7 Şubat, 17 ve 25 Aralık'ın hiç bilinmeyenleri...
Geçtiğimiz Cuma günü 7 Şubat MİT krizi ile, 17 ve 25 Aralık operasyonlarının hiç bilinmeyen detaylarını Kanal A'da anlatmıştım.
Geçtiğimiz Cuma günü 7 Şubat MİT krizi ile, 17 ve 25 Aralık
operasyonlarının hiç bilinmeyen detaylarını Kanal A'da
anlatmıştım.
İzleyenlerden gelen tepkiler çığ gibiydi...
Biliyorum...
Bugün anlatacaklarım o yayını izleyenler için tekrar olacak ama,
ben yine de yazmak istiyorum. Kulağı olan her adam bu alçakça, bu
namussuzca ihaneti duyuncaya kadar da yazmaya devam edeceğim.
Detayları size anlatınca, çıldırmışlığın, gözü dönmüşlüğün ve
ihanetin boyutlarını daha iyi anlayacaksınız.
2012 yılının 7 Şubat günü, saatler 16.30'u gösteriyor.
Başbakan Erdoğan İstanbul'da makam arabasına binmiş, herşeyden
habersiz bıçak altına yatacağı hastaneye gidiyor.
Aradan 25 dakika geçiyor. Saatler 16.55, yani resmi mesai saatinin
bitimine 5 dakika var. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın telefonu
çalıyor.
Arayan kişi, Savcı Sedrettin Sarıkay'nın Oslo görüşmeleriyle ilgili
ifadesine başvurulmak üzere kendisini savcılığa beklediğini
söylüyor.
Ancak mesele bundan ibaret değil...
Bir süre sonra Hakan Fidan'ın evinin civarı polis kaynamaya
başlıyor. Anlayacağınız ifade vermeye hemen gitmezse polis evini
basacak, MİT Müsteşarı'nı azılı bir terörist gibi kelepçeleyerek
savcıya götürecek.
Fidan o sırada ne yapacağını, kime ulaşacağını ve bilgi
aktaracağını araştırıyor.
Plana göre Erdoğan 17.00'da ameliyata girmiş olacağı için onu arasa
da ulaşamayacağını düşünüyor ve aklına gelen ilk ismi,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü arıyor.
Gül konuşma sonunda ifade vermesinde bir sakınca olmayacağını
belirtiyor. Saatler 17.30'u gösterdiğinde Fidan Erdoğan'ın en
yakınındaki isimlerden birini arıyor.
"Sedrettin Sarıkaya isimli Savcı beni ifadeye çağırdı ve
evin etrafını sarmışlar. Gitmezsem eve operasyon yapacaklar. Ben
ifade vermeye gideceğim ancak Başbakan ameliyattan çıkar çıkmaz
kendisine durumu iletin" diyor.
O an, inanılmaz birşey oluyor!
Hastanede bıçak altında olması gereken Erdoğan'ın hastaneye henüz
gitmediği ortaya çıkıyor.
Nasıl mı?
Anlatayım...
Hastaneye gitmik için yola çıkan Başbakan'ın konvoyu bir süre sonra
güzergah değiştiriyor. Arka koltukta oturan Erdoğan öndeki
korumasına, "Şu ara sokakta bir aileye sözüm vardı evlerine
gideceğime dair. Bekleyen doktorlar özel ekip, hastane özel
hastane. Bir saat bekleseler de olur. Çek şu evin önüne"
diye talimat veriyor.
Henüz o evdeyken, Fidan'ın telefonda anlattıkları kulağına
fısıldanıyor Erdoğan'ın. "Sakın teslim olma, sakın kapıyı
açma" diye talimat veriyor ve ayaklanıyor. Hastaneye
gitmek için yola çıkan konvoy birkez daha güzergah
değiştiriyor. Yarım saat sonra Başbakanlık uçağı Erdoğan'ın
talimatıyla Ankara'ya uçuyor.
Ancak Erdoğan daha Ankara'ya gitmeden bu kez Hakan Fidan'ın evinin
etrafını özel harekat timleri sarıyor. Birkaç dakika içinde de,
"O polisler oradan çekilmezse vur emrini
uygulayın" talimatı geliyor.
Cumhuriyet tarihinin en dehşet verici operasyonunu gerçekleştirmek
üzere olan polisler, bu emir üzerine apar topar geri çekiliyor.
Neden "Cumhuriyet tarihinin en dehşet verici
operasyonu" dediğimi merak ediyorsunuz değil mi?
Onu da anlatayım...
Hani Erdoğan Sezai Karakoç'un bir şiirini okumuştu ya.
"Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. Ne
yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır" diyordu o
şiirde...
İşte o kaderin üstündeki kader orada ortaya çıkıyor. Göklerden
gelen kararın son karar olduğu orada ortaya çıkıyor.
Erdoğan o gün söz verdiği o ailenin evine gitmese, Hakan Fidan
kendisine ulaşamayacak ve cebren de olsa savcının karşısına
götürülecekti. Önceden hazırlanan belgeye göre Hakan Fidan'a,
"Talimatları Başbakan'dan aldım"
dedirtilecekti.
Ve en korkunç olanı...
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ameliyat sonrası
bir eli yatağa kelepçeli olarak uyanacaktı. O uyanmadan
fotoğrafları tüm medyaya servis edilecek, "Başbakan Erdoğan
ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan vatana ihanet suçundan gözaltına
alındı ve tutuklandı" haberleri dalga dalga
yayılacaktı.
17 Eylül 1961 yılında Menderes'i yatağına kelepçeleyerek başına iki
asker diken zihniyet, 53 yıl sonra aynı sahneyi Türkiye'ye bu kez
Erdoğan üzerinden yaşatacaktı. İki askerin yerinde iki polis,
Menderes'in yerinde ise Erdoğan olacaktı.
Erdoğan'ın 7 Şubat krizinden sonra hemen her yerde,
"Bunların amacı bana ulaşmaktı" demesinin nedeni
işte bu.
Bu söz laf olsun diye söylenen bir söz değil. Çünkü bu korkunç
planın tüm ayrıntıları devletin kayıtlarında şu anda mevcut! Dün
itibariyle paralel yapıya yönelik yapılan operasyonların bir kısmı
da bu belgeler ışığında yapılıyor.
Bir kısmı diyorum çünkü henüz kimsenin bilmediği 17 ile 25 Aralık
operasyonlarının korkunç ayrıntıları nedeniyle gözaltına alınanlar
da var. O korkunç ayrıntıları da yarınki yazıda sizinle
paylaşacağım inşallah!