Son kriz Türkiye'nin yıldızını parlattı. Ortadoğu'da değişen dengeler sonrası Türkiye ABD'nin rakibi oldu..
Abone olABD'de yayımlanan Foreign Policy dergisinde çıkan yorum yazısında, ABD yönetiminin eskiden "model ortak" olarak tanımladığı Türkiye'nin, artık ABD'nin Orta Doğu'daki yeni rakibi konumuna geldiği öne sürüldü.
Merkezi New York'ta bulunan "Dış İlişkiler Konseyi" uzmanlarından Steven Cook tarafından, Foreign Policy dergisinin dünkü sayısında kaleme alınan yazıda, son gelişmeler ışığında Türkiye ile ABD ilişkileri masaya yatırıldı.
"Frenemy'nin ('arkadaşımsıdüşman') Türkçesi nedir" başlıklı yazıda "Türk iç ve dış politikalarıyla değişen uluslararası sistemde beliren yön değişikliğinin mantıklı sonucu olarak" Türkiye ile ABD arasında süren "60 yıllık stratejik işbirliğinin ardından iki ülke stratejik rakipler haline geldiğine" dikkat çekildi.
İsrail'in Türkiye'ye ait gemileri 9 eylemciyi öldürdükten sonra enterne etmesine Türkiye'nin verdiği sert karşılığın bu realiteyi açıkça ortaya çıkardığı ifade edilen yazıda, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun İsrail'in eylemlerini "bir ülke tarafından işlenen cinayet olarak nitelendirmesinin ve Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyinde İsrail'e yönelik sert bir açıklama yapılması yolundaki çabalara öncülük etmesinin, Türk dış politikasında görülen yön değişikliğinin en büyük delili olduğu önü sürüldü.
Yazıda, İsrail'in Türk gemilerine enterne etmesine Türkiye'nin verdiği sert tepkinin, ABD'nin dış politika yönetimi içindeki, "Sovyetler tehdidi nedeniyle Türkiye ile ABD'nin güvenlik çıkarlarının birleştiği dönemleri özleyen" bazı çevreleri uyandırmak için yapılmış bir çağrı olması gerektiği savunuldu.
Obama yönetiminin "diplomatik ilişkilere, çok taraflılığa ve bölgesel istikrara önem veren uluslararası yaklaşımın", Türkiye'deki iktidarda bulunan AK Parti ile güzel bir birliktelik oluşturacağına yönelik umutların belirmesine neden olduğu belirtilen yazıda, yeni Washington yönetiminden gelen, Türkiye ile ABD için "model ortaklık" kavramını ortaya atan Obama'nın ilk önceliğinin Türkiye olacağı yönündeki açıklamalara karşın, zaman ilerledikçe durumun farklı bir boyut kazandığının görüldüğü ileri sürüldü.
Teorik olarak Türkiye'nin sahip olduğu nitelikler ve değerlerin, ABD'nin Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkasya'daki amaçlarını yerine getirmesinde yardımcı olacağı yönünde yapılan değerlendirmelere karşın, "Sovyetlerle oynanan satranç oyununda", "kavgacı küçük ortak" konumundaki Türkiye'nin bugün büyüyerek dünyadaki 16. büyük ekonomi haline gelmesinin ardından ortaya farklı bir durumun çıktığı yorumunda bulunuldu.
"BÖLGEDEKİ NÜFUZLU OYUNCU"
Yazıda, Türkiye'nin diplomatik açıdan kendini bulmaya başladığı ve son 8 yıl içinde "Orta Doğu'daki ılımlı gözlemci" konumundan çıkarak, "bölgedeki nüfuzlu oyuncu" konumuna geldiğine dikkat çekildi.
Washington ile Ankara yönetiminin genel kapsamda, "İsrail ile Filistinliler arasında barış sağlanması", "istikrarlı ve toprak bütünlüğü korunmuş bir Irak", "nükleer silahlardan arınmış bir İran", "Afganistan'da istikrar" ve "Batıya yönelmiş bir Suriye" olarak sıralanabilecek aynı hedefleri paylaşmasına karşın, detaylara bakıldığında ABD ile Türkiye'nin tamamen ayrı uçlarda olduğunun görüldüğü öne sürüldü.
Yazıda, "İslamcı bir geçmişi bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın partisinin yönetimindeki Türkiye'nin", İsrail'den Gazze'ye uyguladığı ambargoyu kaldırmak için adımlar atmasını talep ederek ve aksi takdirde bunun (açıkça ifade edilmeyen) 'sonuçlarına' katlanmak zorunda kalacağını" kaydederek, İsrail-Filistin ihtilafında ilk kez taraflardan birini seçtiğine dikkat çekildi.
Bu bağlamda Türkiye'nin Hamas'a verdiği desteğin, İsrail'in yanı sıra aralarında Mısır, Filistin Yönetimi ve Suudi Arabistan'ın da bulunduğu, ABD'nin diğer bölgesel müttefiklerini de kızdırdığı savunulan yazıda, Türkiye'nin Suriye rejimiyle kurduğu iyi ilişkilerin de başlangıçta George W. Bush yönetimince tepkiyle karşılandığı ifade edildi.
Türkiye'nin İran ile yaptığı uranyum takası anlaşmasına da değinilen yazıda bunun, İran'a nükleer programı nedeniyle sert BM yaptırımları uygulanması yönünde çaba gösteren ABD'nin dış politika hedefleriyle çelişen diğer bir önemli konu olduğunun altı çizildi.
"Türkiye'de yavaş yavaş yol almaya başlayan İslamlaşmayı", Türk dış politikasında görülen yön değiştirmenin nedeni olarak görmenin işin kolayına kaçmak olduğu ifade edilen yazıda, Erdoğan'ın, özellikle İsrail'e ilişkin söylemlerinin büyük bir kısmınını ideolojik bir boyutunun bulunmasına karşın, şimdiki Türk dış politikasının mimarının Erdoğan değil, Dışişleri Bakanı Davutoğlu olduğu belirtildi.
Yazıda, Türkiye'nin uluslararası alanda aktifleşmesini savunan Davutoğlu'nun, "okumaya düşkün, yumuşak sözlü ve fazlasıyla zeki" bir kişi olduğuna ve İslamcılıkla ilgisi bulunmadığına işaret edildi.
"TÜRKİYE'NİN ABD'DEN FARKLI DEĞERLENDİRMELERİ VAR"
"Doğru bir yaklaşımla, tamamen değişen dünyada, Türkiye'nin oynayabileceği rolü kavrayan" Davutoğlu'nu bu şekilde düşünmeye iten faktörün Kur'an değil, "soğuk savaşın sona ermesinin sonucu olarak ortaya çıkan yapısal değişiklikler", "Avrupa'nın sürekli olarak Türkiye'yi reddetmesi", "ülkenin güneyi, doğusu ve kuzeyinde ortaya çıkan ekonomik fırsatlar" olduğu vurgulandı.
Türkiye ile ABD'nin, Orta Doğu'da düşman olmamakla birlikte, birbirlerinin hızla rakibi olmaya başladıkları yorumunda bulunulan yazıda, Türkiye'nin, Orta Doğu'daki tek hakim güç olmayı isteyen ve hedeflerine daha kolay ulaşmasını sağlayacağı için siyasi bir düzeni muhafaza etme arzusundaki ABD'den farklı değerlendirmeleri bulunduğuna dikkat çekildi.
Yazıda, Türkiye'nin "kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde oyunun kurallarını esnetmek arzusunda olduğu" ve bunun sonucunda ortaya çıkan durumun ABD'nin çıkarlarına hizmet etmesineyse ses çıkarmadığı ifade edildi.
Yazının sonunda, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri "Frenemy" ("arkadaşımsıdüşman") olarak nitelemenin sert bir tanımlama olduğu, ancak bu ilişkiyi "model ortaklık" olarak tanımlamanın da çok büyük bir abartı olacağı yorumunda bulunulurken, ABD'nin Türkiye ile ilişkilerinin, ABD'nin, "bazı alanlarda çok güçlü ilişkilere sahip olmakla birlikte, ilişkilerin stratejik müttefik olma seviyesine gelmediği" savunuldu ve Washington'un Brezilya, Tayland veya Malezya ile olan ilişkileri gibi yürütülmesi önerisinde bulunuldu.