BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Abdülhamid kadar olamayanlar

Çölaşan, Türkiye’de tanık olunan durumu ise teslimiyetçilik, umursamazlık ve döneklik olarak nitelendiriyor.

Abone ol Abdülhamid kadar olamayanlar

Padişah 2. Abdülhamid Osmanlı’nın çöküşünü yaratanlardan biri. Tam 33 yıl boyunca padişahlık yaptı. Korkak, vehimli ve kuşkucuydu. Burnunu Yıldız Sarayı’ndan dışarı çıkaramadı.

Ülkeyi korkunç bir hafiye-jurnal yöntemiyle yönetti. Zulüm ve baskıya karşı çıkan bütün aydınları ülkenin dört bir yanına sürgün etti. Mithat Paşa’yı, sürgüne gönderdiği Taif’te boğdurdu.

İslamcı kesimin yalanlarının aksine, onun zamanında pek çok toprak yitirdik. Rus ordusu İstanbul’un yanı başına, Yeşilköy’e kadar gelip orada görkemli bir anıt dikti. Doğu Anadolu Erzurum’a kadar işgal edildi. Romanya, Sırbistan, Karadağ, Bosna Hersek, Mısır, Tunus gitti. Kıbrıs’ı İngiltere’ye ‘kiralayıp’ gitti gider yapan da Abdülhamid!

1908 yılında ordunun baskısıyla 2. Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı. Anayasa yürürlüğe girdi, Meclis açıldı. Hemen ardından patlayan 31 Mart irtica olayı sonrasında tahttan indirildi!

Abdülhamid’i sevmem. İmparatorluğu tek başına yöneten, pek çok başarısızlığın altına imza atan bir ‘şark kurnazı’ olmanın ötesinde özelliği yoktur ve 33 yıl böyle kalmıştır.

Ama bir konuda, şimdi anlatacağım olayla ilgili olarak onun hakkını teslim etmek gerekir.

***

1800’lü yılların sonlarında Avrupa’da siyonizm akımı hız kazanıyor. İşin başında Theodor Herzl isimli biri var. Yahudi Devleti kitabı onun. Dünya Siyonist Örgütü’nü kuran da o!

Yahudilere bir ‘vatan’ bulmak gerekiyor. Herzl ve ekibi gözlerine Osmanlı toprağı olan Filistin’i kestiriyor. Ellerinde büyük paralar var, ancak vatan yok.

Filistin görüntüde Osmanlı toprağı ama pek çok yerde olduğu gibi, orada da sözümüz geçmiyor. İmparatorluk korkunç bir dış borç yükü altında eziliyor. Memur ve asker maaşları bile ödenemiyor. Yabancıların kucağına düşmüşüz. Devlet çarkı dönmüyor. Halk, ordu, bütün kesimler aç, perişan.

***

İşte bu koşullarda Theodor Herzl, 1902 yılında İstanbul’a geliyor ve Abdülhamid tarafından kabul ediliyor. Önerisi çok net ve somut:

Filistin’de Yahudiler için toprak istiyor. Yahudiler buraya yerleşecek ve karşılığında Osmanlı’ya derhal 22 milyon sterlin peşin para verilecek.

Rakam korkunç. Osmanlı’nın neredeyse bütün dış borçları bu parayla sıfırlanmış olacak.

Abdülhamid bu öneriyi reddediyor. Hatta bazı kaynaklara göre Herzl’i yanından kovuyor. Tarihin cilvesi, Filistin’i çok kısa süre sonra, Birinci Dünya Savaşı’nda yitiriyoruz ve İsrail devleti yine orada kuruluyor!

Sevelim veya sevmeyelim, Abdülhamid bu olayda onurlu davranıyor. O topraklarda gerçek anlamda egemenliğini yitirmiş bile olsa, devletin toprağını başkalarına para, çıkar ya da başka beklentiler karşılığında satmıyor, devretmiyor, peşkeş çekmiyor.

Şimdi biz ne yapıyoruz!

***

Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı!!! Hangi ulusal egemenlik? Ulusal egemenlik sadece bugün törenlerde atılacak nutuklarda kaldı.

Ulusal egemenliğimizi ‘göstermelik’ andığımız günün bir gün sonrası için, yani yarın, ‘KKTC belasını’ başımızdan def edebilmek için medya korosu haykırıyor:

‘Referandumda evet...’

Ulusal güvenliğimiz ve onurumuz KKTC’de yaşayan bir stadyum dolusu seçmenle birlikte Rumlara emanet! Rumlar ‘hayır’ derse, bizim ver-kurtul takımı için yandı gülüm keten helva! Tuzu kuru Rumlar -açıkça itiraf edelim- bizden daha akıllı, dirençli, onurlu çıktı. Kendi ulusal çıkarlarını gözardı etmeyip hayır diyeceğe benziyorlar.

Biz Türkiye olarak ABD ve AB’ye yalvarıyoruz. Rum tarafına gidip ‘lütfen evet deyin de birleşelim’ diyen Başbakan Bay Talat ise Rumlara yalvarıyor. Sonuç böyle çıkarsa, herhalde ‘düşman istilasından’ kurtulup özgürlüğe kavuşacaklar!

ABD ve AB, Rumlara aynı doğrultuda bastırıyor.

Ne ilginçtir!..Bizim medyadaki ‘solcu’ takımı, geçmişin hızlı Marksistleri de ABD ile AB’nin dümen suyuna girmiş, ‘evet’ diye haykırıyor. Bir yanlarında (Saadet Partisi hariç) İslamcılar, şeriatçılar, öbür yanlarında entel-liboş takımı.

Bunlara kılavuzluk ve akıl hocalığı görevini ise AKP hükümeti yerine getiriyor.

Olanca gücüyle haykıran, didinen, kıyameti koparan ver-kurtul takımı Abdülhamid kadar olamadı! Abdülhamid toprak verme konusunda bunlardan daha onurlu çıktı.

Burada bir 23 Nisan günü Abdülhamid’den söz etmek benim için çok acı. Bunun farkındayım. Ama yarınki referandum öncesinde Türkiye’de tanık olduğumuz teslimiyetçilik, umursamazlık ve döneklik daha da acı. Yüz karası. Utanç verici.