BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Abdullah Gül'ün Leyla Zana korkusu!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Leyla Zana'yla ilgili endişeleri Wikileaks belgeleriyle ortaya çıktı

Abone ol

Yüksek Seçim Kurulu'nun veto kararı sonrası Türkiye'nin gündemine oturan eski DEP'li Leyla Zana'nın öyküsü Wikileaks belgelerine girdi. Taraf'ın yayımladığı belgelere göre, Zana'nın Türkiye'de yasaklı olduğu dönemde Avrupa'da gördüğü itibarın Türkiye yansımaları endişe verici. Endişeleri dile getiren isim ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gü: " Zana davası bizim için büyük başağrısı. Kararı değiştirtemedik. Nobel’den endişeliyiz."

Eski DEP'li Leyla Zana on yedi yıl sonra yeniden Meclis yolunda. 6 Kasım 1991'de, o yemini Meclis kürsüsünden "Türk ve Kürt halklarının kardeşliğe adına" diyerek Kürtçe tamamlayan Zana, beş Kürt vekil arkadaşıyla birlikte, 3 Mart 1994'te, ABD'de yaptığı bir konuşma yüzünden dokunulmazlığının kaldırılması sonrasında, uzun süre zorunlu olarak, son dönemde de kendi tercihiyle siyasetten uzak durdu.

Zana, 8 Aralık 1994'te PKK üyeliği suçundan on beş yıl mahkûmiyet aldı, on yıl hapis yattı, 2003'te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı gereği Ankara DGM'de yeniden yargılandı, on dört duruşma ardından mahkûmiyeti aynen onaylandı ama bu sürenin üçte ikisini yattığı için, Haziran 2004'te tahliye edildi.

Zana daha sonra 2007'de Diyarbakır'daki Nevruz etkinliğinde, Mesud Barzani, Celal Talabani ve Abdullah Öcalan'dan "Kürtlerin üç lideri var, bu üç lidere minnet borçluyuz" diye söz edince, bu kez "terör örgütü propagandası" suçundan iki yıla mahkûm oldu. Ayrıca, çeşitli tarihlerde yaptığı dokuz ayrı konuşma nedeniyle seçme-seçilme ehliyetinden ve siyasi haklarından mahrum bırakıldı.

İşte şimdi değişen bu... Şimdi, Kürt hareketinin dağa çıkmak yerine, dağdakileri indirmenin yolunu siyasette aramayı seçen bir üyesi, parlamentoya dönüyor. Yüksek Seçim Kurulu'nun engeli dün akşam aşıldı; sandıkta da beklenen olursa, 12 haziran sonrasında oluşacak yeni Meclis'in sıralarında, 1961 Silvan doğumlu ve henüz on dört yaşında, Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana'yla evlendiğinde, bu topraklardaki Kürt mücadelesinin en tanınmış çehrelerinden biri olma yolunda ilk adımı attığını muhtemelen bilmeyen Leyla Zana da oturacak.

Bu tanınmışlık Türkiye ile sınırlı değil. 1995'te Avrupa Parlamentosu Andrei Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü'nü alan Leyla Zana'nın son on yedi yılda yaşadıkları, Batı'daki insan hakları gözlemcilerince yakından takip edildi. Avrupa Birliği gibi ABD de, Zana'nın siyasi hikâyesinde Türkiye'nin Kürt meselesinin izdüşümünü gördü; bu hikâyenin her aşamasını merkezlerine rapor eden ABD'li diplomatlar, Zana'nın fikirlerini eleştirdiklerinde bile, o fikirleri ifade hakkını savunan telgraflar kaleme aldılar. "WikiLeaks Türkiye Belgeleri"nde bugün, "Leyla Zana Kriptoları"ndan bir derleme sunuyoruz.

DÜNYAYININ GÖZÜ DGM'DE

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2001'de, eski milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan hakkında 1994'te verilen on beş yıllık mahkûmiyet kararının âdil bir yargılama sonunda alınmadığına hükmetti. O sırada yedi yıldır hapiste olan dört Kürt siyasetçinin, AİHM kararı gereği yeniden yargılanmalarına ise ancak 28 Mart 2003'te, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde başlandı. Aynı gün ABD'nin Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşar Vekili Nicholas S. Kass, Washington'a gönderdiği "KİŞİYE ÖZEL" telgrafın başlığını "Leyla Zana'nın Yeniden Yargılandığı Dava Başlıyor, Mahkeme Tahliye Talebini Reddediyor" koydu. İlk duruşmayı anlatan telgraf, "tarihî" diye nitelendirdiği davaya ilişkin olarak şu izlenimleri aktardı:

TIKA BASA DOLU DURUŞMA

Yeniden açılan dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları uyarınca bir Türk mahkemesinde yeniden yargılama yapılmasını mümkün kılan AB reformu kapsamında izin verilen ilk dava oluyor. Eski milletvekilleri 1994'te tartışmalı bir davada, yasadışı örgüt (PKK) üyeliğinden mahkûm edilmişlerdi.

Mahkeme salonu tamamen doluydu, iki Büyükelçilik (ABD Büyükelçiliği kastediliyor) yetkilisine ilâveten, izleyiciler arasında şunlar da vardı:

'Sanıkların yakınları; Türk ve uluslararası Kürt hakları/insan hakları savunucuları; Almanya, Danimarka ve AB'den diplomatlar; Meclis İnsan Hakları Komitesi'nin Başkanı ve Başkan Yardımcısı. Savunma avukatlarının başı olan Yusuf Alataş, Siyasi Müsteşar'a 300'den fazla avukatın davaya müdâhil olmak istediğini söyledi ama o, duruşma salonunda gerilimi azaltmak ve gözlemcilere daha fazla yer kalmasını sağlamak için sadece 25'ini kabul etmişti.' Duruşma salonunun içinde ve dışında yoğun polis ve asker mevcudiyeti vardı ama görünür bir gerginlik yoktu.

BÖYLE YORUMLADILAR

Telgrafın devamında sanıkların mahkemede yaptıkları ilk savunmalara yer veren Kass, sondaki "YORUM" bölümünde ise şunları yazdı:

Bu dava yakından takip edilecektir –özellikle de Türk hükümetinin insan hakları reformlarının samimiyetini sınamak isteyen AB gözlemcileri tarafından. Mahkemenin, sanıkları tahliye etmeyi ya da yeni bir mahkem başkanı atamayı reddetmesi, beraat yönünde olumlu işaret vermiyor. Aynı zamanda, Türk hükümeti de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın âdil biçimde yargılanmadığı yönündeki son kararıyla sarsılmış bir halde (Referans A– Bu belge telgraf metninde yer almıyor) ve bu davada azami ölçüde iyi huylu davranma baskısı altında. Türkiye'nin yabancı dostlarını sağlı sollu kendinden uzaklaştırır gibi göründüğü bir zamanda, Türk hükümeti adlî hokkabazlık algılaması yaratmayı göze alamaz.

MAHKEME ÖNYARGILI

ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'ni yukarıdaki satırlardan dört buçuk ay sonra, 15 Ağustos 2003 tarihinde gönderdiği "KİŞİYE ÖZEL" telgrafın başlığı ise "Leyla Zana'nın Avukatı Mahkemeyi Önyargılı Olmakla Suçluyor." Siyasi Müsteşar John Kunstadter'in kaleme aldığı telgraf, ABD'li (ve Avrupalı) diplomatların Zana ve arkadaşlarının davasına nasıl baktıkları konusunda şüpheye yer bırakmıyor. Telgrafın başındaki "ÖZET" bölümü şöyle:

Leyla Zana ve diğer üç eski Kürt milletvekilinin davasına katılan savunma avukatlarının başı, mahkemeyi sanıkları tutuksuz yargılanmak üzere tahliye etmeyi ve savunmanın tanıkların dinlenmesi konusundaki taleplerini sürekli reddettiği için önyargılı olmakla suçladı.