BIST 10.025
DOLAR 35,21
EURO 36,72
ALTIN 2.962,08
HABER /  GÜNCEL

9 Ocak İngiltere Basın Özeti

İngiltere gazetelerinde Türkiye'deki "hukuk egemenliği" tartışması, Venezuela'daki cinayet oranı, Mısır'da darbe sonrası dönem ve Hindistan'da tecavüze karşı kadın komandoların görevlendirilmesi gibi konular öne çıkıyor.

Abone ol

İngiltere gazetelerinde Türkiye'deki "hukuk egemenliği" tartışması, Venezuela'daki cinayet oranı, Mısır'da darbe sonrası dönem ve Hindistan'da tecavüze karşı kadın komandoların görevlendirilmesi gibi konular öne çıkıyor.

Financial Times'ın sütunlarında, hafta başında olduğu gibi, Türkiye'deki siyasi çalkantı ve "hukukun egemenliği" tartışmalarıyla ilgili haber ve yorumlar yer almayı sürdürüyor.
Gazetenin İstanbul'daki muhabiri Daniel Dombey, 17 Aralık'taki yolsuzluk operasyonları ile başlayıp, yüzlerce polis ve savcının görev yerlerinden kaydırılmasıyla devam eden süreci irdeliyor.

Dombey, hükümet ile Fethullah Gülen arasındaki çekişme ve diğer ayrıntılar bir yana bırakılsa bile; operasyonların, hükümet ile büyük inşaat şirketleri arasındaki bağlara, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ailesiyle ABD'nin terör listesinde bulunan Yasin el Kadi ile ilişkilerine ve Türkiye ile İran arasındaki altın ticaretine ışık tuttuğuna dikkat çekiyor.
Analizde, soruşturmaların önünün hükümet tarafından kesilmesinin ve mahkeme kararlarının kolluk kuvvetleri tarafından uygulanmamasının, yatırımcılarda "hukukun üstünlüğü" konusunda kaygılar uyandırdığı belirtiliyor.

Savcılık soruşturmalarının, "fiili adli tahkim hakemi" durumuna gelen Erdoğan'ın iznine bağlanmasının "işlerin hukuken iyiye gitmediğini" gösterdiğini belirten Dombey şöyle diyor: "Geçen yıl protestolar bastırılırken Türkiye, baskıcı hükümetin devlet kurumlarının bağımsızlığını aşındırdığı Macaristan gibi gözüküyordu. Bugün ise, gözlemcilerin hukuk egemenliği olup olmadığını sorguladığı Ukrayna'ya benzeme riski taşıyor."

Financial Times'ın başyazısı çok daha sert ifadeler taşıyor: "Kibir Türk modelini bozuyor - Erdoğan'ın zorbalığı ülkenin refahını tehdit ediyor."

Başyazıda, "İslamcı kökenli ılımlı AK Parti'nin 2002'de başa gelmesinden sonra Türkiye'nin istikrarsız koalisyon hükümetlerinin ardından siyasi sükûnet sağlandığı" belirtilerek, 2011'deki Arap ayaklanmalarının ardından Türkiye'nin Müslüman çoğunluklu bir demokrasi olarak örnek gösterildiği hatırlatılıyor.

Başyazının devamı özetle şöyle: "Bugün ise Türkiye siyasi kargaşa içinde ve Erdoğan'ın edinmiş olduğu uluslararası itibarı mahvolmuş durumda. En son darbe, hükümet üyelerini de etkileyen bir yolsuzluk skandalı şeklinde geldi. Erdoğan'ın karşılığı, kanunu altüst ederek, ahbaplarına yönelik yargı soruşturmasını baltalayarak kendini korumak oldu. Sonuç olarak, yabancı yatırımcılar Türkiye'nin komşularını krizin sardığı bir ortamda daha fazla gerginleşti."

"Türkiye'nin sorunlarının kalbinde, AK Parti'nin üçüncü seçimini kazandığı 2011'den sonra Erdoğan'ın takındığı otoriter tavır. Geçen yaz İstanbul'da rağbet görmeyen bir inşaat projesine karşı gösteriler başladığında dış dünya bunun bir belirtisini gördü. Erdoğan'ın kavgacı karşılığı bu protestoların ülke geneline yayılmasına yol açtı."
"Bununla birlikte, geçen ay polis ihale yolsuzluğu ve rüşvet şüphesiyle Başbakan'a ve kabine üyelerine yakın kişilerin aralarında olduğu 50'den fazla kişiyi gözaltına aldığında bu olaylar gölgede kaldı. Erdoğan, buna karşılık olarak, soruşturmayı yürüten polisleri başka görevlere kaydırdı. Sadece bu hafta, soruşturmayla ilgili 400 polis memuru başka görevlere atandı."

"Erdoğan, yolsuzluk soruşturmasının siyasi gayeler taşıdığını ve daha önce AK Parti ile müttefik olan Fethullah Gülen ile ileri sürüyor. Açık ki, ikisi çirkin bir güç kavgasına girişmiş durumda. Fakat Erdoğan'ın zorbaca yaklaşımı, en büyük övünç kaynağı olan Türk ekonomisi üzerine gölge düşürüyor. Hukuk egemenliğinin sarsılmasıyla yabancı yatırımcıların cesareti kırılıyor. Bu önemli, çünkü Türkiye'nin büyük cari hesap açığının uzun dönemli yatırımla değil sıcak parayla finanse ediliyor olması, ekonomiyi en küçük bir siyasi risk karşısında hassas hale getiriyor."

Financial Times ayrıca, Suriye'deki iç savaştan yakından etkilenen Türkiye'nin, Suriyeli isyancılara desteği nedeniyle İran, Irak ve Rusya'nın tepkisini çektiğini; Türk hükümet yetkililerinin yolsuzluk soruşturması nedeniyle üstü kapalı olarak ABD'yi suçlaması nedeniyle Ankara-Washington ilişkilerinin de zarar gördüğünü belirtiyor.
Cumhurbaşkanı adaylığı konuşulan Erdoğan'ın Türkiye'yi "sallantılı bir demokrasiye, kusurlu bir anayasaya ve azalan müttefiklere" sahip bir ülke gibi gösterdiğini öne süren Financial Times, ülkenin itibarını geri kazanmasının uzun zaman alacağı öngörüsünde bulunuyor.

Cinayet ülkesi Venezuela

İngiltere'de yayımlanan gazetelerin hepsinde, Venezuela eski güzellik kraliçesi Monica Spear ve eski eşinin 5 yaşındaki çocuklarının gözleri önünde araba soyguncuları tarafından öldürülmesine geniş yer ayrılmış.

Guardian'ın haberinde, büyük bir ülke olan Venezuela'nın 2010 tarihli BM raporuna göre; Honduras, El Salvador ve Jamaika gibi ülkelerden sonra en yüksek cinayet oranına sahip olduğuna dikkat çekiyor.

Venezuela Şiddet Gözlemevi'nin raporuna göre, 2013'de bu oran 100 binde 79.

Haberde, İçişleri ve Adalet Bakanı Miguel Rodriguez Torres'in bu oranı 100 binde 39 olarak vererek, iyileşme sağlandığını savunduğu da belirtiliyor.

Times'ın başyazısında ise bu cinayetin, "yanlış yönetilen bir ülkedeki sosyal çöküşün" göstergesi olduğu öne sürülüyor.

1999 yılından geçen yıl hayatını kaybetmesine kadar ülkeyi yöneten sosyalist Hugo Chavez döneminde cinayet oranının arttığı belirtilen başyazıda, şimdiki Devlet Başkanı Nicolas Maduro ise sorunun üzerini örtmekle suçlanıyor.

Daily Telegraph ise polis memuru Christian Rodriguez'in şu sözlerini aktarıyor: "Bu ülkede insan hayatının bir iPhone kadar değeri yok. Ülkedeki cinayetlerin yüzde 85'i çözülemezken, soyguncular işbirliği yapmayan kurbanı öldürmekten çekinmez."

Mısır'da darbe sonrası

Daily Telegraph gazetesinde yer alan bir yorum, Kahire'den yeni dönen Peter Oborne'un imzasını taşıyor.

"Mısır'da demokrasinin ezilmesinin bedelini hepimiz ödeyebiliriz" başlıklı yorumda, 2011'de Hüsnü Mübarek'i koltuğundan eden devrimden sonra gördüğü umutlu ülkeden iz kalmadığını anlatıyor Oborne: "Bugün protesto hapisle cezalandırılıyor. Alıkoymalar yaygın, işkence rutin. Göstericiler vurularak öldürülüyor. Geçen yıl Cumhurbaşkanı Mursi'yi alaşağı eden darbenin ardından kontrol askeri bir cuntaya geçti. Cumhurbaşkanı Vekili Adli Mansur bir kukla. Savunma Bakanı General Sisi ülkeyi yönetiyor. 59 yaşında olmasına rağmen daha genç gösteriyer ve orta yaş Mısırlı kadınlar için bir seks sembolüne dönüşmekte. Resimleri her yerde; mağazalarda, kafelerde, köşebaşlarında..."

Mursi'nin üyesi olduğu ve devrimden sonra üç seçim yarışında galip gelen Müslüman Kardeşler hareketinin ise "terörist" sayıldığını hatırlatan Oborne, İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague'ün "darbe" lafını ağzına almamasını, ABD'li mevkidaşının ise Sisi'den "demokrasiyi yerine getirmesini" beklemesini eleştiriyor.

1000'den fazla protestocunun öldürüldüğü iddiasını aktaran yazar, devrim sürecindeki tüm insanlık suçlarının araştırılması için Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne yapılan başvurunun desteklenmesini öneriyor.

Hindistan'da tacize karşı kadın komandolar

Daily Telegraph'da yer alan ilginç bir haber, 2012'de genç bir kızın otobüste toplu tecavüz uğrayarak öldürülmesiyle dünya gündemine gelen Hindistan başkenti Yeni Delhi çıkışlı.

Habere göre, bütün önlemlere ve yoğun kamuoyu tepkisine rağmen taciz ve tecavüz suçlarının artmaya devam ettiği Yeni Delhi eyaletinin Kadın ve Çocuk Sağlığı Bakanı Rakhi Birla, sokaklarda devriye gezecek bir 'kadın komandolar' birimi kurmayı planlıyor. Gece görev yapacak olan bu kadınlara, dövüş sanatları eğitimi verilmesi planlanıyor.

Çekçek olarak bilinen taşıma araçlarını kullanacak 5 bin kadın sürücünün işe alınması da planlar arasında.

Kadın hakları savunucusu Ranjana Kumari ise kurulacak 'paralel' bir güç yerine, polis içindeki kadın sayısının artırılması gerektiğini savunuyor. Kumari'nin öne sürdüğü gerekçe, geniş yetkilere sahip olan polisin yerel yönetime değil, federal içişleri bakanlığına bağlı olması.