vardır. Bunlarla sınırlı kalırsa eğer Kıbrıs sorununun çok daha kolaylıkla çözülebileceğine inanıyorum. Fakat Yunanistan, özellikle kendine çok taraftar çekebilmek için nerdeyse bütün dünyayı bu küçücük Kıbrıs Adası’yla ilgilendirme yoluna gidiyor. AB’nin bu oyuna gelmemesi gerekirdi. Hele hele ABD’nin bu oyuna hiç gelmemesi gerekirdi. Aslında Doğu Akdeniz bölgesinde Türkiye’nin bütün dünya gözünde ne kadar sorumlu bir devlet olduğu biliniyor. Yani Türkiye’den bu bölgeye zarar gelmeyeceğini, bu bölgeyi bilen ve inceleyen diplomatlar aslında kabul ederler. Ama Yunanistan veya Kıbrıslı Rumlar konusunda kimsede böyle bir güvenlik duygusu yoktur. Sovyetler Birliği döneminde, Makaryos yönetiminde Kıbrıs Rumları’nın nasıl ikili oyunlar oynadıkları hatırlarlardadır. Ama Türkiye daima dürüst ve tutarlı davranmıştır. O bakımdan bence böyle sınırlı bir çerçevede bu sorunun ele alınması çok iyi bir çözüm olabilir.” AB’DEN TEHDİTLER GELİYOR Bu konuda AB’nin önde gelen diplomatlarından Türkiye’ye tehditler geldiğine dikkat çeken Ecevit, “Eğer Kıbrıs konusunda şu adımı atmazsanız AB’nin kapıları size kapanır, diyorlar. Fakat bunlar ciddiye alınacak tehditler değil” diye konuştu. Ecevit, şunları anlattı: “Şu sırada biz Kıbrıs’ı olduğu gibi Rumlara teslim etsek bile AB’nin kapıları bize açılacak değil. Bunun çok belirgin nedenleri var. Bir kere Türk nüfusunun çokluğu ürkütüyor AB üyelerinden bazılarını. Ayrıca büyük çoğunluğumuzun Müslüman oluşu da AB üyelerini ürkütüyor. Ve bir de söylemesi acı geliyor insana ama AB ülkelerinden çoğu aslında ırkçı ülkelerdir. Daha çok yakın geçmişte bunun çok acı kanıtları görülmüştür. Bu gibi etkenlerle Avrupa bizi dışarda tutmak isteyecektir bir süre. Ama bu, ileri sürede devam edemez. İlişkilerimiz askıda kalabilir. Biz birtakım haklı çıkarlarımızı almak için gerekenleri yapabiliriz. Dürüst davranmaya yöneltmeliyiz AB ülkelerini.” AB’nin Lüksemburg toplantısında Türkiye’ye karşı ağır tehditler yöneltildiğini, Türk kamuoyunun da buna büyük tepki gösterdiğini anımsatan Ecevit, daha sonra şunları söyledi: “Ben o zaman verdiğim demeçlerde aynen şunu söyledim: ‘Hiç kaygı duymayın. Türkiye AB için o kadar önemli bir ülkedir ki çok geçmeden kapımıza geleceklerdir. Kıbrıs konusuyla ilgilenmeyeceklerini söyleyeceklerdir.’ İki yıl sonra Helsinki toplantısında yine Kıbrıs bağlantısını kurdular. O zaman ‘Biz bu durumda Helsinki’ye gitmiyoruz’ dedik. O akşam benim tahmin ettiğim oldu. AB’nin üst düzey diplomatları, politikacıları gece geç vakitte özel uçakla Ankara’ya geldiler. Biz o sırada hükümette toplantıdaydık. Kapımızı çaldılar ve ‘Kıbrıs konusunda size o koşulu öne sürmeyeceğiz’ dediler. Bu, Türkiye’nin akıllı davranırsa, cesaretli davranırsa haklarını ne kadar alabileceğini gösteren somut bir örnektir. Karşılıklı izleyeceğimiz tutuma bağlı ama bu konuyu çok fazla umursamadığımızı göstermeliyiz. AB bizim için çok önemlidir. Ama sadece Avrupa’yla değil, biz Ortadoğu’yla da Orta Asya’yla da Akdeniz ülkeleriyle de Rusya’yla da yakın ve gitgide daha yakınlaşan bir ilişki içindeyiz. Yani sadece AB’ye bağımlı bir ülke değiliz. Türkiye’nin jeopolitik konumu buna izin vermez. Özellikle son yıllarda Orta Asya’yı da aşıp Uzak Asya’ya kadar ilgi alanımız genişlemektedir. Avrupa bizim için çok önemlidir. Ama dünya da Avrupa’dan ibaret değildir. AB ile ilgili ilişkiler konusunda dünya için sorun yaratmama koşuluyla çok kararlı ve tutarlı davranmamız gerekir.” Ecevit, başka bir soru üzerine de, “Bir örnek vermek gerekirse, Irak’la ilgili olarak bugünkü hükümet çok kararsız davrandı. Çelişkilerle dolu davrandı. Ve tabii bu, Türkiye’nin dünyadaki potansiyel gücüne gölge düşürdü. Amerika’yla ilişkilerimizi de gereksiz yere incittik. Oysa hem istediklerimizde diretebilirdik, hem de Amerika’yla ilişkilerimizi düzgün yürütebilirdik” dedi. ABD VE AB’YE BIRAKAMAYIZ DSP Genel Başkanı Ecevit, bir başka soruya da, “Dünya için ve Türkiye için Avrupa çok önemlidir. Ama Türkiye için dünya Avrupa’dan ibaret değildir. Bu dengeyi sağlıklı bir şekilde sürdürmemiz gerekir” diye yanıt verdi. Ecevit, şöyle devam etti: “Avrupa’dan istesek de kopamayız. Avrupalılar da isteseler bile bizi itemezler. Bu hassas ilişkileri gittiği yere kadar götüreceğiz. Başka çaremiz yok. Şunu da göz önünde tutmalıyız: Ortadoğu ve Doğu Akdeniz dünyanın en duyarlı bölgesidir. Bu en duyarlı bölgenin en önemli ülkesi de Türkiye’dir. Bu bize büyük sorumluluklar ve görevler yüklüyor. Bizim bu duyarlı bölgedeki politikamızın yönlendirilmesini Amerika’ya bırakmamalıyız. AB’ye de bırakmamalıyız. Onlar bizden yön almalılar. Çünkü bizim onların hepsinden daha derin deneyimlerimiz var, tarihten gelen deneyimlerimiz var. Örneğin Afganistan’la Türkiye’nin hiçbir zaman bir çıkar ilişkisi olmamıştır. Ama Afganistan’ın kurtulması için, çağdaşlaşması için gerekli hamleleri Kurtuluş Savaşı devam ederken Atatürk yapmıştır. Şimdi Amerika, İngiltere, Almanya başta olmak üzere ve NATO, AB vs. Afganistan’ı ellerine almak istediler. Ama üstünden gelemeyeceklerini gördüler ve Türk diplomatına, politikacılarına (Sayın Hikmet Çetin’e) bu görevi devrettiler. Bu Türkiye’nin ne kadar önemli bir ülke olduğunu gösteriyor. Bu önemi abartmadan göz önünde tutmamız gerekir. Türk ulusu, Türkiye’nin en zayıf olduğu dönemde dünyanın yedi düveline karşı direnmiş bir ulustur. Onun için korkmamalıyız. Halkımız zaten korkmaz da Türkiye’de bazı kalburüstü entelektüel çevrelerin bir kısmı maalesef korku içindeler. Onun için teslimiyetçi bir hava içindeler. Tabii hepsi için söylemiyorum ama sesi fazla çıkan bu çevreler, Türkiye’nin öyle yabana atılamayacak bir ülke olduğunu artık kabul etmeliler.” ULUSAL BİRLİĞİMİZ ZEDELENMEK İSTENİYOR Ecevit, bir başka soruyu da, “Türkiye’de maalesef dediğiniz gibi rejim sorunu değil de kimlik sorunu ortaya çıkmaya başladı. Türk ulusunun birliği zedelenmek isteniyor” diye yanıtladı. Ecevit, şunları söyledi: “Özellikle Kuzey Irak’ta ABD’nin Türkiye’yi bir yana iterek, Türkiye’nin çok meşru çıkarlarına rağmen Türkiye’yi bir tarafa iterek fiilen ayrı bir devlet kurma yoluna gidilmesi özellikle bize zarar verecek bir gelişmedir. Ayrıca AB ülkeleri ve bazı Amerikan çevreleri bizim ulusal kimliğimize gölge düşürmek için birkaç yıldan beri büyük entrikalar çeviriyorlar. Sayın Denktaş’la ilgili olarak somut bir örnek vermek istiyorum. Son iki-üç yılda Kuzey Kıbrıs’ın içinde bazı yabancılar tarafından Sayın Denktaş yıpratılmak istendi. Ama aynı dönemde Sayın Denktaş gittiği her yerde halkıyla beraber oldu, Türkiye’de de halkın büyük desteğini aldı. Demek ki, halkta o bütünlük var. Bunun değerini iyi bilmeliyiz.” Ecevit, Annan Planı ile ilgili olarak da, “Aslında Allah’ın emri değil bu plan. En sağlıklı olan yol bence, Kıbrıslı Rumlar’la Kıbrıslı Türkler’in bir araya gelmeleri ve Kıbrıs sorununa kendilerinin ortak bir çözüm belirlemeleridir. Sayın Annan’ın dünya kadar işi var, dünyanın neresinde sorun varsa orayla ilgili. Zamanını büyük ölçüde Kıbrıs’a yöneltmesi de bence gereksiz” ifadesini kullandı. Ecevit, şunları kaydetti: “Annan Planı içinde de herkesin uygun göreceği şeyler olabilir. Ama bütünüyle o plan, özellikle Türkler için kabul edilebilecek ve görüşmelere zemin oluşturabilecek bir plan değildir. Fakat Türkler ve Rumlar bir araya gelseler o küçücük Ada’da elbette ortak, tutarlı bir çizgiye varabilirler. Bu sorun iki toplum arasında çözülebilecek bir sorundur. Onun dışında bize ve Kıbrıslı Türkler’e dayatılan çözümleri gerekenin ötesinde ciddiye almamız için bir neden yok. Bu konuda direnirsek sonuç alabiliriz. Bugünkü hükümet, ‘Kıbrıs sorununda Avrupalıları tatmin edici bir adım atalım, o Annan Planı çerçevesinde, o zaman AB kapısı bize hemen açılır’ yanılgısı içinde. Hükümeti o yanılgıdan kurtulmalarını sağlamaya çalışmalıyız diye düşünüyorum.” Ecevit, başka bir soru üzerine de, “AB ile ilişkilerimizde bizde rahatsızlık uyandıracak ödünler vermekten kaçınmalıyız. O yüzden çok büyük sıkıntılara uğrayacağımızı sanmıyorum” karşılığını verdi. Ecevit, şunları ekledi: “Aslında hiç kaygıya kapılmamalıyız. Ama dünya için de sorun yaratmadan kendi haklarımızı sonuna kadar götürmeliyiz. Kıbrıs, sadece Kıbrıslı Türkler’in güvenliği için değil, bizim güvenliğimiz bakımından da büyük önem taşıyor. Türkiye eğer Kıbrıs konusunda gereksiz ödünler verecek olursa bütün dünya önünde saygınlığını da yitirir.”