AB Ekonomisinin İslam ve Göçmen Karşıtlığı
Ne maksatla, nereden gelirse gelsin; ne şekilde olursa olsun terör kabul edilemez!
Ne maksatla, nereden
gelirse gelsin; ne şekilde olursa olsun terör kabul
edilemez!
On yıllardır coğrafyasında terörü yakinen yaşamış, hissetmiş ve
bundan gerek ekonomik gerekse de sosyal olarak fazlasıyla
etkilenmiş bu ülke; Fransa’nın ne hissettiğini en net
anlayabilenlerin başında gelmektedir. Öyle ya da böyle insanlık
bugünden yarına tüm benliğiyle teröre karşı durmalı ve karşı
koymalıdır… Türkiye, Paris’teki yürüyüşte nerede durduğunu net
olarak ortaya göstermiştir. Türkiye’nin yaşadıklarına karşı benzer
duruşlar sergilenmiş midir? Bu tartışmalı… Ancak Türkiye insani
değerler noktasında gene ve bir kez daha etrafına çiçek
atmıştır…
Tabi madalyonun diğer yüzü var…
‘Hepimiz Charlie Hebdoyuz’ diyenlerden asla olmam, diyenlere de karşıyım! Hiçbir şey Charlie Hebdo dergisini basarak orada çalışanların öldürülmesini haklı çıkarmaz ki İslam dini bunu haram kılar ancak hiçbir şey basın özgürlüğü şemsiyesi altında İslam dinini aşağılamayı da haklı çıkarmaz. Dolayısıyla bu eylemi kınamaya sonuna kadar varım ancak İslam karşıtı eylemlere meşruiyet kazandırmaya çalışılması da aynı şekilde kınanmalıdır.
Terör bugün olmadı… 2001 yılında ABD’de de başlamadı… Terör çok uzun zamandan beri var ve başta Türkiye olmak üzere birçok coğrafya ülkesi adeta terörle yaşamayı öğrendi. Terörü yaratan nedenler bir yana, özellikle Orta Doğuda Müslümanların ne şekilde katledildikleri, ne şekilde bir yandan diğer yana savruldukları, etnik ve dini grupların birbirine ne şekilde kırdırıldıkları tarih sahnesinde sürekli yenilenir piyesler misali izlendi. Fransa ve diğer batılı ülkeler bunun bir gün kendilerine de sorun yaratabileceğini hiç düşünmediler. Terör mahalli onlardan uzaktaydı nasılsa.
Bununla birlikte bugün Fransa AB’de en çok Müslüman nüfusa sahip ülkedir. Nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u Müslümanlardan oluşmaktadır. Ve bunların büyük çoğunluğu Afrika asıllı göçmenlerdir. O halde kısa ve net olarak Fransa terörü kendi içinde yaratmıştır ve yaşamıştır. Kışkırtma ve süregelen taciz okları bizzat vatandaşları tarafından kendisine dönmüştür. Ancak bunun arkasında yatan nedenler sadece politik ve siyasi olarak değerlendirilmemelidir. Yaşananlara ekonomik olarak da bakmak gerekiyor…
2015, ekonomik olarak Avrupa Birliği açısından son derece karamsar bir yıl olacaktır.
Görünen köy kılavuz istemez…
Petrolün düşmesiyle birlikte ve Aralık ayı itibariyle AB’deki enflasyon iyice gerilemiş vaziyette. Lokomotif Almanya Aralık döneminde %0,2’ye gerileyen bir enflasyon rakamıyla karşılaşmış durumda. Bunun çıkacağı yol deflasyon! Diğer bir deyişle ürün ve hizmet fiyatlarının sürekli olarak düşmesi… Çarkların durması…
Fiyatlar artmaz ise üreticinin getirisi azalacak, düşen kazanç nedeniyle üretim yavaşlayacak ve beraberinde refahta azalma, artan işsizlik ve AB’de ekonomik durağanlık yaşanacak…
AB’nin iki abisi ve amiral gemileri… Fransa ve Almanya!
Her iki ülkeden gelen sanayi üretim ve işsizlik verileri gidişatın kötülüğünü son 6 aydır ortaya koyuyor. Avrupa Merkez Bankası (AMB) 2014 yılında çözüm için faizleri düşürmekten öteye gidemedi. Almanya yükü omuzlarına almak istemediği için, ABM parasal genişleme programını başlatamadı. Yunanistan AB’nin varlığını devam ettirmesi için kurtarıldı ancak karşılığında AB’nin ekonomisi çıkmaza girdi. 2015 yılında ABM’nin varlık alım programına başlamaktan başka çaresi kalmadı.
İşte bu şartlar altında insani değerlerin en üst düzeyde olduğu düşünülen, dünyaya eşitlik ve demokrasi dersi veren, insani değerler noktasında ahkam kesen ve sosyal hakların savunuculuğunu üstlenen AB’de; özellikle Fransa ve Almanya’da İslam ve göçmen karşıtlığı alevlendi.
Her şey tozpembe iken ve refah endişesi yokken, alt seviye işlerin yapılması için zamanında göçmenleri kabul eden; onları üretimin çarklarında kullanan bu ülkeler bugün göçmenlere yabani olarak bakmaya başladılar. Fransa, Afrika kökenli vatandaşlarına; Almanya ise Türk kökenliler başta olmak üzere göçmenlere karşı alevli ve taciz edici eylemlerin merkezi durumuna gelmeye başladı. İslam karşıtlığı ise göçmen karşıtlığının dini yansıması olarak belirginleşti.
AB ekonomisinde refah azalışı, paylaşmaya tahammülü olmayan Fransız ve Alman grupları harekete geçirmeye başlıyor. “Sana ihtiyacım kalmadı, git!” diyorlar göçmenlere. Ve bu durum farklı şekillerde yansıyor. Kimi zaman adına basın özgürlüğü, kimi zaman da siyaset diyorlar.
2015 yılı AB ekonomisinden çok şey götürecek. Kötüye gidiş İslam ve göçmen karşıtlığını tetikleyecek. Fransa ve Almanya, belki de daha önce hiç olmadığı kadar kendi içlerinde karşıt eylemlere sahne olacak!
Son zamanlarda Türkiye’ye demokrasi ve insan hakları dersi vermeye kalkanlar bakalım 2015 yılı içerisinde kendi göçmen vatandaşlarını ırk, dil ve din ayrımı yapmadan koruyup kollayabilecek mi?
Camilere saldırıların, aşağılayıcı duvar yazılarının, ırkçı söylemlerin ışığında medeniyet arenası görünümündeki Avrupa’nın iş menfaate, yani tamamen duygusal kısma gelince ne hale dönüştüğünü birlikte izleyeceğiz. Umarım yanılırım ancak Almanya’da Türklerin ve göçmenlerin evlerinde dahi Almanca konuşmaları gerektiğini söyleyen hükümet ortağı Hristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin varlığı gelecek için bizlere fikir vermeye yetiyor.
AB ekonomisi kaynıyor, sorumlular İslam ve göçmenler olarak gösteriliyor.
Bozulan ekonomi, İslam ve göçmen karşıtlığını alevlendiriyor.
Kısacası öküz ölüyor, ortaklık bozuluyor…