BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,26
ALTIN 2.847,13
HABER /  GÜNCEL

AB Türkiye'yi hem övdü, hem yerdi!

AB Komisyonu, Türkiye ve diğer aday ülkelerle ilgili yıllık ilerleme raporlarını yayımladı...

Abone ol

AB Komisyonu Raporda Türkiye'de "güvenlik güçleri üzerinde sivil denetimin daha da sağlamlaştırıldığı ve Genelkurmay'ın siyasi konularda doğrudan ya da dolaylı baskı yapmaktan genellikle kaçındığı" belirtildi.

İlerleme Raporu'nda sivil-asker ilişkilerinde yaşanan olumlu gelişmeler arasında, subayların artık milli güvenlik dersleri vermemesi, istihbarat paylaşımına askeri istihbaratın da dahil edilmesi, askeri harcamaların Sayıştay ve TBMM tarafından denetlenmesinde kısmen ilerleme sağlanması ve sivil-asker ilişkilerinin demokratikleşmesine dönük bazı sembolik adımların atılması sayıldı.

Raporda, Genelkurmay'ın hala Milli Savunma Bakanı yerine Başbakan'a bağlı olduğu, jandarma üzerinde sivil kontrolün yetersiz kaldığı, yargıda askeri ve sivil ikili yapının devam ettiği ve TSK İç Hizmet Kanunu'nun değiştirilmediği ifade edildi.

BAZI PERSONELE KEYFİ DOKUNULMAZLIK

AB Komisyonu'nca hazırlanan 97 sayfalık raporda, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yasasında yapılan değişiklik ile özel olarak görevlendirilen istihbarat ve kamu görevlileri hakkında soruşturma açılmasının Başbakan'ın iznine tabi hale getirilmesinin "bazı kamu personeline keyfi dokunulmazlık sağladığı, tutarsız yoruma açık hale getirdiği ve yasal denetimi dışladığı" değerlendirmesinde bulunuldu.

SİYASETTE KUTUPLAŞMA!

Raporda, "Balyoz Planı" ve "Ergenekon" gibi yapılanmalara yönelik davaların "Türkiye'de demokratik kurumların uygun işleyişine ve hukukun üstünlüğüne güveni artırmak için fırsat sunduğu fakat yargılama sürecindeki eksiklikler ve geniş kapsamla ilgili gerçek endişelerin bu davaları gölgelediği" ifadesi yer aldı. Söz konusu davalarda "savunma hakkının, uzun tutukluluk sürelerinin ve aşırı uzun ve türlü ayrıntılara giren iddianamelerin endişe kaynağı olduğu, davaların siyasette kutuplaşmaya katkı yapabileceği" görüşü dile getirildi.

KÜRT ÇÖZÜMÜNÜN DEVAMI GELMEDİ

"Kürt meselesinin Türkiye'nin demokrasisi için kilit bir meydan okuma olmayı sürdürdüğü" kaydedilen raporda, 2009 yılında başlatılan demokratik açılımın ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun çözüm için görüşerek başlattıkları inisiyatifin "devamının gelmediği" dile getirildi.

Raporda, terör örgütü PKK'nın şehir yapılanması olduğu iddia edilen KCK'ya yönelik soruşturmanın önemli ölçüde genişlediği, artan sayıda BDP'li siyasetçi, belediye başkanı ve meclis üyesinin tutuklandığı ve bunun yerel demokrasiye olumsuz yansımaları olduğu ifade edildi.

AB İlerleme Raporu'nda, Aralık ayında Şırnak'ın Uludere ilçesinde 34 sivilin ölümüyle sonuçlanan hava saldırısının ve bu olayla ilgili "şeffaf bir soruşturma yapılmamasının güven kaybına neden olduğu ve siyasi sorumluluğun tartışılmadığı" değerlendirmesine yer verildi.

YENİ ANAYASA SÜRECİ

Raporda yeni anayasa sürecinin Kürt meselesi başta olmak üzere Türkiye'nin köklü sorunlarına çözüm fırsatı sunduğu dile getirildi.

Yeni anayasa yapımı sürecinde atılan müspet adımların övüldüğü raporda, şeffaflık konusunda bazı sınırlamalar olsa da, yeni anayasa hazırlıklarının demokratik ve katılımcı bir süreçte devam ettiği belirtildi. Yeni anayasanın meşruiyetinin uzlaşma ruhunun korunmasından ve katılımın mümkün olduğunca geniş tutulmasından geçtiği vurgulandı.

AB raporunda, hükümetin yeni anayasayla daha fazla demokratikleşme ve siyasi reform hedefine bağlı olduğu belirtilirken, "önemli yasal düzenlemelerde sivil topluma yeterince danışılmaması" eleştirildi.

İfade özgürlüğü başlığı altında Türkiye'de Ermeni meselesi ve ordunun rolü gibi hassas konuların tartışıldığı ve muhalif görüşlerin sıklıkla ifade edildiği, tutuklu yargılanan birçok gazetecinin serbest bırakıldığı ve 3'üncü yargı paketiyle, basılmamış kitaplara el konulmasının yasaklandığı aktarılan raporda, bu "reformların ifade özgürlüğüyle ilgili kaydadeğer ilerleme sağlamaya yetmediği" tespiti yapıldı.

Raporda, "çok sayıda gazeteci, yazar ve akademisyen hakkında davalar açıldığı, birçok olayda açıkça hükümeti eleştiren gazetecilerin işten çıkarıldığı ve bunlara ilaveten medya gruplarının genellikle farklı alanlarda faaliyet gösteren holdingler olmasının, çıkarları farklılaştırarak fiiliyatta ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına ve basında oto sansürün yaygınlaşmasına neden olduğu" ifadelerine yer verildi.

İlerleme Raporu'yla birlikte açıklanan genişleme stratejisi belgesinde ise, "Türkiye'nin siyasi kriterleri bütünüyle karşılaması noktasında kaydedeğer ilerleme sağlanamaması konusunda endişeler artıyor" denilerek, Türkiye hükümetine, hazırlıkları süren 4'üncü yargı reformu paketinde, ifade özgürlüğüyle ilgili temel sorunlara çözüm getirmesi çağrısı yapıldı.