Abi tavsiyesi: Sakın ola şu iki manşeti atmayın
Yazar Ertuğrul Özkök, genel yayın yönetmeni olduğu dönemde Hürriyet'te Erdoğan için atılan "muhtar bile olamaz" başlığıyla ilgili "Ben tek sütun başlık attım 24 yıldır peşimde" dedi.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza hakkında, kendi ağzından tırnak içinde ne dedi;
“Cezası kesinleşirse, seçime girer ama kazansa bile mazbatasını alamaz…”
Bugün genel yayın yönetmeni olsaydım atacağım başlık şu olurdu:
“SEÇİMİ KAZANSA BİLE MAZBATASINI VERMEM”
Madem yüksek yargı başkanı söylüyor
Yanlış mı olurdu?
Söyleyen yüksek yargının başlarından biri…
Kendi ağzından açık açık söylüyor.
Söylediği şey hukuken doğru mu?
Evet doğru…
Çünkü kanun öyle diyor…
Manşet iki: Sakın ola Soylu öyle söylüyor diye
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. ne dedi İmamoğlu’na verilen ceza ile ilgili?
“İstinaf onaylarsa yargı onayladıktan sonra görevinden düşürebilirim…”
Kendi kulağımızla duyduk, kendi gözümüzle gördük.
Peki söylediği şeyler kanunen doğru mu?
Evet, kanun o yetkiyi kendisine veriyor.
Öyleyse gazeteci olsanız nasıl başlık atardınız?
Yirmi yol önce olsa ben şu başlığı atardım..
“MAHKEME ONAYLARSA GÖREVDEN ALIRIM…”
Nitekim o konuşmayı yaptığı televizyon bile canlı yayın sırasında altyazı ile sözleri böyle verdi ve dakikalarca orada tuttu.
Ama bugün diyorum ki, sakın atmayın o başlığı
Ama bugün bir gazetenin, bir internet sitesinin, bir televizyonun genel yayın yönetmenine şunu söylerdim.
“Aman ha sakın atmayın… Yoksa bu sizin üstünüze kalır…
Çünkü benim başıma kaldı…
Olay aynı olaydı…
İnsan deseniz, ikisi de İstanbul Belediye Başkanı…
24 yıl önce, 24 Eylül 1998 günü Hürriyet’te tek sütunluk şöyle bir başlık vardı:
“Muhtar bile olamaz..”
İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’a 10 ay hapis cezası verilmişti.
O dönemde yüksek yargının önde gelenlerinden biri söylemişti bunu bize.
Yani tıpkı, aynı bugün Yüksek Seçim Kurulu Başkanı'nın 2 yıl hapis cezası alan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için söylediği sözün aynısıydı. “Artık muhtar bile seçilemezdi…”
Ben tek sütun başlık attım 24 yıldır peşimde
Bu sözleri Hürriyet’te birinci sayfadan tek sütun verdim.
Dönemin Radikal gazetesi ise, aynı sözleri 9 sütun manşet yaptı.
Peki ne oldu sonra?
Seçim yapıldı, Erdoğan seçime giremedi.
Çünkü aldığı hapis cezası nedeniyle artık hiçbir kamusal göreve seçilme hakkı kalmamıştı.
Ama CHP’nin verdiği destekle yasal değişiklik yapıldı. Biz de gazete olarak bu yasal değişikliğe destek verdik. O engel kaldırıldı. Siirt’te bir milletvekili istifa ettirildi. Yeniden ara seçim yapıldı. Erdoğan girdi milletvekili oldu.
Sonra başbakan sonra da Cumhurbaşkanı oldu.
O cumhurbaşkanı oldu, dayağı hep ben yedim
O oldu da ben ne oldum?
Yirmi dört boyunca attığım, “Muhtar bile olamaz” sözü benim başıma kaldı.
Her şey unutuldu parmaklar hep beni gösterdi…
Oysa attığım başlık hukuken doğruydu…
Bugün ise, aynı sözleri bizzat Yüksek Seçim Kurulu başkanı kendi ağzından söylüyor.
O diyor ki, “Seçilse bile mazbatasını vermem.”
İçişleri Bakanı, kendi ağzından diyor ki;
“Onanırsa görevden alırım…”
Arkadaş zamanın ruhu yakana öyle bir yapışır ki
İkisinin de söylediği sözler hukuken doğru. Yanlış bir şey yok.
Ama söylendiği zaman siyasi bir anlam kazanıyor.
Hele hele her iki kararda da apaçık bir adaletsizlik, daha da apaçık bir siyasi mühendislik varsa…
İşte o hukuken doğru başlık etik açıdan tartışmaya açık hale geliyor.
“Zamanın Ruhu” başka türlü çalışıyor, hukuka değil sonuca bakıyor.
Gün geçip, devran değişip, o yasaklı kişi başbakan, cumhurbaşkanı olunca…
O sözlerin faturası gazeteciye kesiliyor…
O nedenle hem yüksek yargı mensuplarına hem bakanlara hem siyasetçilere naçizane ve dostça tavsiyem şu:
Adaletsizliği apaçık böyle kararlarla ilgili kanuni yorumlar bile yapmayın.
Yarını düşünün, işin sadece etik ve adil yanına bakın.
Bugün hukuken haklı olsanız bile, yarın o haklılığınızı kimseye anlatamazsınız.
Home Alone filminin küçük kahramanı Kevin olamazsınız
Gazeteci arkadaşlara gelince…
“Abi nasihatı dinleyin. Sakın ola o iki manşeti atmayın…”
Çünkü siyasetçi zaten seçimi kaybederek, bürokrat, yargı mensubu zaten emekli olarak veya görevinden alınarak kenara çekiliyor, kendini unutturuyor.
Sonra gözler ve parmaklar o manşeti atana dönüyor…
Evde tek başınıza kalıyorsunuz…
Ve emin olun, durumunuz, “Home Alone” filminin küçük kahramanı Kevin gibi sempatik olmuyor.
Diyeceğim Ekrem İmamoğlu ile ilgili karara bakarken, yorumlarken, başlık atarken bu sözlerimi de bir tarafa yazın.
Ortada apaçık bir adaletsizlik ve siyasi mühendislik var.
Bugün kanuna sığınabilirsiniz, ama o kanun, “Zamanın Ruhu” karşısında sizi asla koruyamaz.
İKİNCİ YAZI
6 Ocak komitesinden dün çıkar karardaki üç kelime
Dün akşam geç saate kadar Amerikan Kongresi "6 Ocak Komitesi"nin aldığı kararla ilgili oturumu izledim.
Demokrasiler açısından ibret dolu bir oturumdu.
Seçim sonuçlarını kabul etmeyen Trump yanlılarının Kongre binasına yaptığı saldırıları inceleyen komite son raporunu açıkladı.
Ve eski Başkan Trump hakkında Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulundu.
Raporda Trump hakkında, meşru seçime gölge düşürmek ve isyan çıkarmak konusunda yeterince ve ikna edici delile ulaşıldığı belirtilerek, suç duyurusu yapılıyor.
***
(*) BİR: Associated Press Ajansı bu haberi geçerken önemli bir noktanın altını çizdi.
“Bu karar seçimle işbaşına gelen başkanların hesap verebilir olması bakımından önemli” dedi.
***
(*) İKİ: Ayrıca rapordan aldığı iki kelime ile şu vurguyu yaptı:
”Bu karar hepimize demokrasi hakkında “düşünme” ve “hesaplaşma” fırsatı verecektir.”
***
“Başkanlardan “Hesap sorulabilir” ve onların da hesap verebilir olması”, “Demokrasi üzerinde düşünme” ve “Hesaplaşma” ifadeleri özellikle dikkatimi çekti.
***
Bir de şu ayrıntı çok önemli:
Rapor oybirliği ile kabul edildi.
Yani Trump’ın partisinin üyeleri de bu suç duyurusuna katıldı.
***
İster istemez 15 Temmuz Darbe girişimi konusunda kurulan TBMM Komisyonunu hatırladım.
Tabii onun bir türlü açıklanamayan ve sumenaltı edilen komisyon raporunu…
***
Demokrasiler lafla değil, halkın seçilmiş temsilcilerinin demokrasinin kuralları konusunda “Oybirliğine” ulaşabilecek tutumları ile korunuyor.