CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu 6-7 olaylarını kınayan bir basın açıklaması yayınladı.
Abone olİNTERNET HABER - Tanrıkulu tarafından ayınlanan basın bülteni şöyle:
Aradan yarım asrı aşkın bir süre geçmesine rağmen dün gibi taze duran bir yara olarak 6-7 Eylül olayları, hesaplaşılmadığı sürece peşimizi bırakmayacaktır.
Yarattığı sosyo-politik tahribat ve Ermeni, Rum, Yahudi yurttaşların 6-7 Eylül 1955 ve sonrasında maruz kaldıkları ırkçı saldırılar hâlâ toplumsal barışın tesisi önünde bir set olarak durmaya devam etmektedir.
Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında yaşayan Ermeni, Rum ve Yahudi yurttaşlar için büyük bir travma olan 6-7 Eylül olaylarının acısı, kuşkusuz zorunlu göç sebebiyle başka ülkelere de taşımıştır. Kendi topraklarını, evlerini, barklarını terk etmek zorunda bırakılan Ermeni, Rum ve Yahudi yurttaşlar, 1955’te karşılaştıkları saldırıların acısını derin bir biçimde yaşarken, bu korkunç olay kuşaktan kuşağa da bir travma olarak naklediliyor.
Benzerlerinin bir daha asla yaşanmaması için halklar arasındaki diyalog ve barışı, kültürler arası iletişimi kuvvetlendirmek ve inanç veya etnisite farkının ayrışmanın temeli görülmemesini sağlamak hepimizin temel görevidir.
Benzer biçimde azınlıklara belli aralıklarla şamar oğlanı muamelesi yapılmasına, çoğunluğun saldırı ve baskısına maruz kalmasına karşı da gerekli tüm tedbirleri almak ve tüm yurttaşların eşit bir biçimde yaşamasını sağlamak devletin temel vazifesidir.
Azınlık hakları devletle arası münakaşa veya müzakerelere kurban edilemez. Devlet, azınlıklara her türlü haklarını, karşılıksız olarak temin etmekle yükümlüdür.
6-7 Eylül olayları sırasında adeta aradan çekilerek Beyoğlu’ndaki Ermeni, Rum ve Yahudi yurttaşları ırkçı bir güruhun insafına terk eden devlet ve o dönemin iktidarı, yağmaya, katliama, tecavüzlere göz yummuştur.
6-7 Eylül’ün hafızalarda yarattığı derin acının giderilmesi, o dönemin tarih önünde mahkûm edilmesinden geçiyor. Bu olay karşısında TBMM’nin tavır alması ve o iki gün boyunca yaşananlardan dolayı mağdur olmuş tüm yurttaşlardan özür dilemesi gerekmektedir. Böylesi bir özür, kendilerine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılan azınlıkların yaşadığı travmanın nispeten de olsa azaltılmasına ve kuşkusuz “çoğunluğun” da azınlıklara gereken saygıyı göstermesine vesile olacaktır.
Bu vesileyle 6-7 Eylül saldırıları sırasında yaşamını yitirenleri saygıyla anıyor ve herkesi benzerlerinin bir daha yaşanmayacağı bir toplumsal barışın tesisi için çaba sarf etmeye davet ediyorum.