Rusya'da dün yapılan seçimlerin ardından Vladimir Putin'in yeniden cumhurbaşkanı olması ve bugün Beyaz Saray'da biraraya gelecek olan Barack Obama ve Benjamin Netanyahu arasındaki görüşme İngiliz gazetelerinde geniş yer buluyor.
Abone olRusya'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi tüm İngiliz gazetelerinde geniş yer buluyor.
Rusya siyasetinin uyanışı
Financial Times gazetesi Vladimir Putin'in seçim galibiyetini manşetten yayınlarken muhalefetin seçimlerde hile yapıldığı iddialarına yer veriyor.
Gazete seçimlerle ilgili yorum yazısında ise Putin'i zor bir dönemin beklediğini yazıyor. "Rusya siyasetinin uyanışı" başlıklı yazısında Financial Times, Putin'e desteğin azaldığını belirtiyor ve şu görüşlere yer veriyor:
"Vladimir Putin seçimleri ilk turda kazanmış olabilir. Ancak bu, işlerin bugüne kadar olduğu gibi devam edeceği anlamına gelmiyor. Son haftalarda orta sınıfın düzenlediği protestolara bakınca, Rusya siyaseti 12 yıllık bir uykunun ardından uyandı. Birkaç ay öncesine kadar Putin'in iki dönem daha görev yapacağı düşünülüyordu. Ancak dünkü seçim, Putin'in son altı yılının işareti, Putin dönemi için sonun başlangıcı olabilir."
'Putin asıl savaşı kaybetti'
Daily Telegraph gazetesi yazarı Edward Lucas da Putin'in Rus orta sınıfını kaybettiği görüşünde. Lucas "Putin 4 Mart muharebesini kazanmış olabilir. Ama asıl savaşı kaybetti. Rus siyaseti komadan çıktı. İnsanlar bir zamanlar istikrar arzulardı. Şimdi ise ekonomik durgunluktan şikayetçi." diyor.
Daily Telegraph yazarı, yazısını şöyle sürdürüyor:
"Ancak büyük bir değişiklik beklemek de hata olur. Muhalefet hâlâ öne çıkamayacak kadar zayıf. Ancak Putin için asıl büyük tehlike, eski KGB dostlarının onu artık önemli bir değerden çok sorun olarak görmeye başlamaları. Putin'in görev süresi kâğıt üstünde altı yıl, ama bence ancak iki yıl dayanır."
Guardian gazetesinin yorum yazısında da Rusya'da Aralık ayında yapılan genel seçimlerin ardından patlak veren huzursuzluk öne çıkıyor.
Gazete şu görüşe yer veriyor:
"Putin, genel seçimlerde seçimde oylarının çalındığını düşünen ülkenin orta sınıfının isteklerine yanıt olarak pek bir şey yapmadı. Gelecek seçimlerde partilerin ve adayların katılımıyla ilgili birkaç yasa değişti o kadar. Kendi yandaşları bile, aynı politikaları izlerse, Putin'in ülkeyi ekonomik durgunluktan nasıl kurtaracağını bilmiyor. Ancak muhalefetin bildiği bir şey var. Putin elindeki gücü muhalefeti bastırmak için ne kadar çok kullanırsa, Rusya'da kimsenin istemediği bir patlamayı da o kadar çok tahrik etmiş olacak."
Gazetelerde geniş yer bulan bir diğer konu ise, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama'nın bugün Beyaz Saray'da ağırlayacağı İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'yla yapacağı görüşme.
Obama-Netanyahu görüşmesi
Times, "İsrail, anlaşılır şekilde, Obama'dan İran'ın askerî planlarına yanıt vereceğinin garantisini istiyor" diyor.
Obama ve Netanyahu arasındaki ilişkilerin soğuk olduğunu yazan Times, "Orta Doğu barış süreci, Batı Şeria'daki yerleşimlerden daha öne çıkan sorun, İran'ın nükleer programının yarattığı tehdit. Obama, bu konuda İsrail'le dayanışma içinde olduğunu açıkça ortaya koymalı" görüşünü savunuyor.
Gazetenin yazısı şu ifadelerle bitiyor: "Liderlerinin tanımıyla, İsrail'in varlığı, İran'ın nükleer maceraları nedeniyle tehdit altında. Netanyahu, İran'ın nükleer silahına karşı koymak için Amerika'nın tüm seçenekleri masada tuttuğundan ve sorumluluklarından kaçmayacağından emin olmak istiyor. Bu tamamen haklı bir istek."
'İsrail için asıl tehdit İran değil'
Financial Times'taki bir yorum yazısının başlığı ise zıt bir görüşü ortaya koyuyor.
"Obama, İran konusunda İsrail'e karşı sert bir duruş sergilemeli" başlıklı yazıyı kaleme alan iki akademisyen, Chicago Üniversitesinden Profesör John Maersheimer ve Harvard Üniversitesinden Stephen Walt'ın görüşleri özetle şöyle:
"Benjamin Netanyahu İran'ın nükleer silaha sahip olmak istediğinden ve bunun İsrail'in varlığını tehdit ettiğinden emin. Diplomasinin İran'ı durdurmaya yetmeyeceğini düşünüyor ve Amerika'nın İran'ın nükleer tesislerini vurmasını istiyor. Bunu yapmayacaksa en azından kendisine 'yeşil ışık yakmasını' bekliyor. Obama'nın tutumu ise farklı. O da İran'ın nükleer silaha sahip olmasını istemiyor, ama nükleer silaha sahip bir İran'ın İsrail'in varlığını tehdit ettiğine de inanmıyor. Ne de olsa İsrail'in de nükleer cephanesi var ve saldırıya uğrarsa buna yanıt verebilecek durumda. Obama, Netanyahu'ya ülkesinin varlığını tehdit eden asıl sorunun İran değil, İsrail'in bir Filistin devleti kurulmasını reddedişi olduğunu hatırlatmalı."
Independent gazetesinde bir yazısı yayınlanan Oxford Üniversitesi'nden Profesör Avi Shlaim de aynı görüşte.
"Orta Doğu'da bölgesel istikrara en büyük tehdit İran değil İsrail'in Filistin topraklarını işgali" diyen Shlaim, "Arap ve Müslüman dünyasında Amerika'ya karşı büyüyen düşmanlığın başlıca sebebi İsrail'in Filistin halkına yaptığı baskı ve eziyet ve Amerika'nın da bu eziyete suç ortaklığı yapması. Obama Netanyahu'ya karşı duramazsa, kime karşı durabilir. Sonuçta, özgür dünyanın lideri olarak güvenilirliği buna bağlı." görüşüne yer veriyor.