BIST 9.725
DOLAR 35,20
EURO 36,75
ALTIN 2.968,40
HABER /  GÜNCEL

Abdurrahman Dilipak'ın eşinden isyan: 30 yıllık dostlarımız bir telefon dahi açmadı

Yeni Akit Yazarı Abdurrahman Dilipak’ın, İstanbul Sözleşmesi'ni savunan kadınlarla ilgili tepki çeken yazısı sonrası yaşanan sürecin kendilerini derinden yaraladığını ifade eden Asiye Dilipak, konuyla ilgili bir mektup kaleme aldı. Asiye Dilikpak, 'Bir tanesi bile telefonu açıp “durum nedir” diye sorma zahmetine katlanmadı. Bu kadar bile hukukumuz yokmuş bu insanlar nezdinde, bunu görmüş oldum' dedi.

Abone ol

“AK Parti’nin papatyaları” yazısında İstanbul Sözleşmesi’ni savunanlara yönelik “fahişe” ifadesini kullanmasının ardından AK Partilili kadınlar 81 ilde Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Tartışmalar devam ederken Abdurrahman Dilipak’ın eşi Asiye Dilipak, yaşanan süreçle ilgili “Rabbime arzım ve O’ndan niyazımdır!” başlıklı bir mektup kaleme aldı.

Asiye Dilipak mektubunda; söz konusu yazının aslını öğrenmek için bir telefon açmaya dahi tenezzül etmeyen 30 yıllık dava arkadaşlarımızın yargıya koşmalarından üzüntü duydum.' dedi

Asiye Dilipak mektubunda; tartışma konusu yazının aslını öğrenmek için bir telefon açmaya dahi tenezzül etmeyen 30 yıllık dava arkadaşlarının yargıya koşmalarından üzüntü duyduğunu dile getirdi.

“Emine Erdoğan hanım ve gönüllü bir çok kardeşimizle aynı masanın etrafında oturuyor, ‘daha fazla neler yapabiliriz’leri konuşuyorduk. Herkesin büyük bir samimiyetle sadece Allah rızası için çalıştığı dönemlerdi” diyen Asiye Dilipak şunları yazdı:

“İbretle izledim bizi karalayan AK kadınlar''

“Ya Rab, Sen’den davamız uğrunda beraber koşturacağım bir eş istedim, nasip ettin çok şükür. 45 yıl; çileli ama ‘sevgi ve saygı’nın eksik olmadığı bir evlilik hayatımız oldu. Abdurrahman Bey yazdığı yazılar ve düşünceleri yüzünden hep sanıktı. Onu bazen günde 4-5 mahkemeye yetiştirmeye çalışıyordum, araba kullanamadığı için. O içeride yargılanırken, ben dışarda her zaman olduğu gibi dua ediyordum ‘Allah’ım sen güç kuvvet nasip et, yardımcısı ol’ diye. 28 Şubat sürecinde, gazetenin Güven Erkaya’ya yönelik attığı ‘Hakkımı helal etmiyorum’ manşeti ve eşimin yazısında kullandığı ‘toprağı bol olsun’ ifadesinden dolayı tazminat davası açıldı. Bu dava sonucu evimizi, eşyalarımızı haczettiler. Mülkün sahibi de; alan da, veren de sensin. Çevik Kuvvet polislerinin evimizi adeta bir terör yuvası gibi basması, o gün yaşadığımız gerilim ve yaşananları korkuyla izleyen çocuklarım... Sonra posta kutusuna bırakılan yüce dinimize ve şahsımıza yönelik hakaret mektupları, gece yarıları gelen tehdit telefonları, küçük kız çocuklarıma yönelik iğrenç tecavüz ve sevdiklerime yönelik ölüm tehditleri, daha burada yazmakla bitiremeyeceğim bir çok acı tecrübe yaşadık… Bir eş ve anne olarak korkuyordum elbette. Ben aciz bir kul ve yalnız bir insandım. Sen’den başka sığınacak kimsem yoktu. Başım secdede, Hz. Yakub’un (as.) duasında dediği gibi, hüznümü ve kederimi sadece sana arz ediyordum. Senin koruduğuna kim ne yapabilirdi, ne zarar verebilirdi ki! Daha sonra FETÖ’cülerin algı operasyonlarına ve iftiralarına maruz kaldık. Bunlara da sabrettik, direndik… Sen her şeyi gören ve bilensin. Yolumuz senin istediğin istikamette olduktan sonra, ne gam. Bugün yine yeni bir süreç ve imtihan ile karşı karşıyayız. Gazeteci bir hanımın attığı bir Tweet ile başlayan, sayısını bilmediğim kadar çok kişinin hakaret ve küfürleriyle büyüyen, Abdurrahman Bey’in maksadı dışında yorumlanan bir ifadesi üzerinden, AK Parti yönetimi ve AK Partili kadınlar bir iftira ve linç kampanyasına başladılar. Televizyonda önce Lütfiye Selva Çam hanımın, sonra da Cumhurbaşkanının eşime yönelik sert ithamlarını ve bu ifadeleri avuçları patlarcasına ayakta alkışlayan kadınları içim acıyarak, ibretle izledim bizi karalayan ak kadınları(!?)

Şimdiye kadar yaşadığımız hiçbir şey beni bu kadar yaralayıp üzmemişti, içim kan ağlıyordu. Günlerce, yapılan yanlışlığı anlarlar ve dava açmazlar umudu taşıdım. Birçoğuyla 30 yılı aşkın arkadaşlığımız vardı. Evimize gelmişler, evlerine gitmiş, aynı masada yemek yemiştik. Bir tanesi bile telefonu açıp ‘durum nedir’ diye sorma zahmetine katlanmadı. Bu kadar bile hukukumuz yokmuş bu insanlar nezdinde, bunu görmüş oldum. Suç duyurusunda imzası olanlar makamlarında yükselirken, biz birbirimizden uzaklaşmışız demek ki. Hak, hukuk, kadir, kıymet değil; “makam-mevki” geçer akçe olmuş. Bu mesele karşısında, “doğru nedir”, “Allah rızası nerededir” demek yerine, “teşkilatım ne der”, “yöneticim ne düşünür” diye endişelenir olmuşlar. Bu mesele adeta bir turnusol kâğıdı görevi gördü, kimler vefalı birer dost, kimler değil; kim hasbi kim hesabi bu vesile ile görmüş olduk.”

“81 ildeki kadınlardan tek tek şikayetçiyim''

“Bize bu haksızlığı reva gören AK Parti yönetiminden ve bize dava açan 81 ildeki kadınlardan tek tek şikayetçiyim” diyen Dilipak şöyle devam etti:

“Mazlumla senin aranda perde yok. Onların bizi tanıması gerekirdi. Halkın Kurtuluş Partisi, Gazeteciler Cemiyeti, KADEM ve AK Parti bu konu çerçevesinde ortak bir noktada buluştular. Bu durum bana yine Merhum Necip Fazıl’ın ‘baba katiliyle, baban bir safta’ dizelerini hatırlattı…

Hep şeffaf bir hayatımız oldu. Elli yıla yakın bir ömrü, karınca kaderince senin yoluna adamış birisinin üstü, bir kalemde çizilmemeliydi. “Dilipak soyadı” bazı çevreleri ne kadar rahatsız ediyorsa, Sana sonsuz şükürler olsun ki, aynı “soyadı”, kardeşlerimiz arasında gittikçe büyüyen bir sevgi halkasına vesile oluyor. Ben inanıyorum ve biliyorum ki sen sevdiğini sevdirirsin.

İlk tazminat davasında olduğu gibi, evimize gelerek, arayarak, dua ederek destekleyen tüm kardeşlerimizden Sen razı ol. Bizim en büyük zenginliğimiz onlar. Allah’ım sen birbirlerine dua eden Müslümanları arşının altında gölgelendireceğini buyurdun. Bizi onlarla Peygamber Efendimizin sancağı altında haşret. Sırat-ı müstakimden ayırma. Birbirimizi hayırla yad edecek bir ömür nasip et. Bizi bize bırakma. Hasbunallahu ve nimel vekil.”