BIST 9.918
DOLAR 35,19
EURO 36,64
ALTIN 2.962,00
HABER /  POLİTİKA

Abdi İpekçi darbe için öldürüldü

Ağca"nın tahliye edilmesiyle İpekçi cinayeti bir kez daha tartışılmaya başlandı. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş bilinmeyenleri anlattı.

Abone ol

Gazeteci yazar Abdi İpekçi’nin öldürülmesinin üzerinden tam 31 yıl geçti. Dönemin Ecevit hükümetinin İçişleri Bakanı, deneyimli siyasetçi Hasan Fehmi Güneş, İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın sorgu tekrarında bizzat bulundu, Ağca’nın, ” İçişleri Bakanı’nı da öldürürüm “ dediğini kulaklarıyla duydu.

Güneş 31 yıl sonra o günleri, azmettirici olarak aranan ve hiçbir zaman yakalanmayan Mehmet Şener’den, 12 Eylül’e uzanan ilginç süreci anlattı.

ECEVİT ÇOK SARSILDI

1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi öldürüldü. 12 Eylül yolda ve siz İçişleri Bakanısınız?

13 Ocak’ta bakanlık görevine getirildim. Göreve gelmemden 17 gün sonra Abdi İpekçi vuruldu. Benim için de çok büyük bir olaydı. Başbakanımız Ecevit için çok sarsıcıydı. Çünkü İpekçi dostuydu. Soruşturma boyunca olayın devamlı takipçisi olarak bu dostluğunu ve ilgisini devam ettirdi. İpekçi öldürüldükten sonra olayın üzerine yürüdük. İstanbul polisi başarılı bir soruşturma başlattı. Zor bir olaydı, zor bir dosyaydı. Çözülmesi çok zordu, çünkü vuran kaçmış, iz bırakmamıştı.

Olayın tanığı yıllar sonra konuştu?

Evet. Arabasını park etmiş bir mimar, olay sırasında arabasına binmiş geriye doğru manevra yapıyordu. Tam olayın işlendiği andı, farları yanıyordu. Geri geri çıkarken İpekçi’yi vuran katil onun farlarının içine düştü. O tanık bütün olayı izledi. Vuruşunu, silahı öbür eline alışını, pencereye dayanışını gördü. Kaçışını, onu bekleyen Yavuz Çaylan’ın kullandığı arabaya binişini gördü. Polis ona ulaştı. Bu önemli çünkü ulaşamazsınız. Tanık gönüllü değil. Kendi can güvenliğinin tehlikeye gireceğini düşünüyor. Ama polis onu ikna etti. Bugün yurtdışındaysa bu nedenle oradadır. Türkiye’de can güvenliği olmadığını söylüyor. Tanık mimar da olduğu için robot resmi o çizdi. İpekçi cinayetinde o tanık sayesinde aslına çok benzeyen bir robot resim çizildi. Ve sanıklara ulaşıldı. Üzerinde çok durulması gereken bir nokta var. Olaydan sonra yanılmıyorsam Milliyet Gazetesi 5 milyon, İpekçi ailesi ise 1 milyon lira ödül koydu. O gün için büyük paralardı. Katili ihbar edene verilecekti, ama o ödülü kimse almadı.

Bir ihbar olduğu hep iddia edilmiştir oysa?

Böyle bir şey yok. İhbar olmaksızın, polis kendi gücü ve iz sürmesiyle katile ulaştı. Katilin o kahvede olduğunu tespit etti ve gidip aldı. Şuna da vurgu yapmak istiyorum, katil hiçbir fiziki baskıya maruz kalmaksızın konuştu. Bundan herkesin emin olmasını isterim. Kendisine yardımcı olan Yavuz Çaylan’ı söyledi. Çaylan Adana’dan alındı. Uçakta neden alındığı söylenince itiraf etti. Ve söyledikleri katilin anlattıklarıyla birbirini tuttu, örtüştü. Bu görevi kendilerine veren Mehmet Şener’di. Şener’in çay ocağı gibi bir işyeri vardı. Bunları çağırmış ve ”Gençler öldürülüyor ama artık sıradan hale geldi. Ses getirmiyor. Daha büyük birinin, onların kullandığı sözcükle ’bir büyük başın’öldürülmesi lazım. Bunu da tespit ettik, Abdi İpekçi’dir. Şurada oturuyor“ demişti.

O dönem kullanılan telefon rehberinden İpekçi’nin evinin bulunduğu bölgenin krokisi yırtılmış ve üzerinde çalışılmış. O yırtık sayfayı polis buldu. Arama yapılmadığı iddiası doğru değildir. Polis gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kendi inisiyatifiyle yapar. O inisiyatif kullanılarak aramalar yapıldı. Cinayetten sonra Şener’e ’İşi tamamladık’ dediler. Bir iddiaya göre silah Şener’e iade edildi, bir iddiaya göre ise yollarını kaybettiklerinden Kasımpaşa civarında attıkları söylendi.

Mehmet Şener’i yakalamak için operasyon düzenlendi mi?

Bu cinayetin arka cephesini öğrenmek istiyorsak Şener’den başlamak gerekiyor. Polis, Şener’e gittiğinde aracı işyerinin önünde park halindeydi. Polis birkaç gün onu bekledi ama gelmedi. O zaman bana verilen bilgilere göre katilin yakalandığını duyar duymaz- ki bunlar aynı örgütün elemanları her gün haberleşiyorlar- ortadan yok oldu. Bir anlatıma göre ise, mensup oldukları örgütün siyasi kanadının önderi yurtdışına çıkarken Şener de aynı uçakla çıkartıldı. Ama bu bir görüş olarak ileri sürüldü ve kanıtlamadı, araştırılamadı da.

NEDENİNİ BİLMİYORDU...
KİM BU ŞENER?
DİĞER SAYFADA...

[PAGE]



Kim bu Şener?

Rolü çok önemliydi. Katile ’Niye ipekçi?’ diye sorulduğunda inandırıcı, akla yakın, uygun bir gerekçe söyleyemiyordu. ’Ne olmuş öldürülmüşse. Şu kadar genç öldürülüyor. Bir tanede ”dönme“ büyük baş öldürülmüş’ diye kendini savunuyordu. Esas nedeni kendisi de bilmiyordu. Ona bu görevi verenler biliyordu sebebi. O görevi verenler neyi sağlamak istiyorlardı onu araştırmak gerekiyor.

Sizce neyi sağlamak istiyorlardı?

Bana sorarsanız sebebi; bir terör ortamı yaratmak, iç güvenliği kökten sarsmak, şiddetin egemen olduğu bir korku toplumu yaratmak ve böylece bir darbeye ortam hazırlamak. 12 Eylül’e giden yolda İpekçi cinayetinin çok önemli, toplumu sarsıcı bir olay olduğunu düşünüyorum. Eğer soruşturma sürdürülebilseydi, esas neden bulunabilirdi. Şimdi aslında artık bu işin yargı safhası bitti, ne kadar infaz edildi tartışmalı ama müddetnameye göre katilin cezası bitti. Ancak bu olayın nedenini bulmamız lazım. Gerçekten sivil, demokratik bir düzene kavuşmak istiyorsak, bu tür olayların bir daha yaşanmaması gerekiyorsa, yaşanan olaylarda rol alanları, düzenleyen odakları, nerede eğitildiklerini, kim olduklarını, devlet içindeki örtülü yapılarla ilişkisinin ne olduğunu bulmamız lazım.

Bu olabilir mi sizce?

Devleti yönetenler siyasi bir karar verir ve ”Geçmişimizdeki bu tür olayları araştıracağız, devlet içindeki örtülü yapıların rolü var mı bulacağız“ denir. Bu mantıkla başlatılmış bir olay var aslında: Susurluk. İpuçları vardı ama üzerine yeterince gidilmedi. Bu olaylarda Şener gibi, mensup olduğu siyasi grup gibi.

Örgütün ismi nedir, ne adla biliyoruz o grubu?

İsim söylemek istemiyorum. O insanlara kanıtlarla ulaşmak lazım. Yoksa iftira atmış durumuna düşersiniz. Ama çok önemli kişiler çıkıp dediler ki, ’Bir grup vardı ki bunlar devlete yardımcı güçlerdi’. Böyle bir şey demokraside olmaz. Devletin gücü olur ama ona sivillerden yardımcı güç olmaz.

Bu bir gruba suç işleme imtiyazı tanımak demektir. Bu demokraside olmaz. Ama bunu başbakan düzeyinde olanlar, MİT’in önemli görevlerinde bulunmuş insanlar söyledi. Onlara verilen görev neydi? Onlar hangi konularda duyarlı kılınmışlar, hangi düşünceye düşman kalıbına sokulmuşlardı. Üzerlerine gidilemedi. Olay sıradan, bireysel bir cinayetmiş gibi göründü.

Şener neden hiç bulunamadı? Yurtdışında tutuklandı serbest bırakıldı ama hiçbir zaman ifadesi alınamadı?

Benim görevli olduğum dönemde yurtdışına çıktığı öğrenildi. Ama yeri tespit edilememişti. Sonra zaten emniyetten dosya alındı ve takip edilemedi. İpekçi cinayetinin en azından bu kadarcık bölümünün aydınlatılması tamamen İstanbul polisinin başarısıdır. Ben o olaylarla görevlendirilmiş dedektiflerin ne kadar zor şartlarda, ne kadar özveriyle çalıştıklarının tanığıyım. Günlerce yatmadan, ayağından botlarını çıkarmadan çalıştıklarını biliyorum. Benim bulunduğum bir yerde ’müsaade eder misiniz ayaklarımız çok şişti’ diyerek izin istediklerini biliyorum. Sonra o çocuklar ne oldu biliyor musunuz? O çocuklar görevden alındı. Bu olayın aydınlanmasında çok büyük emeği geçen dedektiflerden birisi geçinmek için sokaklardan toplanan kâğıt artıklarıyla ilgili bir iş yapmak zorunda kaldı. Yaşamını sürdürmek için.

Kim bu polisler?

İsim vermem, çok üzülürler. Bütün ekip görevden alındı. Hepsi çok zor durumda kaldılar. Üzüntü vericidir. İstanbul polisine özellikle bu olaydaki başarıyı sağlamış olan gruba haksızlık yapılmıştır.

Hepsinin görevden alınmasını, devletin içinden birileri mi sağladı?

Görevden alma yetkisini kullananlar yaptı bunu. Bu bir resmi-idari tasarruftu. Olayın kapanması istendi. Hatta hiç açılmaması istendi. İstedikleri zaman toplumu darbe ortamına sürükleme kozunu elinde bulunduran yapılara, darbe ortamına sürükleyecek eylemleri planlayan yapılara ulaşmadan bütün toplumun vicdanını rahatlatacak bir tabloya ulaşamayız. Ona yönelmeliyiz. Bu yüzleşme başka ülkelerde yapıldı. Bunlar Gladio’nun sivil uzantıları mı, gençlik uzantıları mı, bunları Gladio mu eğitti, cevap bulmamız lazım. Ama cevaplar aranmadı ve bulunmadı. Israrım budur.

Ağca beni öldüreceğini söyledi

Ağca’nın sorgusunda da bulundunuz. Neler yaşandı o sorguda?

Sorgu sırasında benim talebim üzerine bir soru soruldu: Olayı rahatlıkla, detayıyla ortaya koyuyorsun. İtiraf etmen için baskı yapıldı mı, işkence yapıldı mı?. ”Bana kimse baskı, işkence yapamaz“ dedi. Kendini megalomanik bir tavırla, abartan bir kişiliğe sahip birisi olarak algılamıştım. “Bana baskı yapılsa ben nasıl olsa çıkacağım, kaçacağım. Daha büyük birini vururum o zaman” dedi. “Kimi vurursun?” diye sordular, ”İçişleri Bakanı’nı” dedi.

Dinlediğinizi biliyor muydu?

Hayır bilmiyordu. Beni göremeyeceği bir durumdaydı. Bu sözlerini de duydum.

Şaşırdınız mı?

Hayır. Belli görevleri yapanların şaşırmak, korkmak gibi bir hakları yok. Ancak daha sonra bu konuda ısrarını sürdürdüğünü biliyorum. Ağca’nın cezaevinden kaçtığı dönemdi. Ben Bakanlık görevini bıraktıktan sonra bazı kişilerin Ankara’ya geldiklerini, evimin etrafında gezdiklerini biliyorum. Bakanlıktan ayrıldıktan sonra bir süre koruma verilmişti bana. Korumanın henüz kaldırılmadığı dönemdi. Korumam evimin biraz aşağısında bekleyen bir araç içindeki iki kişiyi fark ediyor. Bahçeden dolaşıp, ’Kimsiniz, çıkın arabadan ben polisim’demesi üzerine arabayı gazlayıp kaçarken o sokakta park etmiş birkaç arabaya çarpıyorlar. O sırada ben evdeyim. Bunları da biliyorum.

Ağca onlarla birlikte miydi sizce?

Kendisi arabada mıydı, dışarıda mıydı onu bilemiyoruz. Çünkü polis de onları göremedi. O araba hiç bulunamadı. Gerekli bildirimleri de yaptık. Ben bağlantılı olduğunu düşünüyorum.

Birçok sorun çözülebilirdi

Mehmet Şener bugün konuşsa bir şeyler aydınlanır mı?

Mehmet Şener gelmiş Türkiye’ye dolaşmış gitmiş. Artık gizlenmiyor. Mehmet Şener bu görevi kendi uydurmadı. O görevi ona verenler, aracı olarak kullanılanlar, onların daha üzerindekiler konuşurlarsa çözüme yaklaşılır. Şener konuşursa bir iki adım ileriye gider olay.

Özel harekât hala var. Kalkmalı mı sizce?

Her devlette örtülü yapılar vardır. Devlet güvenliği söz konusu olduğunda etkinleştirilecek, görevlendirilecek yapılar vardır. Benim bildiğim bunların sorumluluğu siyaset adamlarındadır. Yani bir operasyon yapılacaksa ve ben başbakansam benim imzamla olmalıdır. Sorumluluğu da ben üstlenmeliyim.

İktidar sürseydi ne olurdu?

Şuna çok inanmıştım. Biraz vaktimiz olabilseydi, hükümet içindeki sorunları çözebilseydik düze çıkabilecektik. Çok inanmıştım. Uykumuz bile gelmeden çalışıyorduk. Ancak siyasette hiçbir şeyi zorlamamak lazım. Hükümetimiz biraz zorlama bir hükümetti. 11 bağımsızla kurulmuştu. Kişisel tavırları öndeydi. Sorunlar anlaşılmıştı, çözüm noktaları belliydi. Karşımızda güçlü bir direniş vardı. Ama biz doğruya, ışığa yürüdüğümüz için önümüz kesilmek isteniyordu. Sürdürebilseydik ben bugün tartışılmakta olan birçok konu gündemde olmazdı diye düşünüyorum. Farklı bir Türkiye olurdu. (Vatan)