BIST 9.916
DOLAR 35,15
EURO 36,57
ALTIN 2.959,84
HABER /  GÜNCEL

ABD savaşın suçlusunu buldu!

Suçu başkasına atarak kurtulmak sadece Türkiye'ye özgü bir durum değilmiş. Önce, ABD Senatosu ardından da İngiltere’de Lord Butler, savaşın suçunu başkasına yıktılar.

Abone ol

ABD aleyhine yazdığı yazıları ile tanınan Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, Hem ABD hemde İngiltere'yi rencide edecek bir yazı yazdı. Koru'nun yazısı şöyle Kabahat askıda Karakola düşen zanlı, mahkemelik olan sanık, suçun kendinde olmadığını binbir mâzeretle ifade eder. Yıllar önce, Muammer Karaca, zor durumları, ‘Kabahat Askıda’ adıyla oyunlaştırmıştı. Eskiler ise, bu insanlık durumunu, “Kabahat samur kürk olmuş, kimse üzerine almamış” sözüyle ölümsüzleştirmişler... Suçu başkasına atarak kurtulmaya çabalama bize özgü bir durum değil; şu sırada bütün dünyanın gözü önünde benzeri bir ‘olay’ yaşanıyor. Önce, Amerikan Senatosu ardından da İngiltere’de Lord Butler, yayınladıkları raporlarla, Irak’a savaş açılmasının suçlusunu ilân ettiler: İstihbaratçılar... Biri 521, diğeri 216 sayfalık iki raporda savaşın yapay gerekçelerle çıkartıldığı açıkça ifade ediliyor, kamuoyuyla paylaşılan bilgilerin çoğunun doğru olmadığı tek tek belirtiliyor; ancak sıra “Kim kabahatli?” sorusuna geldiğinde, her iki rapor da, Bush ve Blair’e toz kondurmamaya özel çaba gösteriyor. 11 Eylül’den sonra meydana gelen gelişmeler, o olaya yanlış teşhis koyan ABD ile en yakın müttefiki İngiltere’nin ‘demokratik’ olma iddialarını büyük çapta sarstı. İleride sürece biraz daha yakından bakıldığında, bir çok başka özelliğiyle birlikte, demokratik sorumlulukların yerli yerince kullanılmadığı, sistemin gözü dönmüş bir kadro elinde ne denli istismara açık olduğu açıkça görülecek. Savaş sonrası resmî değerlendirmeler ise, sistem ile ilgili başka temel kabulleri sarsacak çapta: Denetlemeyle görevli olanlar, artık herkesin görebildiği sorumluları suçlamamak için gölge boksu yapabiliyor... Irak’a savaşa gidilen süreçte elbette muazzam istihbarat hataları yapıldı. Ancak, o hataların, siyasîlerin yönlendirmesiyle yakın ilişkisi var. Uydu fotoğrafları ve dinleme raporlarından habersiz bizim gibi ‘amatör stratejistler’, herkese açık bilgi ve belgeleri değerlendirerek, savaş gerekçelerinin yanlışlığını yazıyor ve söylüyorduk. Bizleri kandıramayan istihbarat savaş emrini veren politikacıların kanına nasıl girmiş olabilir? ABD ‘denetlemeler ve dengelemeler’ (checks and balances) denilen anayasal mekanizmaya olağanüstü önem verir; sistem neredeyse bütünüyle bu ikili mekanizmanın ürünüdür. Başkan ve hükümeti, Kongre, yargı, hatta medya, o mekanizmanın parçalarıdır; beklenen, bu kurumların birbirini denetleyip dengeleyerek hataları asgariye indirmesidir. ABD Senatosu ve Lord Butler’ın savaşa ilişkin raporları, 11 Eylül sonrası demokrasi iddiası havada kalan ABD ve İngiliz sistemlerinin ‘denetleme ve dengeleme’ özelliklerinin de gözardı edilebileceği anlamını taşıyor. Her iki ülkenin sistemi içerisinde istihbarat örgütlerinin elbette çok önemli bir yeri var; ancak şimdiye kadar binden fazla ABD askerinin hayatını kaybetmesine yol açan, onbinlerce Iraklı’nın can verdiği, bölgedeki istikrarı yerle bir etmiş bir savaşın yetersiz istihbarat yüzünden çıktığını ileri sürebilmek akıl dışı. Kendisine hatalı istihbarat sunulanlar neden sorgulamamış önlerine getirilenleri? Kongre, BM güvenlik konseyini ikna edememiş bakanların savaş yetkisi almak üzere kendisine anlattıklarını nasıl olmuş da “Acaba?” demeden kabullenmiş? Amerikalı yönetmen Robert Greenwald’un ‘Uncovered: The Whole Truth About the Iraq War’ adlı belgeseli, savaşa giden günlerde Bush ve yönetimden etkili isimlerin kamuoyu önünde söylediklerini sergiliyor. Dağıtımı engellenmek istenmesine rağmen DVD’si bir çırpıda 100 binin üzerinde satan belgeselden öğrenilebilen temel gerçek şu: Bush ve çevresi doğru olmayan iddiaları gerçekmiş gibi ifade edebilmiş... Gelişmelerin tekzip ettiği gerekçelerin zaman içerisinde farklı biçimde sunuldukları görülebiliyor belgeselde. Sözgelimi, başlarda, hiç tereddütsüz “Irak’ın elinde ABD’yi tehdit eden kitle imha silâhları var” derken Bush, daha sonra “ABD’yi tehdit eden” bölümünü düşmüş iddianın, sonraları ise, iddia “Irak’ın kitle imha silâh programı var” biçiminde yumuşatılmış... Her iki rapor dikkatle okunduğunda, Irak’a savaş noktasına doğru ilerlenirken, ABD ve İngiltere’de siyasî sorumluluğu paylaşanların fütursuz davrandıkları apaçık görülebiliyor; ancak raporun müellifleri, yine de Bush’a ve Blair’e toz kondurmamayı yeğlemişler. Raporlar “Bu gerekçelere ancak aptallar inanır” dedirten açık sözlülükte kaleme alınmış; ancak aynı raporlar, Bush’u ve Blair’i önlerine getirilen yanlış istihbarat bilgilerine inanmakta mâzur görüyor. Herhalde bir bildikleri var. Bush ve Blair ile etraflarındaki kadro işbaşından uzaklaşmadan Amerikalı ve İngilizler gerçeğin bütününü göremeyecekler. İki ülkede de iş sandığa kaldı.