ABD'nin Ayasofya korkusu,Fatih'in Ayasofya bedduası!
ABD Dışişleri Bakanlığının hazırladığı Uluslararası Dini Özgürlükler raporuna İstanbul Ayasofya için Trabzon Ayasofya korkusu damga vurmuş!..
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 19 yıldır geleneksel olarak yayınladığı ve 199 ülkeyi kapsayan Uluslararası Dini Özgürlükler Raporu’nu okudunuz mu?
2016 raporunun Türkiye bölümü çok ilginç..
Raporda önce Türkiye’nin nüfusu ve dinlere mensup kişilerin oranlarının bir fotoğrafını çekmişler!
Haziran 2016 itibarıyla Türkiye nüfusunun 80.3 milyon olarak belirlendiği, yüzde 99’unun Müslüman, Müslümanların yüzde 77.5’inin de Hanefi Sünni olduğu, diğer dinlere mensup kişilerin Türkiye’deki oranının ise yüzde 0.3 olduğu anlatılmış…
Raporda neler yazmışlar:
“Türkiye,
Diyarbakır Sur’da PKK ile çatışmalarda büyük zarar gördükten sonra kamulaştırma yoluyla el konulan kiliseleri bir an önce bağlı oldukları vakıflara iade etsin...
Türk hükümeti Fener Rum Patrikhanesi’nin ‘ekümenik’ sıfatını tanımalı ve Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmalı...”
Raporda Aleviler konusunda da derslerini çalışmışlar!
İçişlerimize karışmak ve karıştırmak genlerinde var ya!
Diyorlar ki;
“Hükümet Aleviliği Müslümanlığın bir kolu olarak nitelendirirken, Aleviler için kutsal Cemevlerini ibadet yerleri olarak tanımıyor. Devlet Alevileri Diyanet’in açtığı camilerde ibadet yapmaları için zorluyor…”
Bakın..
Raporda 15 Temmuz’a da değinilirken, FETÖ’nün arkasında olduklarını bir kez daha ortaya koyacak gerçek yüzlerini gösteriyorlar...
Nasıl mı?
Raporda 15 Temmuz’un elebaşı FETÖ’nün ‘terörist’ olarak anılmaması dikkat çekiyor.
Yani onlara göre FETÖ terör örgütü değil...
Öyle bir rapor hazırlamışlar ki;
15 Temmuz’un ardından Diyanet’in darbe girişiminde bulunan askerlerin cenaze namazının kılınmayacağını açıklaması karşısında “Bu Türkiye’de Diyanet’in bir grup insana cenaze hizmeti vermediği ilk durum oldu” deniliyor.
Aleviler ve Hıristiyanların düzenli olarak ayrımcılık ve nefret söylemine maruz kaldıklarını iddia ederlerken, “Kayyum atanan gazetelerden biri tarafından dönemin CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke, dini kimliği ve inançları üzerinden itibarsızlaştırılma girişimine uğradı” demeye kadar işi götürüyorlar..
***
Asıl nokta ise Ayasofya’ya konuluyor..
Çünkü Trabzon örneği korkutmuş!..
Öyle ki;
Raporda Ayasofya’nın camiye dönüştürülmemesi gerektiği ve birlikte yaşamanın sembolü olarak muhafazasının önemi de ısrarla belirtilirken Trabzon Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi rapora imza atıyor..
Deniyor ki;
“İslami gruplar, Ayasofya da dahil bazı Ortodoks kiliselerin camiye dönüştürülmesine yönelik kampanya yapmayı sürdürdü. 50 yıldır müze olarak kullanılan Trabzon’daki Ayasofya Kilisesi’nin 2013 yılında camiye dönüştürülmesinin ardından diğer kiliselerle ilgili kampanyalar yoğunlaştı. 28 Mayıs 2016’da binlerce kişi İstanbul’un fethinin 563. yıldönümü nedeniyle Ayasofya önünde namaz kıldı.”
Rapordaki bu paragraf her şeyi anlatıyor..
Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat talimatı, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem’in her zaman olduğu gibi yüksek iradesi ile Vakıflar Bölge Müdürü bugünkü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mazhar Yıldırımhan’ın bütün karşı duruşlara rağmen belgeleri ile ‘Burası Fatih’in vakfıdır’ diyerek Trabzon Ayasofya’yı camiye dönüştürdüğü o büyük iradenin İstanbul Ayasofya’da da devreye girmesinden korkuyor ABD…
Rapor buna atıfta bulunuyor...
Yıldırımhan’ın o günlerde Trabzon’da nasıl zorluklarla karşılaştığına, hatta birçok parti mensubu tarafından bile ‘Ne gerek var bu tartışmaya’ denilerek eleştirilip yalnız bırakıldığına bizzat şahit olduk..
Bir düşünün…
Yıldırımhan’ın mücadelesinin hakkını sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan vermiş ve kendisini kutlamıştı. Sonra kızı Sümeyye Erdoğan da Trabzon ziyaretinde Ayasofya Camii’ni ziyaret ederek namaz kılmıştı...
Yani..
Trabzon’daki o yüksek irade ABD raporlarına geçecek kadar İstanbul Ayasofya için korku vermiş durumda..
O nedenle ABD’nin raporunda Ayasofya birlikte yaşamanın sembolü olarak değerlendirilerek ön kesilmek isteniyor …
Peki biz buna mı bakacağız?
Hayır…
Bakın…
Ünlü tarihçi Murat Bardakçı Ayasofya'nın acil olarak müze sınıfından çıkarılıp cami olarak kullanılmaya başlanması gerektiğini söylerken, gerekçesini de Ayasofya'nın İstanbul'un fethini sembollemesi olarak açıklamış "Kılıç hakkı diye bir şey vardır" demişti.
Kendisine "80 bin cami var, yetmiyor mu?" sorusu sorulunca da bakın nasıl cevap verdi:
“Sayıyla, adetle sembolü karıştırmayın. İslamiyet'te kılıç hakkı diye bir şey vardır. Ayasofya da bir kılıç hakkıdır. 80 bin cami var diyorsunuz. Hangisi İstanbul'un fethinin sembolü, göstersenize bana. İstanbul'un fethini simgeleyen başka bir cami yoktur, cami dışında kullanılamaz, cami olmalı. Birilerine niye batıyor Ayasofya'nın cami olması çünkü fetih sembolüdür”
İşte söylenecek söz budur..
Trabzon Ayasofya olduğu gibi İstanbul Ayasofya da Fatih’in vakfı bir kılıç hakkıdır..
İstanbul’un fethinin sembolüdür.
İşte sözün bittiği yer burasıdır…
***
Peki İstanbul Fatihi Sultan Mehmet Han, Ayasofya için ne diyordu?
Ayasofya Camii'nin ve vakfının korunmasına ilişkin vakfiye yayınlamıştı.
Bakın ne demiş;
"Allah'ın yarattıklarından Allah'a ve O'nun rüyetine
iman eden, ahirete ve onun heybetine inanan hiçbir kimse için,
sultan olsun, melik olsun, vezir olsun, bey olsun, şevket ve kudret
sahibi biri olsun, hâkim veya mütegallib (zâlim ve diktatör) olsun,
özellikle zâlim ve diktatör idareciler tarafından tayin olunan,
fâsid bir tahakküm ve bâtıl bir nezâret ile vakıflara nâzır ve
mütevelli olanlar olsun ve kısaca insanlardan hiçbir kimse için, bu
vakıfları eksiltmek, bozmak, değiştirmek, tağyir
ve tebdil eylemek, vakfı ihmal edip kendi haline bırakmak ve
fonksiyonlarını ortadan kaldırmak asla helal değildir!
...Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti üzerlerine
olsun. Ebeddiyyen Cehennemde kalsınlar, onların azapları asla
hafifletilmesin ve onlara ebeddiyyen merhamet olunmasın. Kim
bunları duyup gördükten sonra değiştirirse, vebali ve günahı bunu
değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe yok ki,
Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir."
***
O nedenle söylenecek söz nettir;
O ülke bunu dedi, şu ülke şunu dediye bakılmadan, tıpkı Trabzon’daki yüksek iradenin yansıması olarak İstanbul Ayasofya da yakın zamanda kılıç hakkı ortaya konularak ibadete açılacaktır...
Çünkü Ayasofya sadece bir cami meselesi değildir!
Bakın Üstat Necip Fazıl Ayasofya için der ki;
“….Ayasofya'nın kapılarıyla beraber ruhumuzu
kilitlediler. Her mâna, her hikmet, her münasebet Ayasofya'ya
bağlı. Ayasofya açılmalıdır. Türk'ün bahtıyla
beraber açılmalıdır.
Ayasofya'yı kapalı tutmak, Yunanlıya ‘ben
yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına
aç!’ demekten
farksızdır..
Ayasofya'yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 30 milyon ve
altındaki 30 milyar Türk'ün semâları tutuşturan lanetine hedef
olmaktır.”
O nedenle;
Türkiye bugün bölgesel bir güç olmak istiyorsa, istiklâlinin sembolü olan bir mabedi; Ayasofya’yı ibadete açmalıdır.
Suriye’de, Suudi Arabistan’da, Bosna’da, Irak’ ta, Kuzey Afrika’da, Orta Asya’da mümin yürekler Ayasofya Camii ile birlikte çarpıyor…
Mescid-i Aksa’nın özgürleşmesi için duyulan özlemin bir benzeri Ayasofya için yaşanıyor…
Öyle değil mi?
Ona da sıra gelecek hiç kuşkusuz!..
Bugün mü yarın mı bilemem...
Ayasofya bir gün ibadete açılacak...
Fatih'in ve onun yeni nesline selam..
Bekleyin..
**
Unutmayın...
Ne Can kalacak...
Ne de Canan..
Bir YARADAN kalacak..
Birde İMAN
Hayırlı Cumalar..