4 Bakan aklandı mı?
4 bakan hakkında bugüne kadar ne 'Çaldılar' diyerek kendimi hakim ve savcı yerine koydum, ne de 'Çalmadılar' diyerek onları aklama çalışmasına giriştim.
Geçtiğimiz günlerde 3 muhalif milletvekili ile birlikte
katıldığım bir televizyon kanalında, "Günlerdir tarafsız
hukuk adamlarıyla konuşuyorum. Hepsinin ortak görüşü aynı yönde. Bu
fezlekeler ve bu delillerle hangi mahkemeye giderseniz gidin 4
bakan ceza almaz" demiştim.
Bu sözlerim belirli çevreler tarafından farklı tepkilerle
karşılandı. "Detaylarını anlat, biz de bilelim"
diyenler bir hayli fazlaydı...
Bugün biraz o detayları anlatacağım ama öncelikle şu ayrıntıyı
dikkatlerinize sunacağım...
Bu köşenin daimi ziyaretçileri, bugüne kadar bu 4 bakan hakkında
olumlu veya olumsuz hiçbir yorumda bulunmadığımı iyi bilir. Ne
"Çaldılar" diyerek kendimi hakim ve savcı yerine
koydum, ne de "Çalmadılar" diyerek onları aklama
çalışmasına giriştim.
Bugün de aynı şeyi yapacağım ve sadece kamuoyunda neredeyse hiç
konuşulmayan bazı önemli bilgileri paylaşıp, yorumu size
bırakacağım.
Önce en baştan başlayayım...
Bilindiği üzere, bir şüphelinin telefonlarının dinlenebilmesi için
yasaların belirlediği bir çerçeve vardır. Halk diliyle anlatacak
olursam yasalar, "Gerekli tüm yol ve yöntemler denenmesine
rağmen sonuca ulaşılamıyorsa, en son çare olarak şüphelinin
telefonları mahkeme izni ile dinlenebilir" der...
Bakan çocukları ve Reza Zarrab'ı "Şüpheli"
sıfatıyla takip etmek isteyen polis, yasaların belirlediği bu
çerçevenin dışına çıkarak, hiç bir yol ve yöntem denemeden
şahısların telefonlarının dinlenmesi için mahkemeye başvurur.
Başvurdukları 13 ayrı mahkeme, "şüphe var"
denilerek sunulan deliller sağlam olmadığı için telefonlarının
dinlenmesi talebine olumsuz yanıt verir. Mahkemelerden izin
alınamayınca şüphelilerin telefonları "Tak fişi, bitir
işi" yöntemiyle yasaların dışına çıkılarak dinlenir.
Dinlemelerde sona gelindiğinde, tapelerden, kamera kayıtlarından ve
yan delillerden oluşan binlerce sayfalık dosya 4 ayrı savcının
önüne gider. Bu 4 savcıdan 3'ü polisin sunduğu delillere bakar ve
soruşturma açılmasına neden olacak bir delil olmadığına kanaat
getirerek dosyayı kapatır.
"Soruşturmaya gerek vardır" diyecek başka kimse
bulunamayınca, dosyayı kapatan 3'üncü savcının tayini çok kısa bir
sürede başka bir yere çıkarılarak bir boşluk oluşturulur.
4. savcı olan Mehmet Yüzgeç boşalan o
koltuğa oturduktan çok kısa süre sonra "Soruşturmaya gerek
vardır" diyerek operasyonun başlaması emrini verir, bakan
çocukları ile işadamı Rıza Zarrab gözaltına alınır...
Zanlıların tamamı 4 günlük gözaltı sürecinden sonra serbest
bırakılır. Henüz zanlıların ifadesi alınmamışken, 4 bakan hakkında
504 sayfadan oluşan fezlekeler işleme sokulur. Bu fezlekelerin
operasyon başlamadan aylar önce hazırlandığı ortaya çıkar. Yani
iddia makamı olan savcılık, kendisini mahkeme yerine koyarak
peşinen hüküm verir.
21 Aralık günü mahkemeye çıkarılan tüm zanlılar serbest bırakılır.
Yani 13 mahkemeden sonra 14'üncü mahkeme de "Suç teşkil
edecek bir delil yoktur" kararı verir. Zanlılar
haklarındaki "Yurt dışına çıkma yasağı" vs. gibi
tedbirlerin kaldırılması için 9 ayrı mahkemeye başvurur ve tamamı
hakkında konulan tedbir yasakları kaldırılır.
Bu arada şu ayrıntıyı atlamayalım!
Gözaltına alınan Fatih Belediye Başkanı'nın tamamen masum olduğu
ortaya çıkar. Hatırlarsanız o gece paralel yapıyı destekleyen bazı
gazetelerin internet sitelerinde, "Fatih Belediye Başkanı
herşeyi itiraf etti, talimatları Bilal Erdoğan'dan aldım
dedi" şeklinde haberler yer almıştı.. Bilal Erdoğan'a
uzanmak isteyen savcılığın TÜRGEV'in merkezi Fatih'te olduğu için
Belediye Başkanı'nı gözaltına aldığı ve polis sorgulamasında,
"Bize Bilal'in adını ver, seni hemen bırakalım"
diyerek köşeye sıkıştırdığı sonradan edindiğimiz bir
bilgiydi...
Gelelim bakanlara...
Bir kişinin "Şüpheli" sıfatından,
"Zanlı" sıfatına geçirilebilmesi için o kişinin
suçüstü yakalanması gerekir. Mesela para teslim edilirken
"Suçüstü" yapılır. Veya önceden seri numaraları
alınan paraların rüşvet alan ve veren arasında el değiştirdiği
belgelenir. Bu da yoksa, taraflardan birinin bu suçu işlediğine
dair itirafı veya yasal yollardan elde edilen "Şu kadar
para istiyorum" veyahut, "Al şu kadar para
getirdim" dinleme kayıtları veya görüntüleri delil kabul
edilir.
Bugün üzerine yorum yapılan görüntülerde ve ses kayıtlarında
bunlardan hiç birine rastlanmıyor. Sadece Rıza Zarrab'ın arada
sırada ekibinden birine, "Şu kadar para getir"
dediği ama bu paraların teslim anıyla ilgili bir delil olmadığı
ortamda bakanlar o parayı almışsa bile maalesef bu suç delili
olarak kabul görmüyor.
Mesela Egemen Bağış olayında Zarrab'ın ekibinden bir kişiye,
"500 bin doları bir çikolata kutusuna koy acil getir.
Bakan'ın yanına çıkacağım" dediğine dair ses kaydı var.
Ama paranın bakana götürüldüğüne dair görüntülerin olduğu kasetteki
tarih, bu konuşmadan 3 gün sonraki tarih... (Ortaköy'deki
Avrupa Bakanlığı Ofisi'nin önündeki görüntülerden bahsediyorum.
kaldı ki bu görüntülerde saatler gece yarısını gösterirken, ortalık
güllük güneşlik...)
Yine Egemen Bağış'ın nüfuzunu kullanarak Zarrab'ın babasına Romanya
vizesi aldırdığı gibi bir iddia var Zarrab'ın babasının hayatında
hiç vize almadığı ortaya çıkıyor.
Bir başka bakan olan Erdoğan Bayraktar'la ilgili
"Yolsuzluk" yaptığı iddiası Meclis'e gelen
fezlekelerde bile yer almıyor. Bayraktar'ın Yüce Divan'a gitmesine
neden olacak en küçük bir gerekçe bile olmadığı gibi, gözaltına
alınan oğlu Abdullah Oğuzhan Bayraktar hakkında da para aldığına
veya verdiğine dair küçücük bir delil ve belge yok. Meclis'teki
oylamada Erdoğan Bayraktar'ın Yüce Divan'a gitmemesi yönünde
verilen oy sayısı 288.
Oylama sırasında Meclis'te o kadar AK Partili vekil olmadığını
biliyoruz. Yani muhaletefetten bazı isimler bile bu konuda onun
suçsuzluğuna inanıyor ve hatta bazıları tv kanallarında bunu itiraf
ediyor.
Ama gelin görün ki bir algı operasyonudur sürüp gidiyor!
Muammer Güler'in oğlu Barış Güler'in evinde yatakların üzerine
saçılan paralar çok konuşuldu. Bu paraların bir rüşvet parası
olduğuna dair net bir delil yok. Evinde 7 para kasası olduğu
şeklinde basına yansıyan görüntüye dikkatli bakınız. Bu kasaların 6
tanesinin evrak ve dosya kasası olduğunu göreceksiniz.
Ama kimse bundan da bahsetmiyor.
Şu yazdıklarımdan sonra beni eleştirebilir, "Vicdanen
baktığınızda ortada hiç mi suç bulamadınız? Siz yolsuzluk yok
diyorsunuz ama AK Partili bazı isimler 4 bakanın yüce divana
gitmesi için oy verdi" diyebilirsiniz.
Bu konuda size ancak Mehmet Ali Şahin'in verdiği cevabı
verebilirim. "Biraz 700 bin TL'lik saat, biraz da
Bakara-makara" olayı...
Özetleyecek olursak...
Yolsuzluk yaptığı ve rüşvet aldığı iddia edilen bakanlarla ilgili
ortaya konan deliller, onları adalet huzurunda suçlu yapmaya
yetmiyor. Sadece vicdanımızda mahkum etmemize yetebiliyor.
Bunu ben söylemiyorum.
Aylardır 4 bakanın yolsuzluk yaptığını söyleyen paralel yapıya
mensup Zaman Gazetesi'nin, operasyon kendisine yapılınca attığı
manşet söylüyor!
Buyrun o manşet!