Abdullah Gül bir İnternet düşmanı mı?
Kimse alınmasın, ben küfüre, hakarete, aşağılamaya, ırkçılığa, faşistliğe kutuplaşmaya dost olamam!
İnternet Medyası Yasası için son çığlığımı Çankaya Köşkü'nde attım.
Dedim ki Abdullah Gül'e:
-İnternet Medyası'nı zurnanın son deliği olarak görüyorlar.
"Hayır" dedi Cumhurbaşkanı...
İnternet Medyası'nın geldiği noktayı, İnternet Medyası'nın gücünü ve gelecekteki yerimizi anlattı konuşmasının devamında:
-Zurnanın sonu mu kaldı? İnternet Medyası'nın gücünü görmemek mümkün mü?
Değil ama...
Bu sefer ben sordum:
-O zaman neden biz gazetecilik yapamıyoruz sayın Cumhurbaşkanı? Niçin, Ankara'da temsilciliği olan sitelerin temsilcileri Cumhurbaşkanlığı'nda akredite değil?
Meğer Cumhurbaşkanımız sanıyormuş ki, bizler diğer meslektaşlarımız gibi gazetecilik yapıyoruz!
-Öyle değil sayın Cumhurbaşkanı öyle değil.
-?
-Bizler büyüdük, serpildik, delikanlı olduk. Bizler istihdam sağlar hale geldik. Bizler ekonomiye katkıda bulunur hale geldik. Bizler habercilikte çok çok önce yola çıkan gazetelere, televizyonlara kafa tutar hale geldik.
-?
-Geldik de, bir türlü mesleğimizi ifa eder hale gelemedik.
-O niye?
Karşımda RATEF'in Genel Başkanı olan çocukluk arkadaşım Adnan Yüce'den izin koparmışım bir kere, artık susar mıyım ben?
-Başbakan TOBB'dan istihdam istiyor yüzde 8 KDV karşılığında. E o istihdamı biz sağlamışız, hani bize yüzde 8 KDV? Yok. Türkiye'nin gündemine herkesten önce hakim olmuşuz, niçin İnternet Medyası'ndan da bir grup arkadaşımıza hayal ettiğimiz gazeteciliği yaptırmıyorsunuz sayın Cumhurbaşkanı?
Sevgili Ahmet Sever'e bakıyor Abdullah Gül, sorduğum sorunun cevabını ondan bekliyor ve ekliyor:
-Bundan böyle seyahatlerimizde İnternet Medyası'ndaki arkadaşlarımız da bulunsun!
Ahmet Sever'den cevap:
-Hay hay efendim.
Peki hangi birimiz Cumhurbaşkanı'nı takip edeceğiz?
Ahmet Sever bu ayırımı nasıl yapacak?
Ertuğrul Özkök dün İnternethaber'in yeni merkezine ziyarete geldi.
"Hangi birimize temsil hakkı verecekler? Yüzlerce site var, herkes de "ben" diyor... Nasıl çıkılacak bu işin içinden?" soruma Özkök'ün cevabı kısa ve net oldu:
-Kurumsallaşan siteleri davet ederler olur biter.
Devam etti Ertuğrul Bey:
-Bütün gazetelerin temsilcileri Cumhurbaşkanı'nı Başbakan'ı takip ediyor mu?
Ertuğrul Özkök haklı ise -ki haklı- o zaman, kurumsallaşmak için herkes yola koyula...
Eh madem biz "geleceğin medyası"yız, şimdiden geleceğimizi inşaa edelim öyle değil mi? Yerimizi yurdumuzu belirleyelim, copy-past sevdamızdan vazgeçip büyük büyük gazetelerimizin davalarına maruz kalmayalım. Çalıp çırpmayıp, yaptıklarımıza ve yapacaklarımaza azıcık emek verelim. Hülasa, farkımızı ortaya koyalım ki, üvey evlat olmak yerine evin gerçek evladı olabilelim.
Dedikten sonra...
Tekrar Çankaya'dayız...
Abdullah Gül'le birlikte...
İyi bir İnternethaber takipçisi olan Gül, 10 yaşına girdiğimizi öğrenince, şaşırıyor:
-O kadar oldu mu?
Sonra ekliyor:
-Yasa için bize düşen ne varsa destek oluruz.
Teşekkür edip ayrılıyoruz...
Ayrılırken sevgili arkadaşım Barış Yarkadaş'ın sözleri yankılanıyor kulağımda:
-Sayın Gül yapılan yorumlara tahammül edemiyor ve bizleri dava ediyor. Takmış bize...
Oysa Abdullah Gül'ün kimseye taktığı falan yok.
Küfür, hakaret, küçük düşürücü ifadelerin yeraldığı yorumlara, (buna küfürname desek daha doğru olur) takmış Cumhurbaşkanı. Üstelik, Çankaya'nın davası sitelerle, site sahipleriyle değil. Çankaya'nın davası, küfür edenlerle, hakaret edenlerle, devletin tepesine ağıza alınmayacak ifadeler kullananlarla.
Kimse alınmasın, ben küfüre, hakarete, aşağılamaya, ırkçılığa, faşistliğe kutuplaşmaya dost olamam! Tüm bunlara göz yummamak düşmanlık ise eğer, ben bir adım öne çıktım bile...
Var mı peşimden gelen?