Abdullah Çatlı'nın Sosyolog kızı Gökçen Çatlı, 15 Temmuz darbe girişimini İnternethaber'e değerlendirdi.
Abone ol'Babam Çatlı' kitabının yazarı Sosyolog Gökçen Çatlı, 15 Temmuz darbe girişimini ve babasının derin devletle mücadelesini internethaber.com için Ayten Çalış'a değerlendirdi.
“Babam Bugün Hayatta Olsaydı, Darbecilere Karşı Devletinin Yanında Dururdu!” diyen Gökçen Çatlı, FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin ise “15 Temmuz bir darbe girişimi değil, ‘Terörist bir eylem’dir..!” değerlendirmesinde bulundu.
PKK'NIN 40 YILDIR YAPAMADIĞINI...
Gökçen Çatlı, FETÖ yapılanmasıyla ilgili “PKK’nın 40 yapamadığını bir gecede yapmaya kalkan uluslararası bir şebeke ile karşı karşıyayız!” analizinde bulundu.
Gökçen Çatlı röportajının detayları şöyle:
A.Ç. Çatlı bugün yaşasaydı, aktif siyasetin içinde olur muydu sizce?
G.Ç. Buna net cevap veremem belki ama; aktif siyasetin içinde olmasa da, kameralar önünde görünmese de, zannederim o mekanizmanın önemli bir yerinde olurdu.
A.Ç. Yani siyasal anlamda ülkücü ideali sürdürür müydü acaba? 15 Temmuz gecesi yaşadığımız hadise, hepimizin zihinlerinde çok taze ve bundan sonra da çok uzun dönemler konuşulacak. Şöyle bir simülasyon yapsak!
Abdullah Çatlı aktif siyasetin içinde olmasaydı da köşesinde sakin hayat süren biri olsaydı, o gece nerede olurdu? Tankların üstünde mi, darbecilerin peşinde mi; nerede olurdu?
G.Ç. Bir kere biz, camia olarak zaten 80 Darbesi’nin mağdurlarındanız. Darbelerin toplum adına, devlet adına ne kadar yıpratıcı ve ne kadar geriletici olduğunu bilen bir yapımız var. Acı tecrübelerden dolayı! Şayet babam hayatta olsaydı, benim de bugün olduğum gibi; darbenin karşısında olur, devletinin yanında dururdu! Bu çok net! Ben de bugün o noktadayım. Akl-ı selim olan herkes bunu yapar. Bunun başka bir cevabı da olmamalı zaten.
15 TEMMUZ TERÖRİST BİR EYLEMDİR
A.Ç. 15 Temmuz’un sizdeki tanımı nedir peki?
G.Ç. Açık söylüyorum; 15 Temmuz bir darbe girişimi değil, terörist bir eylemdir! Neden terörist bir eylem? Çünkü öyle ya da böyle, ‘milletin kendisine’ çevrilmiştir namlular!
Daha bugün gazetede okudum; darbe gecesi yaşadığı ağır saldırıdan dolayı, bir hanımın başı bir yerde gövdesi başka bir yerde bulunmuş. Şu an Türkiye’ye yapılmak istenen de bu aslında! Baş ile gövdeyi ayırma girişimi!
PKK’nın kırk yıldır yapamadığını bir gecede, aşağı yukarı altı saat içinde yapmaya çalışan uluslararası bir şebeke ile karşı karşıyayız! Bir ucunda FETÖ var, bir ucunda PKK belki! Manzara ürkütücü, silkeleyici!
MUHSİN AĞABEYİN KAZAYA KURBAN GİTTİĞİNİ HİÇ DÜŞÜNMEDİM
A.Ç. Ülkemizde Gezi sürecinden itibaren ayyuka çıkan bir muhalefet zinciri oluştu ve dershane, 17-25 vs. derken sosyolojik planda da net olarak görebileceğimiz ciddi bir ‘Erdoğan düşmanlığı’ adım adım inşa edildi. Hatta bu düşmanlığın içine, sizin de Muhsin Abi dediğiniz rahmetli Yazıcıoğlu’nun gönüldaşları da çekilmeye çalışıldı. ‘Helikopter kazasının üzerini Erdoğan örtüyor!’ kodlarından başlayarak birçok negatif yayın yapıldı. Bu negatif yayından etkilenerek Sn. Cumhurbaşkanı’na öfke besleyen Alperenler bile oluştu! Türkiye’deki önemli güç dinamiklerini, ana kolonları çökertmeye yönelik bu nokta atışı operasyonların perde arkasını 15 Temmuz sonrası daha net görmeye başladık. Yani ‘Bizim çocuklar yine kandırıldı!’ diyebiliriz miyiz? Ve bundan sonra bu tarz algı oyunlarına kapılmamak için ne yapılmalı?
G.Ç. Bir kere feraset sahibi olunmalı! Yaratılan algılara kapılıp gitmemeyi öğrenmek gerekiyor. Maalesef çağımızın en büyük hastalığı, az düşünüp çok konuşmak. Böyle bir sosyal hastalık olunca da; bir deli bir kuyuya bir taş atıyor, kırk akıllı çıkaramıyor.
Rahmetli Muhsin Abi’nin yaşadığı acı olayın, ben de bir suikast olduğunu düşünenlerdenim. Baştan beri bu fikirdeyim! Ve bugün anlaşılıyor ki; darbe gecesi Sn. Cumhurbaşkanı’nın peşine takılan suikast timinin içinde bulunan kişilerle Muhsin Abi’nin helikopter enkazına giden kişiler aynı! Bu söyleniyor bugün! Bu süreçleri sabırla ve ferasetle bekleyeceğiz. O kişilerin alınan ifadelerinden, çeşitli ipuçlarından mutlaka bir yere varılacağını düşünüyorum.
15 TEMMUZ SONRASI UMUTLUYUM!
A.Ç. Geçmişte sürekli belli suikastların, belli kalkışma hareketlerinin perdelenmesi söz konusuydu. ‘Eski Türkiye’ konjoktürü içerisinde, bulanık su da balık avlayan belli kesimler vardı ve birçok konu aydınlatılamıyordu. Bu tablonun birinci elden tanığı ve mağduru olarak, ‘Karartılan Eski Türkiye’ye nazaran bugün hangi noktadayız sizce? Ne kadar umutlusunuz?
G.Ç. Bugün geçmişe göre çok daha umutluyum. Hele 15 Temmuz sonrası, çok daha umutluyum! Şu an, ‘Asla açıklanmaz! Öğrenemeyiz!’ dediğimiz şeylerin ortaya çıkarıldığını görüyoruz. Ciddi ipuçları var! Arkası da gelecektir mutlaka. Hareket başladı yani. Bu çok önemli. Eskiden karanlıkta dönüyordu birçok şey, şimdi o karanlığa bir kibrit çakıldı.
Şimdi bir takım dosyalar tekrardan açılıyor, ‘17-25’, ‘Ergenekon’ ve ‘Balyoz Operasyonu’ gibi konularda kurulan kumpaslar gün yüzüne çıkıyor, birçok şey yeniden sorgulanıyor! Bu hassas noktada devletimize düşense; adalet mekanizmasının sağlıklı işlemesini sağlamak ve güven ortamını yeniden tesis etmektir. Bunlar olduktan sonra her türlü engel aşılır.
A.Ç. Babanızın meşhur bir ‘ülkücülük’ tanımı var. ‘Sen ülkücü müsün?’ sorusu ideolojik bir refleksle sorulduğunda tebessüm edermiş hani! Hakeza siz de kitabınızda, ‘Babam sağı solu aşmış bir insandı! Bize Uğur Mumcu’yu da okuturdu, İlhan Darendelioğlu’nu da!’ diyorsunuz. Öncelikle o ülkücülük tanımını sizden almak isteriz. Sonra da 15 Temmuz gecesi sonrasında ortaya çıkan o geniş çatı, ideolojiler üstü o millî mutabakat bu ülkücülük tanımının neresine düşer; onu alalım…
G.Ç. Babamın duruşu, hep vatan merkezliydi! Millet merkezliydi, devlet merkezliydi. Bugün moda olan bir terim var, ‘partiler üstü düşünmek’ diye! Babam, 80’den sonra yurtdışına gittiğimiz dönemden itibaren; hep partiler üstü düşünmek durumundaydı zaten!
A.Ç. ‘Durumundaydı!’ diyorsunuz! Önemli bir cümle bu. ‘Konjoktürün gerçekliğine uyanmıştı ve artık o noktada ideolojilerin bir işlev taşımadığını gören, yaşayan bir insandı!’ anlamında mı söylüyorsunuz bunu?
G.Ç. Tabi! Yani ortaya çıkan tablo o denli vahamet içeriyordu ki, partiler üstü düşünmekten başka bir yol kalmamıştı! Siyasal rozetler anlamını yitirmişti, oyun büyüktü…
MİLLETÇE BÜYÜK RESMİ GÖRMEYE BAŞLIYORUZ
A.Ç. Üç ayrı Abdullah Çatlı’dan bahsedebiliriz aslında! Bir tanesi, ‘Babam Çatlı’ başta olmak üzere iki eserinizde de işlediğiniz, evladı olarak yakından tanıdığınız ‘insan Abdullah Çatlı’… İkincisi, Ülkücü Câmiâ’nın idolü olmuş olan Abdullah Çatlı; yani bir sembol isim! Üçüncü Abdullah Çatlı ise, Türk kamuoyuna yansıyan Abdullah Çatlı! Hem yansıyan, hem de belki birileri tarafından özellikle yansıtılan; o şekilde servis edilen Abdullah Çatlı. Hangi Abdullah Çatlı gerçek peki?
G.Ç. İlk iki Abdullah Çatlı, gerçek olan elbet! Üçüncüsü ise, belli bir manipülasyonla yaratılmaya çalışılan ‘sahte Abdullah Çatlı’..! Çok kötü, incitici bir algı tabi bu! Devlet ve millet için mücadele edenlerin, aslında milletin gönlünde yatan gerçeklerle birlikte hareket etmediklerini işaret ederek; idealist insanların mücadelesini ucuzlaştıran bir algı! Ama Eski
Türkiye’ye ait bu hatalı kodlar, değişiyor artık. Milletçe ‘büyük resmi’ görmeye başlıyoruz! 15 Temmuz’da gördüğümüz acı manzaranın, çok ciddi bir geçmişi; geniş bir perde arkası var. Bugün babamın suikastıyla birlikte birçok hassas konunun tekrar konuşuluyor olması, ‘Eski Türkiye’ ile darbeden sonraki Türkiye arasında ciddi fark olacağının göstergesidir.
ERDOĞAN SINIRLI İMKANLARLA VERİM YARATABİLEN BİR LİDER
A.Ç. Peki, toparlarsak; 15 Temmuz sonrası açılan manzaranın akabinde, faili meçhullerle ilgili noktada ciddi bir hızlanma bekliyor musunuz? Ve hatırlatıcı olmak adına bir şey yapma planınız var mı?
G.Ç. Daha bugün gazetede gördüğüme göre, Sn. Cumhurbaşkanımız şöyle bir ifadede bulunuyor! ‘Bu zamana kadar açılamayan tüm dosyalar, tekrardan ele alınacak!’ diyor. Ve bunun içine, suikastları da katıyor.
Direkt isim vermiyor, fakat ben kendisinin hassasiyet sahibi olduğunu bilerek ve düşünerek; gerek Muhsin Abi’nin gerekse babamın dosyalarının da bu sürece dahil edileceğini düşünüyorum. Bu ülkeye değer katmış millî reflekslere suikast düzenlendiyse şayet, bunların tekrardan cesurca ele alacaklarına inanıyorum! Sn. Erdoğan, sınırlı imkanlardan ciddi verimler elde edebilen bir lider. Birçok bilinmezler açısından manzaranın genişlediği şu yeni süreçte, bu konularda çok daha etkin olacağı inancındayım.
Aslında bu konuda Sn. Cumhurbaşkanı’na ulaşmak anlamında bir iki girişimim olacaktı geçmişte. Fakat çeşitli sebeplerle durduruldum ve ertelemek zorunda kaldım. Yani konjonktürün buna müsait olmadığı yönünde yönlendirmeler aldım çeşitli yerlerden.
Fakat şimdi bu sis perdesinin aralandığını ve bu konuda devletin de çok daha kararlı olduğunu gördüğüm için gayet memnunum! Umut veren yeni yapılanmalar da var ayrıca! Bu tarz suikastlar milletin üzerine bir vebaldir! Aydınlanacağını düşünüyorum ben. Bu süreci bugün ben takip ediyorum, yarın benden sonraki kuşaklar illaki takip edecektir…
A.Ç. Çok teşekkür ediyorum röportajı kabul ettiğiniz için. Onur duyduğum bir söyleşi oldu. Zaman ve içerik itibarıyla da çok anlamlı oldu.
G.Ç. Ben de özellikle, bu röportajı seninle yaptığım için çok memnunum. Çok teşekkür ediyorum. Zira çok samimiyetle yaklaştın konuya. En çok ihtiyacımız olan şey de bu zannederim...
RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN