BIST 8.885
DOLAR 34,31
EURO 37,19
ALTIN 3.018,55
HABER /  GÜNCEL

50 yıldır susan darbeci albay konuştu

27 Mayıs darbesini yapan MBK üyelerinden Şefik Soyuyüce, 50 yıllık o sırrı açıkladı.

Abone ol

27 Mayıs darbesini yapan MBK üyelerinden Kurmay Albay Şefik Soyuyüce, 50 yıllık sırrı açıkladı:

"Darbe yapmaya 1957'de 9-10 kişi karar verdik. Her birimiz Genelkurmay Başkanı olmaya namzet insanlardık. Milli Birlik Partisi'nin programını bile yazdık. Sağlık, turizm, ticaret politikalarını belirledik"

Bugün gazetesi 27 Mayıs darbesini yapan MBK üyelerinden Şefik Soyuyüce ile bir devri aydınlığa kavuşturdu. İşte bir ihtilalin öncü isimlerinden MBK üyesi Soyuyüce'nin tariha tanıklığı...

DARBE KARARI 3 YIL ÖNCE VERİLDİ

İHTİLALİN 3 AYAĞI

Tecrübeli darbeci Soyuyüce'ye göre işte ihtilal yapmanın 3 şartı:

"İhtilâl yapacak insanlar dosyalar yazıp dosyalamaz. Sadece duyulmayacak, görülmeyecek yerde konuşur ve anlaşır, o kadar. Sorumluluk taşıyan 10 kişidir. Bir tren düşünün, bir trende boş vagonlar çok patırtı gürültü yapar, dolu vagonlar gürültüsüz gider. Bir ihtilâl 3 ayağa dayanır, ordu, üniversite ve gençlik, basın.

  

Soyuyüce'nin anlattıkları toplum düzenini bütünüyle değiştiren ve derin yaralar açan askeri ihtilallerin, o dönemde rütbeli personel arasında adeta sıradan ve her köşe başında konuşulan bir olay olduğu, ordu içinde pek çok farklı grubun yegane amacının ihtilal yapmak olduğu izlenimi veriyor:

"Bu ihtilalde en büyük birlik 61. Tümen'dir, ben onun kurmay başkanıydım. Tümen kumandanı Ali Keskiner'di. Tankların sesini duyunca dışarı çıktı. Kucaklayıp odasına götürdüm, bıraktım. 'Ne yapacaksınız?' dedi. 'İhtilal yapıyoruz' dedim.'Kim yapıyor?' dedi, 'Ben yapıyorum' dedim, 'Sen yapıyorsan bu millete hayırlı olsun' dedi, ben de kapıyı çektim, üstüne kilitledim. Onu hapsettim ve tümenin kumandasını üstüme aldım. Yalnız sonradan Ali Keskiner'i 'Hayırlı olsun dediği için 2. Ordu Kumandanı yaptım' "

HEPİMİZ GENELKURMAY BAŞKANI ADAYI

Bizim her birimiz Genelkurmay Başkanı olmaya namzet insanlardık. Kendi kendimize karar verme yeteneğimiz vardı. Biz biliyorduk ki böyle bir çıkış yaparsak, her tarafta ikişerli, üçerli gayri memnun kişiler derhal bunun peşinden koşacaklar, gelecekler. İşte bunu düşünmek lazım ve öyle oldu. Esas darbe yapmaya 9-10 kişi karar verdik"

ekran-resmi-2011-09-19,-11.09.36-am.png

İŞTE MİLLİ BİRLİK PARTİSİ PROGRAMI

Soyuyüce, 27 Mayıs'ı gerçekleştiren darbecilerin, darbeden sonra 28 Mayıs'da 'ne yapacaklarını bilmedikleri, hazırlıksız oldukları' eleştirilerine de yıllar sonra yanıtını bugünün şartlarında çok da ironik bir dille yanıt veriyor:

"İşte bu parti programı.  Partinin adı Milli Birlik Partisi. Kuruluş maksat ve gayesi. Bu el yazısıyla yazılmış bir programdır. Bakın, 'Politik faaliyetler, seçim kanunu ve anayasa değişikliği' başlığı, 'Türk Milleti'nin muhtaç olduğu, huzur, sükun, emniyet ve ihtimam mutlaka temin edilecek ana faktörlerdir. Türkiye'nin hakiki derdi bir rejim buhranı değil, ekonomik ve sosyal bir buhrandır diyoruz.

DARBECİLERİN LAİKLİK ANLAYIŞI

HABERİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN DİĞER SAYFAYA GEÇİNİZ...

[PAGE]DARBECİLERİN LAİKLİK ANLAYIŞI

"Mesela, bu programda laiklik anlayışı var, 'Laikliği dinsizlik olarak kabul etmiyoruz. Bu yoldaki tefsir ve hareketlere asla müsaade etmeyeceğiz' deniliyor. Milli Savunma politikamız, idare politikamız. İdare politikamızda, 'Parti politikası hariç her türlü dahili politikanın koordine, kontrol ve icrasının merkezi olarak vilayetlerde valilere birinci planda yer vereceğiz' diyoruz. Sosyal politika ve sağlık politikası, 'Sağlığı sosyalize edeceğiz diyoruz.' Koruyucu tababet...Herkese bir kimlik numarası verilecek diye belki 10 yerde yazmışım. Milli Eğitim ve kültür politikası, izci meselesi bile var. Ekonomi politikası, 'Sermaye eğer ödevlerini doğru dürüst yapmıyor, yurtdışına kaçıyor, bilmem vazifesini yapmıyor, çalışanının hakkını vermiyor, sigortasını yapmıyorsa devlet olarak el koyarız, alırım elinden' diyorum. Hayvancılık, balıkçılık, ulaştırma, maliye, ticaret, turizm, turizm ekonomisi, silahlı kuvvetler politikası...

BAKAN OLMANIN TEK ŞARTI, YANLIŞ YERE İMZA ATMAK

Darbenin mimarlarının sözleri o dönemde ülkenin yönetimiyle ilgili hiçbir bilgisi olmayanların ülke sorunlarına çözüm üretirken izledikleri yolun ise "astıkları demokrasi şehitlerinin" bürokratlarına "onlar olsaydı ne yapardı" diye sormaktan ibaret olduğunu ortaya koydu:

"29 Mayıs'ta ben İstanbul'dan Ankara'ya geldiğim zaman baktım Türkeş'i başbakanlıkta gördüm. Türkeş 'Nerede kalacaksın?' diye sordu, orduevinde yer ayırttırdı. Yaşlı bir adam, elinde bir tomar evrakla dolaşıyor, 'nedir mesele beyefendi?' diye sordum. 'Ben Maliye Müsteşarıyım. Adım Sait Naci Ergin. Ayın biri geliyor, maaşları vereceğiz, beş para yok' dedi. 'Biz gelmedik, yokuz, ihtilal de olmadı, Hasan Polatkan yine bakan, parayı nasıl bulacaktınız' diye sordum. 'Şöyle şöyle yapacaktık' dedi. 'Git yap aynı şeyi' dedim. 'Yapacağım ama, şuraya imza atmanız lazım' dedi. 'Getir dedim, attım bir imza. Meğer bakan yerine imza atmışım. Onun içindir ki MBK'da Maliye Bakanlığı'nın, Ticaret Bakanlığı'nın Sanayi Bakanlığı'nın, Sağlık Bakanlığı'nın sorumluluğu benim üzerimde kaldı. O sırada başka birisi geldi, Başbakanlık personelinin maaşı için imza istedi, 'Türkeş abi ona da sen imza at' dedim, imzaladı, o da Başbakanlık müsteşarı oldu.

ekran-resmi-2011-09-19,-11.10.07-am.png 

 MENDERES'İN SON UÇAK YOLCULUĞU

Soyuyüce, aynı zamanda Menderes'in son uçak yolculuğunda ona eşlik eden isimlerden biri. MBK'da bulunurken Adnan Menderes'i Harp Okulu'nudan Yassıada'ya gönderme kararı çıktığını anımsatan Soyuyüce, İstanbul'a gitmek istediğini söylemesi üzerine Cemal Gürsel'in de kendisine Menderes ile birlikte gitmesini söylediğini anlatıyor:

"Beraber gidin dediler. Fazıl Akkoyunlu ile beraber askeri havaalanına gittik, Menderes'i de oraya getirdiler, beraber uçağa bindik. Ben evvelden tanıyordum, o da beni tanıyordu.

MENDERES'İ ELEŞTİRİNCE KENDİSİNİ KARŞISINDA BULDU

MENDERES O SUBAYI UÇAKDA HATIRLADI

İstanbul'a gelmek üzere uçağa bindiğimizde "ben sizi tanıyorum" dedi. "Evet, tanırsınız, akademiye gelmiştiniz" dedim. "Evet" dedi. Uçağa beraber bindik, döndü bana "Beyefendi, bizi ne yapacaksınız?" dedi, ben "Hiçbir şey yapmayacağız. Sizi 67 kişi olarak yurtdışına çıkarmak istiyoruz, Atatürk'ün yüzellilikleri çıkardığı gibi, 10 yıl Türkiye'ye gelmeyeceksiniz, sefaretlerden 2'şer bin dolar alacaksınız ve hayatınızı devam ettireceksiniz" dedim. İki eliyle elime yapıştı, eli kelepçeliydi, "Doğru mu söylüyorsunuz" dedi, "Evet, biz bunu temin etmek için çok çalışıyoruz" dedim. Benim böyle çok sıcak davrandığımı görünce benden sigara istedi, "Adnan Bey, bu uçaklar askeri uçaklar, güvenli değil. Burada sigara içmek mümkün değil. Ne sigarası içiyorsunuz?" dedim, "Yenice" dedi. Ben de Yenice sigarası içiyordum, açılmamış bir yeni paket vardı cebimde, çıkarttım kendisine verdim, cebine koydu, teşekkür etti.

Soyuyüce, Adnan Menderes ile tanışmalarının ilginç öyküsünü de şöyle anlattı:

"Harp Akademisi'nde okurken bir komite çalışması ile ABD ile Türkiye'nin ordularının durumlarını mukayese etmemiz istendi. Hava, kara ve deniz akademileri toplanıyor, herkes konusunu sunuyor. Bizim konu için sözcü olarak beni seçtiler, ben anlattım. Anlatırken, 'ABD ordusuna dört elle sarılmış, bizim hükümet ordusunu tek elle idare ediyor' diye birşey söyledim. Fakat, sınıfta öteden beri önde olma yarışı içinde olduğumuz arkadaş beni 'hükümete hakaret etti' diye bir mektupla şikayet etmiş, Adnan Menderes'e veriyorlar mektubu, ayrıca komutanları da suçlamış mektupta. Akademiyi bitereceğimiz zaman bir harp oyunu yapılıyor, tam bu harp oyunu devam ederken, Adnan Menderes Savunma Bakanı Şemi Ergin ile beraber akademiye geldi. Bir subay geldi, o mektupta ismi geçen hocaları çağırdı, 15-20 dakika sonra beni de çağırdılar.

TAKDİR ETTİĞİ SUBAY'DAN DARBE YEDİ

"İçeri girdim, selam verdim. 'Siz bizi tenkit etmişsiniz. Niçin tenkit ettiniz?' diye sordular, 'Ben sizi tenkit etmedim. Bize bir vazife verildi, ABD ordusu ile Türk ordusunu mukayese ettik. Dosyada mevcut yazdıklarımız' dedim. 'Dosya burada biz onu okuduk' dediler. Adnan Menderes yüzüme baktı, yerinden kalktı geldi, elini omzuma koydu. Şemi Ergin'e döndü, 'Ben bunun kasıtlı olduğunu anladım, aslan gibi bir yüzbaşı' dedi. Bana 'Ne zaman mezun oluyorsunuz?' diye sordu. 'Bu sene' dedim. 'Biz bunu Ankara'ya alalım' dedi ve ayrıldı. Böyle tanıyorum.

"BİR DAHA MENDERES'LE KARŞILAŞAMADIM"

Hayır, yalnız 1964 yılında yurtdışından sürgünden döndükten sonra Selahattin Arcan'ın evinde, o zaman Demokrat Parti Samsun Milletvekili ve Yassıada'da yatmış bir kişiyle karşılaştım. Ona Adnan Menderes beni anlatmış, 'Bu kartın sahibi var ya, Milli Birlik Komitesi üyesi, bizi yurtdışına çıkaracaklarını söylemişti' diye. Biz 13 Kasım'da yurtdışına sürgüne gönderilince, dışarı hava almaya çıktıklarında Adnan Menderes, 'Talihimiz yaver gitmedi. Mahvolduk. Çünkü o kartın sahibi yurtdışına sürgüne gitti' demiş. Bunu bana o milletvekili anlattı. Biz sürgüne gönderilince, yurtdışına çıkarılmayacaklarını, iyi gitmeyeceğini anlamış"