Bugünü anlamak için geçmişi incelemeyi misyon edinen Osmanlı Bankası Müzesi, bu kez insan yaşamında “doğum” kadar önemli bir yer tutan ölüm olgusunu irdeliyor.
Abone ol“İstanbul’da Ölüm” başlıklı sergide, Osmanlı-İslam kültüründeki ölüm ve ritüeller, belge, minyatür, gravür, dönem fotoğrafları, mezar taşları ve çeşitli objelerle anlatılıyor. 16 Kasım 2005 - 31 Mart 2006 tarihleri arasında açık kalacak sergi hakkında konuşurken, Edhem Eldem, “Ölüm, sanıldığından çok daha ‘canlı’ bir şey” diyor ve ekliyor “Ölülerle canlılar diyalog halinde”. “Onlar benim çocuklarım” diye bahsettiği sergideki mezar taşları için de, “Taşlar, insanlarla konuşur, kendilerini anlatır” ifadesini kullanıyor.
İSTANBUL’DA ÖLÜM
Osmanlı-İslam Kültüründe Ölüm ve Ritüelleri
Küratörlüğünü Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Edhem Eldem, tasarımını Bülent Erkmen’in üstlendiği sergi, Kent ve Ölüm, Osmanlı-İslam Ölüm Kültürü, İktidar ve Ölüm, Osmanlı Mezar Taşları, Ölüm Biçimleri, Modernlik Halleri, Milliyetçilik ve Ölüm bölümlerinden oluşuyor.
İstanbul’da Ölüm sergisi, Osmanlı Müslüman toplumunun, özellikle de İstanbul halkının toplumsal, kültürel, zihinsel yapısını ve zaman içindeki değişimini anlamak için, ölüm konusunu da kapsamlı bir şekilde inceliyor.
Sergide; 1453-1922 yılları arasında ölümün algılanışından miras paylaşımına, intihardan idama, mezar taşlarından kardeş katline, değişen şehadet kavramından cenaze törenlerine kadar, Osmanlı-İslam ölüm kültürü ve olgusunun değişik boyutları sunuluyor.
Prof. Dr. Edhem Eldem’in Kaleminden...
Toplum yaşantısında ölümün ne denli önemli olduğu düşünülürse, Osmanlı Müslüman toplumunun, özellikle de İstanbul halkının toplumsal, kültürel ve zihinsel yapısıyla bu yapının zaman içindeki değişimini anlamanın bir yolu da ölüm olgusunu kapsamlı bir şekilde incelemektir. Sergide; belgeler, minyatürler, gravürler, dönem fotoğrafları ve mezar taşları gibi objelerin eşliğinde, 1453-1922 arasındaki altı yüzyıla yakın süre içinde, ölümün algılanışından miras paylaşımına, intihardan idama, mezar taşlarından kardeş katline, değişen şehadet kavramından cenaze törenlerine Osmanlı İslam ölüm kültürü ve olgusunun değişik boyutları sunulmaya çalışılmaktadır.
Sergi yedi ana başlık altında kurgulanmış:
1) Kent ve Ölüm: 1453’ten başlayarak kent içinde ve dışında mezarlıkların türleri, biçimleri ve önemi; başta padişah türbeleri olmak üzere türbelerin kente vurduğu anıtsal damga.
2) Osmanlı-İslam Ölüm Kültürü: Ölümün algılanışında ve ölüm ritüellerinde Osmanlı kültürüyle İslam geleneğinin uyuştuğu ve çeliştiği noktalar; ölüm sonrasında yerine getirilmesi gereken işlemlerle ilgili bilgiler.
3) İktidar ve Ölüm: Padişah ölümlerinin özellikleri; padişahın ölümünün bir süre gizli tutulması âdeti; kardeş katlinin uygulanma biçimleri.
4) Osmanlı Mezar Taşları: 15. yüzyıldan başlayarak Osmanlı kültürüne özgün mezar taşı modellerinin ortaya çıkışı; bu modelin biçim ve kitabe açısından gelişimi; ölüm ve statü arasındaki bağlantılar.
5) Ölüm Biçimleri: Osmanlı toplumsal yaşamında önemli yer tutan üç ölüm biçiminin ya da nedeninin incelenmesi; idamın zaman içinde geçirdiği değişiklikler; en sık rastlanan ölüm nedeni olarak hastalık; çok özel bir ölüm biçimi olarak intihar.
6) Modernlik Halleri: 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı ölüm kültürünün hem iç, hem dış etkenlerin ışığında Osmanlı ölüm kültüründe yaşanan modernleşme süreci; taşlardaki anıtsallık denemeleri; ölümün edebiyatta yeni yansıtılma biçimleri; fotoğraf, basın gibi yeni araçların etkisi.
7) Milliyetçilik ve Ölüm: Modernleşme sürecinin en çarpıcı öğelerinden biri olarak milliyetçiliğin ölüme yansıması; şehadet kavramının değişimi; “kahraman kültü”nün ortaya çıkışı; milliyetçiliğin mezar taşlarına yansımaları.
Bülent Erkmen’in Kaleminden...
Osmanlı-İslam kültürünün İstanbul odaklı ölüm ritüelleri üstüne kurulu bu serginin sergileme tasarımı, “ölüm”ün gizemli ve karanlık dünyasına girmeyen, “ölüm”e dışardan bakan, “ölüm”ü nesneleştiren bir anlayışla tasarlanmıştır.
Mezar taşı fotoğrafları, mezar taşlarının kendileri, minyatür reprodüksiyonları, bazı ölüm ritüellerine ilişkin dönem belgeleri, fotoğrafları ve objeleri yedi ayrı başlık altında toplanmış ve standart sergileme üniteleriyle oluşturulan; bu sergiye özgü negatif-pozitif mekanlara ardışık bir anlayışla yerleştirilmiştir.
Bir 19. yüzyıl sonu binasının ikinci katının, caddeye bakan bir odasındaki sergi mekanında yer alanlar, pencerelerinden görünen aynı yüzyıl yapılarının eşliğinde izlenmelidir.
Sergiden ilginç alıntılar:
“ÖLÜM SIRRI”
İktidarın gerekleri ve devlet geleneği padişah ölümlerini farklı kıldı. Bu farkların en önemlilerinden biri, 1421’den 1566’ya kadar uygulanan “ölüm sırrı”ydı. İktidar boşluğu oluşmaması için, padişahın ölümü halefinin cülusuna kadar gizli tutulur, iki aya kadar varabilen bir süre boyunca ceset saklanır, hatta bazen canlı gibi gösterilmeye çalışılırdı.
TÜRBE VE MEZAR TAŞLARINDA “MİLLİ” ÖĞELER
İlk ulusal anıt olan Âbide-i Hürriyet’in dikilmesi, cenazelerin giderek askerileşip millileşmesi, kitabelerde intikam sesleri yükselmesinin yanı sıra, türbe ve mezar taşlarında “milli” ya da “Türk” olarak nitelenen canlandırmacı öğelerin ortaya çıkması, ölüme getirilen ideolojik boyutun belirgin işaretleridir.
ÖZGÜN BİR ÖLÜM EDEBİYATI
Osmanlı ölüm kültürünün kendine özgü karakteri herhalde en belirgin ifadesini mezar taşlarında bulur. İlk dönemlerinde, Anadolu’da hâkim olan sivri kemerli ve Arapça kitabeli bir modeli benimseyen Osmanlılar, 15. yüzyıldan itibaren yeni bir arayışa girip, zamanla da kendi üsluplarını yarattı. Bu tarzdaki Osmanlı mezar taşlarının temel özellikleri, Türkçe olan kitabelerin bir yakarışla başlayıp fatiha istemiyle bitmesi, biçimsel açıdan da başlık (serpuş) giydirilmiş olmalarıdır. Bu temel model zamanla değişmeye başladı: Taşlar büyüdü, yazı alanı genişledi, uzayan metinlere basmakalıp şiirler eklendi, ölünün kimliğine daha fazla önem verildi, özgün bir ölüm edebiyatı oluştu.
ECELİN 3 TÜRÜ: İDAM, HASTALIK VE İNTİHAR
Osmanlıların ölüm nedenlerini tanımlamak imkânsız gibidir. Zaten İslami anlayışa göre ölümün aslında tek nedeni vardı: Ecel. Ancak ölümün alabildiği biçimler üzerine fikir verebilmek için üç “örnek vaka” türü ele alınabilir: İdam, hastalık ve intihar.
CENAZELERİ, ‘KAÇIRILARAK’ DEFNEDİLEN PADİŞAHLAR
Fatih Sultan Mehmed’den Sultan Reşad’a kadar toplam 28 Osmanlı padişahı İstanbul’da defnedildi. Kimi sarayında, kimi seferde öldü; kimi öldürüldü, kimi de intihar etti. Bazılarının cenazesi görkemli bir törenle, bazıları ise adeta kaçırılarak defnedildi; bir kısmı kendi türbelerine gömülürken, çoğu da selefleriyle türbe paylaşmak zorunda kaldı.
ÖLÜLERLE CANLILARIN BİRARADA YAŞADIĞI KENT
Sur içi İstanbul’da bugün 500’e yakın irili ufaklı mezarlık, 15’i padişahlara ve 18’i hanedan mensuplarına ayrılan 150’ye yakın türbe bulunuyor. Sur dışında ise çok sayıda türbenin yanı sıra, boyutları mahalle mezarlığıyla Eyüp veya Karacaahmet gibi uçsuz bucaksız mezarlıklar arasında değişen gömü alanları yer alıyor. Kısacası İstanbul, ölülerle canlıların birarada yaşadığı bir kenttir.
İSTANBUL’DA ÖLÜM
Osmanlı-İslam Kültüründe
Ölüm ve Ritüelleri
16 Kasım 2005 - 31 Mart 2006
OSMANLI BANKASI MÜZESİ
Bankalar (Voyvoda) Caddesi 35/37 Karaköy
www.obmuze.com
obmuze@ottomanbank.com
Kaynak: