Independent yazarı Robert Fisk, Mısır'la ilgili yazısında General el-Sisi için 'Hiç kimse tarihe, Bayram Katliamı'nın mimarı olarak geçmek istemez' derken Independent son El Kaide tehdidi ışığında ABD'nin 'üç farklı Yemen politikasını' değerlendiriyor.
Abone olMısır'daki krize çözüm bulmayı amaçlayan diplomatik girişimlerin dün herhangi bir sonuca ulaşmadan sona ermesi ardından ülkenin daha büyük bir çatışma ortamına sürükleneceği endişeleri bugünkü İngiliz gazetelerinde yer bulan başlıca uluslararası konulardan biri.
Independent gazetesi, görüşmelerin kesilmesiyle Mısır'ın 'topyekûn bir savaşa' bir adım daha yaklaştığını yazıyor. Ordunun desteğini alan geçici hükümetin, devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi taraftarlarının düzenlediği protestoları ve oturma eylemlerini sona erdirmeye kararlı olduğunu belirten gazete, Müslümanların Ramazan bayramını kutladıkları bu sabah Mısırlılar'ın daha fazla kan döküleceği endişesini taşıdıklarını vurguluyor.
Independent muhabiri Robert Fisk ise, Muhammed Mursi'yi deviren Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el-Sisi ve ordunun önündeki seçenekleri değerlendiriyor bugünkü yazısında. Fisk'in yazısı özetle şöyle:
Bayram Katliamı'nın mimarı
"Hiçbir general, tarihe, Bayram Katliamı'nın mimarı olarak geçmek istemez. Belki de Mısırlılar, dün gece bu yüzden, geçici hükümetin, düşmanı olan Müslüman Kardeşler'le yaptığı görüşmelerin sonuçsuz kalmasını 'mutlak çöküş' olarak görmüyorlar.
"Abdülfettah el-Sisi, keyfi çok yerinde olan bir general. Sonuçta, bir hükümet kurdu, kendisini Başbakan Yardımcısı yaptı. Ancak Ramazan'ın sonunda, Bayram kutlamaları yerine, askerlerini yüz binlerce Müslüman'ın üzerine sürmek, ne Mısırlılar'ın ne de yılda 1,5 milyar dolarlık askerî yardım yapan Amerikalılar'ın hoşuna gidecek. Bu görüş biraz naif olabilir. Sonuçta, 'halkın desteğini' aldığına inanan el-Sisi, Mısır sokaklarındaki cesetlerden de paçasını kurtarabileceğine inanıyor.
"Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakan Yardımcısı William Burns, çantasında büyük bir başarısızlıkla Mısır'dan ayrılmış olabilir. Ancak Mısır ordusu, hâlâ Senatör John McCain'in 3 Temmuz'da yaptıkları müdahaleyi 'darbe' olarak nitelemesini hazmetmeye çalışıyor. Sonuçta, Müslüman Kardeşler‘in, Amerika Birleşik Devletleri'nden böyle bir destek görmesi her gün karşılaşılan bir durum değil.
"Mursi yandaşlarının eylemleri başladığında el-Sisi, kavurucu yaz sıcağında bunun birkaç günde biteceğini, birkaç mini katliamın da buna yardımcı olacağını düşünüyordu. Ancak şimdi, Mursi destekçilerinin, oyunu ordunun kurallarıyla oynamamaları canlarını sıkıyor.
"Müslüman Kardeşler, el-Sisi'nin 'kitlesel bir katliam' yapmak istemediğini biliyor. El-Sisi'de Amerikalılar'ın 'kitlesel bir katliam' istemediğini biliyor. Peki asıl önemli olan ne? Halkın orduya verdiği 'destek' mi, yoksa Mursi yandaşlarının sadakati mi? Peki ya ordunun onuru ne olacak?
"Kral Faruk, 1952'de, sürgüne giderken, kendisini deviren General Muhammed Nakıp'a dönüp "Orduya iyi bakın" demişti. Nakıp da kısa süre sonda Albay Cemal Abdül Nasır tarafından devrilecekti. Sonuçta herkes orduyu seviyor. Ordu da kendisini biraz fazla seviyor. Emlak, bankacılık ver sanayiye yaptığı yatırımlar, en yoksul Arap ülkelerinden birinin ordusunu en varlıklı Arap ordularından biri haline getirdi. Kahire sokaklarında bir savaş başlatmak ne ordunun ne de el-Sisi'nin işine gelecektir."
ABD'nin Yemen politikası
Amerika Birleşik Devletleri ve Batılı ülkelerin Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki diplomatik temsilciliklerini kapatmasıyla sonuçlanan ve olası bir El Kaide saldırı tehdidinin ardından gazeteler hem ortaya çıkan istihbarat ayrıntılarını aktarıyor hem de El Kaide’nin en kuvvetli kalelerinden birisi olarak görülen Yemen'deki durumu değerlendiriyor.
Guardian gazetesi, bir başyazıyla yorumluyor gelişmeleri.
"Nükseden tehdit" başlıklı yazısında gazete, "İki haftada insansız hava araçlarıyla beş saldırı, petrol yatakları ve boru hatlarını hedef aldığı iddia edilen saldırı planları, boşaltılan büyükelçilikler... Yemen, en yoksul Arap ülkelerinden birisi olarak ya da büyük bir kuraklık yaşayan, gıda sıkıntısı çeken, demokrasi boşluğu içindeki bir ülke olarak değil bölgesel güvenlik sorunlarının merkezindeki ülke olarak görülüyor" değerlendirmesini yapıyor.
"Gerçek insanların yaşadığı Yemen, iyi ve kötü adamlar arasındaki savaşın sürdüğü, insansız hava araçlarıyla El Kaide militanları arasındaki savaşın devam ettiği Yemen'in gölgesinde kalıyor" yazan Guardian, "Öldürülenlerin tamamının El Kaide militanları olduğuna inanıyorsanız, bu durumda kötü adamları öldürmek de 'tehdidi ortadan kaldırıyor' olmalı" görüşüne yer veriyor.
Üç farklı politika
Askerî olarak bir hareketlilik yaşansa da Amerika Birleşik Devletleri'nin Yemen konusundaki dış politikasının açık olmadığını belirten Guardian Washington'un üç farklı yol izlediğini belirtiyor ve bunları şöyle özetliyor.
"İlki Yemen'e, Pakistan'ın aşiret bölgelerinin bir uzantısı gibi muamele etmek. Böylece CIA ve militanlar 'kriz hilali' denen jeopolitik bir savaş oyununda faklı ülkelerde farklı kıtalarda kovalamaca oynayabiliyor. İkincisi, Washington'un bölgedeki asıl müttefiki olan Riyad'ı üzecek ve Suudi Arabistan'da istikrarı sarsacak hiçbir adım atmamak. Üçüncüsü ise Yemen'de diktatörlükten demokrasiye geçiş için Yemen’in cesur halkına sözlü destek vermek. Bilin bakalım kriz dönemlerinde bu politikalardan hangisi kenara itiliveriyor."
El Kaide'nin gücünü ne kadar yitirdiğiyle ilgili tartışmaların devam ettiğini belirten gazete, örgütün ve ona bağlı diğer grupların lider kadrolarından bir kısmı devre dışı bırakılsa bile yerlerini yenilerini aldığını belirtiyor. Gazete yazısını şöyle sürdürüyor:
"El Kaide lideri Eyman ez-Zevahiri'nin memleketi Mısır'da siyasî İslam yükselişte. Ancak, İslam'ın amacına seçim sandığında ulaşması gerektiği söylemi, Mısır'ın demokratik yollarla seçilmiş ilk liderinin ordu tarafından devrilmesiyle büyük bir sınavdan geçiyor. Müslüman Kardeşler bu mücadeleyi kaybederse bundan kazançlı çıkacak olan liberaller değil militanlar olacaktır."
Bulaşıcı bir ideolojiden etkilenmiş radikal teröristler
Guardian gazetesi bir başka yazısında ise Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan El Kaide raporunu aktarıyor ve Usame bin Ladin'in ve diğer bazı komutanların öldürülmesi ardından örgütün üst düzey kadrosuna zarar verilmiş olsa da asıl tehdidin, El Kaide'ye bağlı diğer gruplardan geldiğini kaydediyor.
Haberde, Birleşmiş Milletler raporunun, 'Ana komuta kademesi zarar görmüş olsa da radikalleşmiş aşırı uçlardaki gruplarca desteklenen El Kaide, Batılı ülkeler için hâlâ bir tehdit teşkil ediyor' saptamasında bulunduğu aktarılıyor.
Raporda El Kaide, 'Gevşek bağlarla birbirine tutunan ama bulaşıcı bir ideolojiden etkilenmiş radikal teröristler' olarak tanımlanıyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi için çalışan 14 istihbarat uzmanı tarafından hazırlana rapor 'El Kaide’nin yarattığı küresel tehdit azalmış olsa da, ona bağlı grupların ve bulaşıcı ideolojisinin yarattığı tehdit hâlâ sürüyor' ifadesi yer alıyor.
Rapor, El Kaide örgütünün üst düzey yöneticilerinin, örgütün geneli üzerindeki etkisi konusundaki tartışmaları ise "El Kaide'nin Afganistan-Pakistan sınır bölgesindeki üst düzey yöneticileri açıklamalara yayınlamaya devam ediyorlar ama operasyonları merkezî bir kontrol ve kumanda ile yönetme becerisi gösteremiyorlar" değerlendirmesiyle yanıtlıyor.
Gazetenin haberine göre rapor, "El Kaide'nin içinde bulunduğu durum saldırı tehdidinin geçtiği anlamına gelmiyor. Özellikle örgüte sadık bireyler ve küçük terör hücreleri farklı hedefler, taktikler ve teknolojiler kullanmaya devam ediyor" saptamasını yapıyor.