BIST 9.599
DOLAR 35,24
EURO 36,82
ALTIN 2.961,65
HABER /  MEDYA

62 yıl önce ırzına böyle geçtiler

Fatih Altaylı bugün ağaç katliamı ile gündeme gelen gezi parkını yazdı. O park 62 yıl önce bakın neler geçirmiş.

Abone ol

GAZETECİLER.COM - Habertürk gazetesi genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı bugün köşesinde "O parkın ırzına 62 yıl önce geçildi" başlığı ile Gezi Parkında yaşananları köşesine taşıdı.

Altaylı "Daha önce de yazdım buraların hikâyesini başka vesilelerle. Hatırlatmakta beis yok. Bir daha yazalım." dedi ve o hikayeyi bir kez daha yazdı:

BELAYI AÇAN İSİM PROST

"Taksim Parkı için uçkur aslında 1951’de çözüldü. Aslına bakarsanız, bütün kabahat Henri Prost denen mimarda.

Bu belaları açan o.

1930’ların sonunda İstanbul Valiliği’ne “imar danışmanı” olarak geldi Prost.
Vali Lütfi Kırdar, ki adı Kongre Merkezi’nde hâlâ yaşıyor, İstanbul’u “modern bir kent” yapmak üzere getirdi Prost’u.

Prost
da İstanbul’un “Cumhuriyet dönemi imar ilkelerini” belirledi.
Sur içine kat sınırlamaları koydu, eski kenti koruyacak önlemler almaya çalıştı.
Bu arada elbette ki Taksim’e de el attı.

Taksim’e dev bir meydan, bu meydanının önünden Maçka ve Dolmabahçe’ye kadar inen dev bir yeşil park, şimdi The Marmara Oteli olan yere de büyük bir Boğaz seyir terası konumlandırdı.

Şimdi AKM’nin olduğu yerde daha farklı bir mimaride bir Opera Binası.
Gezi Parkı olarak planlanan arazinin tam orta yerinde eski Topçu Kışlası vardı ve harap bir haldeydi.

‘YIKIN KIŞLAYI’

Prost
bunun da yıkılıp park alanının genişletilmesini istedi.
Taksim’den Maçka’ya kadar olan dev alan, yemyeşil bir park olarak dizayn edildi.
Kışla yıkıldı.  Ağaçlar dikildi, parkı ortadan bölen yolun üzerine yayaların hiç yolla karşılaşmadan Maçka’ya kadar yürüyebilmeleri ve hatta oradan isterlerse Dolmabahçe’ye kadar inebilmeleri için bir de yaya köprüsü yapıldı.

Köprünün bittiği noktadaki arazinin bir bölümü Vali Lütfi Kırdar tarafından Tenis Eskrim Dağcılık, yani TED Kulübü’ne tahsis edildi ve orada ağaçlar arasında bir kulüp inşa edildi.

İstanbul’un göbeğinde şahane bir vaha ve içinde bir de tenis kulübü oluşturuldu.
Bütün bunlar yapıldığı sırada sene 1940’ların ilk yarısıydı.
Ardından 1950 seçimleri yapıldı.
Demokrat Parti iktidara geldi.

Türkiye “minik ABD” olma hevesindeydi ve o yıllarda Hilton otelleri de bir nevi ABD Konsolosluğu gibiydi. Hilton Ailesi’ne İstanbul’da bir otel yapması teklif edildi.
Hilton geldi, İstanbul’u gezip dolaştı ve kendine bir otel yeri aradı.
Sonunda buldu.

‘OTELİ BURAYA İSTİYORUM’

Taksim ile Maçka arasındaki parkın tam orta yerini.
“İşte buraya otel istiyorum” dedi.
Kıyamet koptu.

İstanbul’un en güzel parkının tam orta yeri nasıl olur da Hilton’a otel için verilirdi.
Hilton diretti: “Başka yer kabul etmem. Ya burası ya Hilton’u unutun.”
İktidar güçlüydü. Dinlemedi.

“Burası Hilton olacak” dendi.
Dönemin İstanbul İmar Müdürü olan Ermeni asıllı vatandaşımız “Yapamazsınız” diye dikildi iktidarın karşısına.

“Yaparız” dediler.
İmar Müdürü Ermeni vatandaşımız dinlemedi.
Dava açtı.

Ama dedim ya iktidar güçlüydü.
Hilton inşaatı başladı.
13.5 milyon liraya yapılan bina Hilton otellerine tahsis edildi.
İstanbul’un orta yerindeki parkın ırzına böylece geçilmiş oldu.

Bu arada Opera Binası’nın yapımı yılan hikâyesine döndü. İki projeden vazgeçildi. Yerine şimdiki bina yapıldı.
(...)

Şimdi ise filmi başa sarıp Prost’un yıktırdığı kışlayı yeniden yapacaklar.
Böylece 1930’lara geri dönmüş olacağız.
Dedim ya, her şey bu pis Henri Prost’un başının altından çıkıyor.
Yıkmasaydı o kışlayı.
Bugün hiç sorunumuz yoktu.
Şimdi elimizde kalan o küçücük Gezi için kendilerini ağaçlara bağlayanlara üzülüyorum.
O parkın ırzına yıllar önce, büyük bölümünüz doğmadan zaten geçilmişti. 

Altaylı'nın yazısının tamamını okuyabilirsiniz.