Avrupa Parlamentosu Üyesi Ozan Ceyhun, Avrupa Birliği için müzakere tarihini Türkiye'nin değil Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın alacağını savundu.
Abone ol2004 yılı Türkiye`nin AB`den üyelik müzakerelerine başlama takvimi alacağı tarihsel dönemeç olacak. Genişlemeden duyulan pişmanlık Türkiye`ye Helsinki`de verilen üyelik perspektifini etkiler mi? Kopenhag kriterleri, Kıbrıs derken Brüksel zirvesinde Güneydoğu`daki durum ve kültürel haklar da bildiriye yansıdı. Engeller çoğalıyor gibi... -- AB Anayasası ve genişlemeye ilişkin tartışmayı Türkiye`nin iyi izlemesi gerekiyor. Çünkü gerek Fransa gerekse Almanya`da AB Parlamentosu seçimleri 13 Haziran`da olacağı için sokaktaki insan Avrupa`nın geleceğini tartışacak. Bundan önceki seçim kampanyalarında Avrupa tartışılmazdı. Ben bunu gittiğim toplantılarda görüyorum. Eskiden kökenimden dolayı seçmenler benimle Türkiye`yi tartışırken, son dönemde Polonya konusunda daha çok soru alıyorum. 2004 Haziran`ındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde siz de Sosyalist Grubun milletvekili adayısınız. Seçim süreci nasıl işliyor? -- Sosyal Demokrat Parti`nin (SPD) milletvekili adayıyım. SPD önce eyaletleri temsil etmesi gereken adayları seçiyor, parti merkezli bir federal liste olarak bunları teklif haline dönüştürüyor. En son SPD Federal Kongresi karar veriyor. Hessen Güney teşkilatı beni üçüncü seçti, federal listenin de 28`inci sırasındayım. Bu durumda AB Parlamentosu`na seçilme şansınız?.. -- Kesin gibi, 600 küsur üyeli AB Parlamentosu`nda Almanya`nın 99 üyesi var. Sosyal demokratlar, yüzde 30 oy alırlarsa 30`u aşkın milletvekili çıkarırlar. Rahat seçilirim. Seçimlerden sonra nasıl bir denge oluşur? Hıristiyan Demokratlar Türkiye`ye karşı çıkıyor. -- Orada büyük bir sorunumuz var. Eğer Alman ve Fransız halkı genişlemeye karşı bir tutum içine girerse ve bunun sonucunda Türkiye gündeme gelirse, biz 13 Haziran öncesi bir Türkiye kampanyası yürüteceğiz. Bu, Almanya`daki 2006 genel seçimlerine yönelik de bir sınav olacak. Türkiye`nin AB adaylığı Almanya`da seçimleri etkileyecek bir iç politika malzemesi mi olacak? -- Örneğin Hıristiyan Demokratlar, `Türkiye`yi istemiyoruz, zaten bu genişleme başımıza beladır, Türkiye de nereden çıktı?` kampanyası yaparlarsa biz de SPD olarak Türkiye`yi savunursak, AB Parlamentosu seçimleri sonucunda Türkiye`nin oynadığı rolü tespit edeceğiz. Bu da 2006 Almanya seçimleri için önemli gösterge olacak. SPD Türkiye`nin arkasında duracak mı? -- SPD`nin stratejisi açık ve net: Diyecek ki özel bir Türkiye tartışmamız yok, Helsinki`de bir karar aldık. Türkiye`ye bir şans verdik. Bu karar zaten uzun bir Avrupa politikası geleneğinin ürünü ve Avrupa`nın inandırıcılığıyla bağlantılı. Türkiye bu şansını kullanırsa AB üyesi olacak. Lütfen Türkiye`nin adaylığını 2004 Haziran seçimlerinde istismar konusu yapmayın! Bu politika destek anlamına mı geliyor? -- Alman sosyal demokratları, ``Türkiye üzerine düşeni yaparsa tam üyeliğe hak kazanır`` diyor. Bunun aksini savunmak AB`nin inanırlığını zedeler. AB olarak kendi imzaladığımız anlaşmalara uymamız gerekir. Türkiye`nin 2004 sonunda müzakere takvimi alma şansı nedir? -- Ben yüksek görüyorum. Çünkü müzakere takvimini Türkiye almayacak, Tayyip Erdoğan alacak! Kişisel olarak AKP döneminde Cumhuriyet`in köktendinciliğin tehdidi altına girdiğini görüyorum. Buna rağmen dobra dobra söylemek zorundayım: AKP özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan, AB`de başarılı bir grafik çizmektedir. Şu anki gidişat olumludur. Çünkü AB çevrelerinde Kıbrıs dahil sorunların AKP liderliğinde çözüleceği inancı yaygın. Türkiye`de reformlar oluyorsa bunda Erdoğan`ın etkisi görülüyor. AB`den tarih almaya en yakın iktidar AKP`dir. 2004 sonunda tahmin ediyorum Tayyip Erdoğan`a müzakere günü verilecek. Kıbrıs çözülemese dahi Tayyip Erdoğan`a bu şans tanınacak. Çünkü, ``takvim vermezsek Türkiye`deki reformları hepten sabote ederiz`` kaygısı var AB`de. Avrupa başkentlerinde Erdoğan`ı güçlendirme eğilimi gözleniyor. Tayyip Erdoğan`ın güçlenmesi ise gün almaktan geçecek! AB`de AKP`ye duyulan bu ilgi neden? İslam ve demokrasinin sentezi düşüncesi mi destekleniyor? -- Benim çeliştiğim bir bakış açısı var: Avrupa`da çok sayıda sosyal demokrat arkadaşımın görüşüne göre `AKP gerçek Türkiye!` Türk toplumuyla AKP benzeşiyorlar. Türk toplumunun AKP dışındaki alternatifi çok daha karanlık! AKP ile modern İslam toplumunu ayakta tutma şansı olduğuna inanılıyor. Bunun da AB`nin stratejik hedeflerine yatkın bir çözüm olabileceği umudu var. Kıbrıs konusunda, MGK`nın etkisinin azaltılması konusunda AKP destek görüyor. Ostlander`in Kemalizmi yargılayan raporuna ret oyu kullanırken şunu söyledim: Eğer Mustafa Kemal`in Türkiye`si olmasaydı bugün hiçbir şekilde AB`ye aday olma şansına sahip değildi. Benim ret oyu verdiğim raporu AKP`liler alkışladılar. AB Parlamentosu`na teşekkür ettiler. Şaşırdım kaldım. Bunu Sayın Gül benim de katıldığım Karma Parlamento Komisyonu toplantısında söyledi. Bir yandan Türkiye`nin AKP`nin öncülüğünde AB`ye hızla yaklaştığını gören ama öte yandan benim yetiştiğim değerlerden hızla uzaklaşan bir ülkenin bireyi olmanın hüznü içerisindeyim. Yaşam tarzı olarak AKP`nin `toplumu İslamileştirdiği` kaygısını paylaşıyor musunuz? -- AKP, `ben demokratikleşiyorum, Türkiye`yi AB`ye yaklaştırıyorum` dediği oranda gerçekleştirdiği reformlarla bir yandan da benim gözümdeki modern Avrupalı Türkiye`nin temel birtakım değerlerini değiştirerek o Türkiye`yi `şarklılaştırıyor`. Ve o Türkiye şarklılaştığı oranda AB`ye yaklaşıyor! Fransa`daki türban yasağına ne diyorsunuz? Fransa Devlet Başkanı Chirac `laiklik muhtırası` yayımladı. -- Meseleye, toplum mozayiğin bir parçası olarak bakıyorlardı. AB`de son zamanlarda radikal İslamı, örgütlü bir tehdit olarak görme eğilimi başladı. Fransa`nın çıkışını buna bağlıyorum. Almanya ve Fransa köktendinci örgütlenmeye karşı önlem almaya başladılar. Türbanla ilgili duyarlılık da bu yüzden. Hollanda da sırada. 11 Eylül milat oldu. -- Elbette. Hamburg`da oturup Amerika`daki kanlı eylemi planlamışlar. Bunlar ürkütüyor. İstanbul`daki saldırılardan sonra hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, `Timsah gözyaşı döken Batılı dostlarımız eylemcilere geçmişte kucak açtı` dedi. Almanya özeleştiri yaptı mı? Kaplancıları barındıyor... -- Kesinlikle böyle bir özeleştiri yok, olması için de gerek yok. Türkiye`de yanlış bir önyargı var. Almanya ve Fransa hiçbir zaman köktendincileri korumadılar. Kaplan cemaatinin durumu şöyle: Alman Anayasası savaş sonrası yazıldığı için o dönemde Müslümanlar yaşamıyordu. Alman Hıristiyanları Nazi Almanyası`nın korkunç baskısı altında faşizmin acısını çekmiş insanlardı. Alman Anayasası`nda bu yüzden dini kuruluşlara yönelik çok önemli koruyucu hükümler söz konusuydu. Anayasayı Koruma Teşkilatı, Kaplancıları izledi ancak onlar, `biz Müslüman bir kuruluşuz` dedikleri için dini kuruluş kapsamına girdiler ve anayasal açıdan yasaklanmaları mümkün olmadı. 11 Eylül`den bir hafta önce İçişleri Bakanımız Otto Schilly, ilk defa bu yönde anayasayı değiştiren yasayı kiliseleri ikna ederek çıkarabildi. Almanya`da köktendici örgütler şimdi sıkı bir takip halinde. Milli Görüşçüler de buna dahil. CHP, AB`de daha sağda görülüyor Biraz da CHP`nin AB misyonu üzerinde konuşalım. SPD ile CHP aynı çizgide partiler ama Türkiye solunun AB konusunda tereddütleri gözleniyor. -- CHP`nin şu anda AB`de bir imaj sorunu var. Avrupa`daki sosyal demokrat partiler nezdinde CHP, AKP ile kıyaslandığında daha sağda, tutucu ve statükocu görülüyor. Aslında AKP`nin kendisini `Müslüman demokrat` diye tanımlamış olması büyük şanstır. Böylece AB`deki `Hıristiyan demokrat` kulvara yöneldiler. Kazara AKP, `Müslüman sosyal demokrat` partiyim diye çıksaydı, CHP Avrupa`da daha büyük sorunlara sahip olabilirdi. AKP hiçbir zaman sol olamaz, en başta ben reddederim ama buna rağmen takiye yapmalarına engel değildi. AKP, Avrupa Anayasasında `Katolikler hâkim olmasın` diye laikliği savunuyor, `Müslüman sosyal demokratım` diyen kişiler ve parti çok orijinal bir konuma gelebilirdi. CHP`ye rakip olurdu! Şimdi böyle bir tehlike olmamasına karşın CHP kendisini Avrupa`ya anlatmakta zorluk çekiyor. CHP ne yapmalı? -- Yunanistan`da PASOK`u örnek alabilir. PASOK`ta yapılan reformlar CHP`de yapılmamıştır. CHP, çağdaş sol parti kimliğine sahip olamadı. Oysa Türkiye`de iyi bir sosyal demokrat liderin önderliğinde solun, iktidar seçeneği oluşturmasına ihtiyaç var. Örneğin Tayyip Erdoğan örneğinden hareketle Yılmaz Güney gibi, Anadolu`daki insanlara popüler sinyal verebilen, ondan çok daha kültürlü, geniş ufuklu bir lider profili, sola iktidar yolunu açabilir. CHP`nin, AB politikaları açısından yapamadığı nedir? -- Kaçak güreşiyor. SPD olarak Almanya`da CHP ile ortak seminer yapmak istiyoruz, Kemal Derviş, Zeynep Damla Gürel bizim muhatabımız durumundaki milletvekilleriyle görüşmüşüz. Günler belirlenmiş. Son karar CHP genel başkanı tarafından henüz verilmediği için yapamıyoruz. Aylardır bekliyoruz, büyük ihtimalle olmayacak. Almanya Başbakanı Schröder`in Türkiye`yi ziyareti de yakın sanıyorum. -- Şubatta... Ankara`daki resmi temasları dışında 23 Şubat`ta İstanbul`da işadamlarıyla geniş bir toplantısı olacak. Dolu bir Türkiye ziyareti olacak, çok önem veriyoruz. SPD - CHP ilişkileri nasıl? -- Bazı sorunlarımız var. Kemal Derviş bunları tek başına aşmaya çalışıyor ama CHP`nin Avrupa`daki imajı çok da iyi sayılmaz. CHP şimdi 28 Mart yerel seçimlerinde büyük kentlerdeki seçimleri çığ gibi kazanarak Avrupa`ya güçlü bir mesaj verebilir. Brüksel zirvesinde Güneydoğu sorununun da altı çizildi. -- Uçakta gelirken Osman Pamukoğlu`nun kitabını okudum. Bırakın AB raporunu, Pamukoğlu`nun kitabını okuduğunuzda bile Türkiye`nin bir Kürt sorunu olduğunu görüyorsunuz. Bu sorun sadece askeri yöntemler ve sert kanunlarla çözülemez. Çözüm yeri Ankara`dır. AB de aynı şeyi söylüyor. Kürt sorununu parlamenter sistem içinde çözmelisiniz. Güneydoğu`daki insanlar DEHAP`a oy vermek istiyorlarsa, barajı yüzde 5`e indirerek Meclis`te temsil olanağı sağlayabilirsiniz. Bu gelişme Türkiye`yi rahatlatır. Kürt sorunu Türkiye`de çözülmediği sürece AB`de konuşulur. Milliyet