“Siyasi (a)salak”lar için son defa...
Değerli bir gazeteci, bir vesile ile 3 Kasım
seçimleri sonrasında yazdığım bir makalemi hatırlattı bana…
Artık bir gazeteci için haber değeri olmayan, fakat bazı
“siyasi (a)salaklar”, tarafından hala istismar
edilen bir makaledir o!..
Yanlış hatırlamıyorsam makalemin adı da “Ben olsam kendime
oy vermezdim” gibi bir şeydi.
***
3 Kasım seçimleri henüz bitmişti.
"Siyasi tsunami" gelmiş bir dönemin
siyasilerini almış gitmişti.
Yaşadığım en berbat seçim kampanyası idi…
Öyle ki; bir köy kahvesinin camlarında resimlerimi, altında
bulunan tanıtım yazıları kesilerek asıldığını bile görmüştüm.
Bana, "sen bizim evlâdımızsın ama siyasetini tasvip
etmiyoruz" demek istemişlerdi yani!
Önce kızdım, sonra düşündüm ve onlara hak verdim.
Acaba ben siyasi taraf olmasa idim kendime, yani partime oy verir
miydim?..
Vermez miydim?
Seçim sonrasında da oturup ironik bir özeleştiri yazdım.
***
Bir an için kendimi seçmenin yerine koydum.
15-20 yıldır bitmeyen, kişiselleştirilmiş siyasi
kavgalarını hatırladım.
Doğrusu ile yanlışı ile yolsuzluk iddiaları almış
başını gitmişti.
Gelişen ve küreselleşen dünyanın çok gerisinde olduğumuzu iletişim
araçları sayesinde görüyordum.
İki deprem yaşamış, bir Osman
Durmuş görmüş zaten depresyonda iken…
Bir de dev iki ekonomik kriz hayatıma noktayı koymuştu: %
40 fakirleşme!
O da yetmiyormuş gibi yürüyemeyen bir başbakan izliyordum…
Varlığını inkâr ederek, içinde bir tek yetenekli adam yokmuş gibi
ekonomiyi milletvekili bile olmayan birine teslim etmiş bir
hükümet.
Kendi içindekilerden hiçbirini Cumhurbaşkanlığına
lâyık görmeyen bir parlâmentomuz olmuştu.
Ve daha neler…
Bir seçmen olarak bunları düşündüğümde cevabım kocaman bir
“hayır”dı!
Ben seçmen olsam o gün kendime oy
vermezdim.
Doğrusu bugün de aynen böyle düşünüyorum.
Halkımızda öyle yaptı zaten.
***
Makalemde yapmak istediğim buydu!
İnkâr değil, özleştiri.
Bunu hala anlamayanlar varsa eğer, bunun adı da “siyasi
(a)salaklık” olmalı herhalde.