90 yıllık hatırattaki büyük sır
I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nde Emniyet Genel Müdürlüğü yapan Hüseyin Aziz Akyürek’e atfedilen ve oldukça ilginç istihbarat, casusluk ve propaganda hikayeleri içeren hatırat Türkçeye kazandırıldı.
Abone olTürk istihbarat tarihi açısından kritik önemdeki hatıratın Türkçe basımı, çarpıcı bir soruyu gündeme getirdi: “Yaklaşık 90 yıllık hatıratın yazarı gerçekten Hüseyin Aziz Akyürek mi?”
II. Meşrutiyet dönemi ve I. Dünya Savaşı sırasında istihbarat ve casuslukla ilgilenen bir Osmanlı emniyetçisine atfedilen yaklaşık 90 yıllık hatırat Arapçadan Türkçeye çevrilerek okurla buluşturuldu.
I. Dünya Savaşı’nın ikinci yarısında Emniyet-i Umumiye Müdürü (Emniyet Genel Müdürü) olarak görev yapan Aziz Bey’in (Hüseyin Aziz Akyürek) yazdığı düşünülen hatırat, gayrinizami harp ve istihbarat tarihi konusunda önemli çalışmalara imza atan Dr. Polat Safi tarafından tenkitli bir şekilde yayına hazırlandı.
Türk istihbarat tarihiyle ilgili araştırmalarda kaynak niteliğindeki hatırat, İstihbarat Savaşları: Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye ve Lübnan’da Casusluk Faaliyetleri adıyla raflardaki yerini aldı. Kronik Kitap’ın Gizli Teşkilatlar Serisi’nden çıkan eser, sadece hatıratın Türkçe çevirisini sunmakla kalmayıp şu çarpıcı soruyu gündeme getirdi: “Türk istihbarat tarihi açısından kritik önemdeki hatıratın yazarı gerçekten Hüseyin Aziz Akyürek mi?”
Türkiye’de Arapçası da yoktu
İlginç istihbarat, casusluk ve propaganda hikayeleri içeren hatırat, 1932-1933’te Beyrut merkezli el-Ahrar gazetesinde Arapça olarak tefrika edildi. Aynı yıl Suriye ve Lübnan fi Harbi’l-Âlemiyye: el-İstihbarat ve’l-Casusiyye fi’d-Devleti’l-‘Usmaniyye (Dünya Savaşı’nda Suriye ve Lübnan: Osmanlı Devleti’nde İstihbarat ve Casusluk) başlığıyla kitap olarak basıldı. Hatıratı Fuad Meydânî Arapçaya tercüme etti ve yayına hazırladı. Bugüne kadar hatıratın Türkçesi bulunamadığı gibi Türkiye’de Arapça versiyonunun kopyasına da rastlanmadı. Dr. Polat Safi, 2008 yılında Suriye’den kopyasını bulduğu hatıratı, oldukça detaylı bir takdim yazısıyla birlikte yayına hazırladı. Hatırat metni üzerinde yüzlerce açıklama yapan Safi, aynı zamanda yaklaşık 300 dipnotla önemli kişi, grup, yer ve olay hakkında bilgiler paylaştı.
Casusluktan propagandaya zengin bir içerik
Hatıratta 1909-1917 yılları arasındaki dönem bir Osmanlı emniyetçisinin gözüyle değerlendiriliyor. Olayların bir kısmı İstanbul’da, çoğu Lübnan, Suriye ve Filistin’de geçiyor. Hatıratta özellikle istihbarat, casusluk ve propaganda konularında hayli zengin bir içerik sunuluyor. Orta Doğu’daki gayrimüslim gruplardan ayrılıkçı Arap hareketleri ve örtülü çalışmalarına, Cemal Paşa’nın Suriye ve Lübnan için Fransızlarla pazarlığından Enver ve Talat Paşaların Suriye’yi bir hidivliğe dönüştürme planlarına, bölgedeki Osmanlı istihbarat yapılanması ve karşı casusluk faaliyetlerinden gizli ödeneklere, Siyonizm tehlikesi ve Nili casusluk şebekesinden hipnozla konuşturulan casuslara ve bölge basınına kadar pek çok durum ve olaya ışık tutuluyor.
Öte yandan, Osmanlı idaresindeki Arap toprakları ve daha özelde Suriye ve Lübnan’da öne çıkan tarihî şahsiyetler de konu ediliyor. Cemal Paşa, Emir Şekib Arslan, Aziz Ali el-Mısrî, Şarl Debbâs, Thomas Edward Lawrence, Mersinli Cemal Paşa, Cevat Rifat Atilhan, İzzet el-Cündî ve Esad Şukayrî’nin yanı sıra 4. Ordu istihbarat yapılanmasındaki kimi isimler ile bazı düşman casusları bunlar arasında yer alıyor.
Hatıratın gerçek yazarı kim?
Dr. Polat Safi, kitaptaki takdim yazısında hatıratın gerçek yazarının büyük olasılıkla Hüseyin Aziz Akyürek olmadığını öne sürüyor. İddiasını detaylı ve ikna edici bir biçimde delillendiren Safi, hatıratın ya mütercimi ve yayıncısı Fuad Meydânî ya da tefrikayı ve kitabı yayımlayan el-Ahrar gazetesinin görevlendirdiği bir kişi veya grup tarafından kaleme alındığını ve/veya derlendiğini belirtiyor. Daha da ilginci, Fuad Meydânî adlı bir yazarın hiç yaşamamış olabileceğini ifade ediyor ve bu ismin müstear olma olasılığını ortaya koyuyor.
Fuad Meydânî’nin bir dizi kaynaktan yararlanarak bir metin meydana getirdiğini, ancak inandırıcılığı artırmak ve yazarın gerçek kimliğini perdelemek için hatıratı Hüseyin Aziz Akyürek’e atıfla yayımladığını öne süren tarihçi, ona kaynak temin eden başlıca kişinin büyük olasılıkla meşhur anti-Siyonist Cevat Rifat Atilhan olduğunu söylüyor. Safi, yazarı Hüseyin Aziz Akyürek olmasa da hatıratın yaklaşık 90 yıldır muteber bir kaynak olarak kabul edilmesini ise metindeki bilgilerin ciddi bir kısmının birincil ve ikincil kaynaklarla doğrulanabilir olmasıyla açıklıyor. Bununla birlikte, bazı bölümlerin kurmaca olduğundan bahisle ihtiyatlı ve eleştirel yaklaşımı elden bırakmamanın önemine dikkat çekiyor.
Operasyonel değer taşıyor
Kitap, hatıratta Osmanlı, Arap coğrafyası ve Avrupa devletleri ile bunların idarecileri ve önde gelen şahsiyetlerinin nasıl konumlandırıldığından hareketle metnin neden yazılmış olabileceğine dair fikirler içeriyor. Polat Safi, çok belirgin bir sebebin, Arap dünyası nezdinde bağımsızlık hareketlerinin, anti-emperyalizmin ve İslami uyanışın en önde gelen temsilcilerinden Emir Şekib Arslan’ın 1930’ların Lübnanlı okuyucusunun gözünde bir nefret objesine dönüştürülmeye çalışılması olduğunu belirtiyor.
Arslan, isminin geçtiği hemen her yerde Osmanlı yanlısı, yönetici zümreye yakın, nüfuzunu kullanarak Lübnan’ın imtiyazlı statüsünü kaldırmaya çalışan ve Arapların neredeyse nefret ettiği Cemal Paşa’ya Arap önde gelenlerini asması için fikirler zerkeden bir karakter olarak resmediliyor. Hatıratta Emir Şekib Arslan devamlı kötülenirken, o sıralarda Fransız manda yönetimi altındaki Lübnan’ın ilk cumhurbaşkanı Şarl Debbâs ise sürekli övülüyor. Debbâs, son derece zeki, geleceği parlak, Fransızlarla birlik olmanın faydasına inanan, Osmanlı’dan giderek uzaklaşan bir figür olarak resmediliyor. Safi, bu iki siyasi figürün hatıratta karşılıklı olarak konumlandırılmasının, Fuad Meydâni’nin Lübnan’daki siyasi erke dair görüşlerini aktarmasında hayli işlevsel göründüğünü kaydediyor.
Türk istihbarat tarihine atılan kördüğüm
Dr. Polat Safi, hatıratın kullanım biçimiyle de zihin açıcı bir numune teşkil ettiğini belirtiyor. Türk istihbarat tarihi ve dolaylı yoldan gayrinizami harp tarihi çalışmalarının kurucusu Philip H. Stoddard’ın hatıratı kullanım biçimine değinen Safi, ünlü tarihçinin metinden yaptığı ve Türk istihbarat tarihine henüz kuruluş aşamasında kördüğüm atan bir intihal olduğunu öne sürüyor. Stoddard’ın doktorasını bitirir bitirmez ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Ofisi’nde Türkiye analisti olarak göreve başlaması, yaklaşık 20 yıl Amerikan istihbaratına hizmet vermesi ve 1983’te emekliye ayrıldığında Ofis’in dünya çapındaki tüm analizlerinden sorumlu olması bu iddiayı daha ilgi çekici kılıyor.
Safi, intihale konu olan ve gerçeği yansıtmayan bilgiyle Osmanlı istihbaratının genel görünümüne dair yanlış bir tablo çizildiğini vurguluyor. Stoddard’ın Osmanlı Devleti’nde olmayan istihbarat birimleri türetmenin ötesinde her taşın altında Teşkilat-ı Mahsusa’nın aranmasına, yarattığı kavram kargaşasıyla da gayrinizami harple istihbarat arasındaki farkın buharlaşmasına yol açtığını ileri süren Safi, onun çalışmasını 1990’larda kullanmaya başlayan yerli ve yabancı araştırmacıların ise temelden zayıf iddiaları tekrarlayarak zincirleme kazalara sebep olduğunu dile getiriyor.