İngiltere gazeteleri bu sabah coşkulu başlıkları ve çarpıcı fotoğraflarıyla Britanya'nın dün Olimpiyatlar'da büyük başarı kazanmasının mutluluğunu yansıtıyor.
Abone olİngiltere gazetelerinde bu sabah manşetler ve sayfaların önemli bir bölümü Britanya'nın dün Olimpiyatlar'da elde ettiği başarılara odaklanıyor.
Britanya dün Olimpiyatlar'da altı altın madalya birden kazanarak dünyanın ilgisini üzerine çekmişti.
Süper Cumartesi'nin yıldızları
Manşetini 'altın telaşı' başlığıyla veren Observer, başarı kazanan Britanyalı sporcuları da 'süper Cumartesi'nin yıldızları' olarak okurlarına tanıttı.
Babası Jamaika kökenli olan ve işçi sınıfına mensup bir aileden gelen, dün heptatlon yarışlarında altın madalya kazanan Jessica Ennis gazetelerin en büyük övgü kaynağı.
Sunday Times Jessica Ennis'in büyük fotoğrafıyla birlikte 'Sansasyonel' başlığını kullanmış.
Logosunu bu kez Britanya bayrağı renkleriyle yayınlayan Independent ise Jessice Ennis'in fotoğrafının üzerine 'gerçek bir olimpos tanrısı' başlığını atmış.
Haberde 1908 yılından sonra Büyük Britanya'ya atletizmdeki ilk olimpiyat madalyasını kazandıran, bu derecesiyle Britanya rekorunun da yeni sahibi olan Ennis'in tarihi bir başarıya imza attığı vurgulanıyor.
Erkekler uzun atlamada altın madalyayı Greg Rutherford alarak, son 48 yıldır ilk kez bu alandaki altın madalyayı ülkesine kazandırmıştı. Atlet Mohamed Farah da 10 bin metrede birinci olarak, olimpiyat tarihinde bu alanda ülkesine altın madalya kazandıran ilk erkek sporcu olmuştu.
Gazetelerin haftasonu eklerinde Suriye haber ve analizleri de önemli bir yer tutuyor.
Suriye'de savaşan Londralılar
Aralarında en fazla dikkat çekense Sunday Times'ta yayınlananı.
Sunday Times'ın bugün yayınlanan News Review ekinde kapaktan verilen haberde Suriye'deki krizde hiç bilinmeyen bir kesimi gözler önüne seriliyor: Suriye'de savaşan İngiltere kökenli İslamcılar.
Savaş fotoğrafçısı John Cantlie Suriye'de başına gelen olayları anlattığı yazısında savaşın bilinmeyen noktalarına ışık tutuyor.
Aktardıklarına göre Cantlie, Hollandalı meslektaşı Jeroen Oerlemans ve kendilerine rehberlik yapan eski bir Suriye ordusu askeriyle Türkiye üzerinden Suriye'ye giriş yaptığında başına hiç beklenmedik bir olay geldi.
Cihadcı bir grup muhalifin kampına giren gazeteciler burada ajan muamelesi gördüler ve öldürülmek istendiler.
Üzerlerine ateş edildi ve sonra da dövüldüler.
Yaralandılar ama şans eseri ölmediler.
Olaylar sırasında en dikkat çekici olan ise kampta Suriye kökenli savaşçıların onlara nispeten daha iyi davranmalarına karşın İngiltere'den buraya gelen ve Londra aksanıyla konuşan savaşçılarınsa kendilerini öldürmek istemeleri oldu.
Cantlie kampta onlarla ilk karşılaşması gördüklerini şu sözlerle anlatıyor: "Toplamda yaklaşık 30 kişilerdi. Bir düzinesi İngilizce konuşuyordu ve bunlardan dokuzunun aksanı Londra aksanıydı. İki tanesi epey İngilizleşmişti, Arapça konuşamıyorlardı."
Kendilerinin ajan olarak algılandığını belirten kamptan istedikleri halde ayrılamadıklarını yazıyor.
Cantlie silahlı saldırıya uğradıkları gün İngilizce konuşan gençlerin kendilerine "Öleceksin, Hıristiyan kafir, cehenneme gideceksin" ateş ettiklerini aktarıyor.
Yaralandıkları bu saldırıdan sonra kendilerine yönelik fiziki şiddetin yine İngilizce konuşan bu gençler tarafından uygulandığını belirtiyor.
Bir hafta sonunda dört Özgür Suriye Ordusu üyesi tarafından kurtarıldıklarını yazan Cantlie, kendilerini kurtaranların onlar adına özür diledikten sonra şu cümleleri kurduklarını aktarıyor: "Bu Suriye halkının davranış tarzı değil. Bu bizim devrimimiz. Bu insanların bizim adımıza buraya gelmesini istemiyoruz." Yazının sonunda Cantlie kendisinin ve Oerlemans'ın sağlık durumlarının iyiye gittiğini belirtiyor.