Türkiye ve ABD, ilişkilerindeki yeni döneme Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail karşıtı sert açıklamaları ve temel özgürlükler konusundaki görüş ayrılıkları nedeniyle sancılı bir başlangıç yaptı. Gazteci Serkan Demirtaş'ın analizi.
Abone olTürkiye ve ABD, ilişkilerindeki yeni döneme Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail karşıtı sert açıklamaları ve temel özgürlükler konusundaki görüş ayrılıkları nedeniyle sancılı bir başlangıç yaptı.
ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı John Kerry’nin uzun süredir beklenen Ankara ziyareti, Erdoğan’ın siyonizmi insanlığa karşı suçlar arasında sayan açıklamasının gölgesinde geçerken, mevcut görüş ayrılıklarının giderilmesi sürecinin hiç de kolay olmadığı birkez daha ortaya çıkmış oldu.
Erdoğan’a ilk tepkinin Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nden gelmesi, başbakanın sözlerinin, ABD Başkanı Barack Obama tarafından da kabul edilmediğini gösteriyordu. Kerry’nin uçağı daha Ankara’ya inmeden, beklenenin aksine ana gündem maddesinin Suriye değil, Türkiye-İsrail ilişkileri olacağı ortaya çıkmıştı.
Kerry ve Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gerçekleştirdikleri uzun görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısı da bu durumu net olarak ortaya koydu. Bir Amerikalı gazetecinin “Türk yetkililer İsrail’e karşı düşmanca açıklamalar yaparak neyi hedefliyorlar?” sorusuna sinirlenen Davutoğlu, asıl sorulması gerekenin, İsrail’in masum insanlara neden düşmanca davrandığı sorusu olduğunu belirterek yanıt vermeyi tercih etti.
Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin anti-semitizm de dahil olmak ırkçılığı reddettiğini anlatırken, İsrail’e Mavi Marmara olayını düzeltmesi şansını verdiklerini ancak bunun tercih edilmediğini söyledi.
'Erdoğan'a katılmıyoruz'
Kerry ise aynı soruya yanıt verirken, Başbakan’ın Viyana’da yaptığı açıklamaya katılmadıklarını, bunu Erdoğan’a doğrudan ileteceğini belirtirken, “Bu tür açıklamalar, Ortadoğu barış sürecini daha da zorlaştırıyor” ifadesini kullandı.
Bu sözüyle Kerry, Türkiye-İsrail gerginliğinin ikili düzlemi aşıp, artık bölgeyi de etkilemeye başladığı mesajını da vermiş oldu. Belki de bu nedenle Kerry, Davutoğlu’nun kendisine “Türkiye’nin Ortadoğu barış sürecine katkıda bulunacağı” taahhünde bulunduğunu açıklama durumunda kaldı.
Ortadoğu’nun büyük bir sıkıntıdan geçtiğini, bu süreçte en yakın iki bölgesel müttefiğinin işbirliği içinde olmamasından büyük rahatsızlık duyduklarını saklamayan Amerikalı bakan, “ABD’nin bir orta yol bulunması için çalışmaya devam edeceğini” kaydetti.
Ankara’nın bir yandan Hamas ile ilişkilerini güçlendirirken diğer yandan hem Başbakan hem de Dışişleri Bakanı düzeyinde İsrail’i hedef alan açıklamalar yapması, hem Washington’un hem de yönetim üzerinde etkisi olan Yahudi lobisinin tepkisini çekiyor.
Temel özgürlükler vurgusu
İki ülke ilişkilerinde zaman zaman soruna yol açan ve özellikle ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin yaptığı çıkışlar nedeniyle gündeme gelen ifade özgürlüğü konusu da Kerry’nin gündeminde yer aldı. “Temel hak ve özgürlüklerin, basın ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesi konusunda mutabıkız,” diye konuşan Kerry, ülkelerin ve halkların ancak bu şekilde güçlü ve müreffeh olacağının da altını çiziyordu.
Açık bir suçlama olmamasına karşın komutanların, profesörlerin, sivil toplum temsilcilerinin, gazetecilerin ve üniversite öğrencilerinin yıllarca hapiste tutulmasına tepki gösteren Büyükelçi, Başbakan’ın talimatıyla Dışişleri Bakanılığ’na çağrılmış ve bir daha bunları konuşmaması yönünde uyarılmıştı.
Kerry, aynı konuya vurgu yaparak, bu hassasiyetin Washington’un politikası olduğunu bir kez daha kaydetmiş oldu.
Daha genel anlamda Türk-Amerikan ilişkilerinde “sıkıntılar” olduğunu ancak bunların beraber çalışılarak çözüleceğinden emin olduğunu anlatan Kerry, bir anlamda yeni dönemin ne kadar zorlu olacağının da mesajını veriyordu.
Suriye’de Beşar Esad yönetimin nasıl devrileceği konusunda görüş ayrılığında olan; Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yapmak üzere olduğu enerji anlaşmarı konusunda ters düşen; İran’a uygulanan yaptırımlar konusunda da farklı düşünen iki müttefikin ilişkilerindeki seyir, sadece Türkiye ve ABD’yi değil tüm bölgenin geleceğini etkileyecek bir önemde görülüyor.