BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

360 yıldır yazılan kitap

Türk kitap aleminin en enteresan kitabı muhtemelen Cihannüma’dır

Abone ol

İslam alemine batı tarzı coğrafyacılığı tanıtan ilk kitap olan Cihannüma’yı Katip Çelebi ilk olarak 1648’da tek nüsha olarak yazar. Eline geçen yeni harita ve bilgilerle 1654’de yeniden yazar. 78 yıl sonra ilk matbaacımız İbrahim Müteferrika, orijinalinin iki katı ekleme yaparak kitabı 500 adet basar. Aradan 276 yıl sonra bu sefer Boyut Yayınları, çağdaş Türkçe açıklamalar ekleyerek geçtiğimiz günlerde kitabı yeniden bastı. Son Frankfurt Kitap Fuarı’nda en çok ilgi çeken Türk kitabı olan , Tarihçi Orhan Koloğlu’ndan yine tarihçi Prof. Dr. Mustafa Kaçar’a 5 yazarlı, 4 çizerli, her iki yüzyılda bir iki katına çıkan, yani yaşayan bir kitap!

Cihannüma, Osmanlı’da Piri Reis’ten sonra yazılan en önemli coğrafya ve tarih kitabı. Katip Çelebi, 1648’de kitaba ilk başladığında İslam coğrafya anlayışıyla yazıyor. Kitabını tamamlamadan ünlü matematikçi ve haritacı Gerardus Mercator’un kitabı “Atlas Minor” eline geçiyor. Fransız devşirmesi Mehmet İhlasi’ye çevirtiyor.

Altı yıl sonra kitabını yeniden yazıyor. Mercator’un Atlas Minor’undan birçok bilgiyi kitabına ekliyor. Kitapta Osmanlı Avrupa’sı, İspanya, Kuzey Afrika, Japonya, Asya ülkeleri ve çeşitli Anadolu şehirleri haritalarıyla beraber detaylı bir şekilde anlatılıyor. Kitabı saraya teslim ediyor. Birkaç yıl sonra ölüyor.

Aradan 78 yıl geçtikten sonra İbrahim Müteferrika matbaasını kuruyor. 10 kitap basıp hayli başarı kazandıktan sonra basacak kitap ararken saraya başvuruyor. O dönemin Şeyhülislam’ı Ahmet Efendi “Al bunu bas” diyerek Katip Çelebi’nin tek nüsha olan Cihannüma’sını veriyor.

İbrahim Müteferrika, eserin kendisi kadar haritalar ve çizimler ekleyerek, Katip Çelebi’nin yaşadığı dönemde yazması mümkün olmayan bilgilerle güncelleyerek yayınlıyor kitabı. 698 sayfa olan kitabın 325 sayfası İbrahim Müteferrika’nın ilavesidir. Bu arada orijinal nüshayı kaybediyor. Kitap 500 adet basılıyor. Bunun 251 tanesi satılıyor. O dönem için bu hayli iyi bir tirajdır.

Felsefe-i şer’iye muhalif değildir

Kitabın ilk bölümlerde uzun uzun astronominin ne kadar faydalı ve de İslam dinine aykırı olmadığı anlatılıyor.
“Coğrafyanın yararı dünyanın yuvarlak olmasının kabulüdür. Bunun felsefe-i şer’iye (şeriata) muhalif olduğunu zan edenler heyecanlarından kurtulmak için İmam Gazali’nin Tehafüt-ül Felasife adlı eserine başvurmalıdırlar.”
Bu konunda itirazla karşılaşacağına dair yazarın (veya yazarların) yoğun bir endişesi var olmalı ki daha sonraki bölümlerde bu satırlar sık sık yineleniyor.

Peki itiraz gelmiş mi? Çok ilginç ama hayır!
Kitabın aşağı yukarı üçte biri astronomiyle ilgili. Dünyanın merkez kabul edildiği eski anlayış ile ve güneşin merkez kabul edildiği yeni anlayış çizimlerle desteklenerek ayrı ayrı tanıtılmış.

Dünyanın niçin yuvarlak kabul edilmesi gerektiği de yine ay tutulması çizimleriyle detaylı olarak anlatılmış. “Dünyamız üçgen olsaydı aya vuran gölgesi de üçgen olurdu” denilmiş. Öyle olmadığına göre demek ki yuvarlak.
Kitapta daha sonra tatlı tatlı batı usul coğrafyacılığın ne kadar önemli olduğu anlatılıyor. Haritaların kenarındaki rakamların, ölçeklerin ve bunların mesafe ölçmedeki faydaları bir bir sayılıyor. “Bu ilimle bin yıl seyahatten fazla bilgi edinilir.” Yön ve ölçek belirtilmemiş haritalar “kuyruğu ve kanadı kopmuş kuş”a benzetiliyor.

İslam coğrafyacılarına eleştiri
İslam coğrafyacılarının yaptığı hatalar da sık sık göze sokulur: “İslam yazarları sadece nitelikler ve kulaktan işitmelerle yetindiler. İmam Mesudi azak Denizini Kuzey Kutbu’na eriştiğini ve Konstaniyye Haliçi’nin (İstanbul Halici) bir denizden çıktığını ve yakınında Tuliye nam bir şehrin varlığını ileri sürer. Ceyhun Nehri’ni yanlış yere akıtan, Nil kaynağını yanlış gösteren de var.”

Korkak Amerikan aslanı
Yeni Dünya’nın keşfini de pek sevimli anlatır: “Üç gemi batıya gitti ve üç yılda doğudan geri geldi. Onların saptamaları doğrudur. Yeni Dünya’ya Hindi Garbi ve Hindi Cedid adları verildi ama kabul edilen ismi Amerika’dır. Okyanus Pasifikus yani ‘sakin deniz’in aşılmasıyla Amerika keşf olunmuştur. Batısı henüz keşfedilmemiştir. İki tür kendine has nebatı vardır ki birine patates derler. Aslanları gayet korkaktır, insanı görse kaçar. Elmas, gümüş ve altın konusunda sonsuz zengindir.” Sonra uzun uzun Kristof Kolomb’un Amerika kıtasını keşfetmesini ve İspanyolların bol kan dökerek kıtaya hakim oluşlarını anlatır.

Boğaz’daki ilk köprü
Cihannüma’da İstanbul Boğazı, batı usul coğrafya terimlerine göre şöyle anlatılır: “Yeni anlayışta denizlere kıyılarındaki ülkelere göre isim verilmektedir. Boğaz, Asya’dan Avrupa’ya geçmek için Fars Kralı Ardeşir’in üzerine köprü yaptığı geçittir. Ondan sonraki denize Bahri Konstantiniyye denir. Bosforus denilen İstanbul Boğazı’ndan sonra tekrar deniz vardır.”

Kokularından kurtulan denizler
Med cezir ile ilgili bölüm şöyle: “Med cezirin felsefe ile açıklanması mümkün değildir. Araştırmacıların çoğu bunu Ay’ın etkisine bağlıyordu. Ay’ın diğer yıldızlara ışık yansıtmasının bu hareketleri güçlendirdiği Ay’da ışık arttıkça med’in de fazlalaştığı ileri sürülüyor. Yapısında rutubetin ağırlık taşıdığı yerlerin özellikle bu etkinin altında olduğu ay üzerinde yapılan incelemelerle ispatlanmıştır. Deniz med cezir sayesinde kokulardan kurtulur, kendi yapısını temizler, ortaya adalar çıkar.”

Tatar obur, Rumlar uğursuz
Kitapta çeşitli uluslara dair günümüz anlayışına biraz ters düşen genellemeler de mevcuttur: “Leh, Rus ve Tatar obur, müsrif, kendini beğenmiştir. Çekler insaniyetsizdir. Macar batıl mezhebe tapıcıdır. Rumlar uğursuz ve miskindir. Her kavmin bir ilgisi de vardır. İtalyan’da Allah korkusu, Rus’ta din, Alman’da oruç, Fransız’ın söz vermesi yararsızdır.”

Yumurta kadar inciler
Anlatılanların büyük bölümü gerçek gözlemlere dayanır, ancak bazı bazı fantastik eklemeler de mevcuttur:“Filipinler: Halkı çıplak gezer. Büyük gemileri, toplar, barutları, ağızdan doldurmalı tüfekleri vardır. Bu adalarda altın çoktur. Pirinçten şarap yaparlar. Halkı yüzlerini boyar. Ahalisini cümle korsandır. Koptuktan sonra ruhu varmış gibi yaprağı hareket eden ağaç var. Erleri çirkin, kadınları güzeldir. Tavuk yumurtası büyüklüğünde inciler vardır.”
Adem’in ayak izi
“Bali adası büyük ticaret merkezidir. Bir dağda Hazreti Adem’in ayak izi vardır. İki karıştan büyüktür. Putperestler kendi peygamberlerinin ayak izi sanırlar. Adem ve Havva’nın türbesinin burada olduğuna inanılır. Gaflet edildi denmesin diye hepsini yazıyoruz. On bin ada var diyenler vardır, lafü güzaftır.”

İzmit Körfezi’ni Karadeniz’e bağlama planı
Osmanlı zamanında yapılmaya niyetlenip yapılamamış nice kanaldan biri de İzmit Körfezi - Sapanca Gölü arasındaki kanaldır. Niyet Sakarya nehrini göle, gölü denize bağlayıp hem donanma için hem de yakmak için gerekli odunu en kısa sürede İstanbul’a getirebilmek. Cihannüma yazarları bu planı belli ki çok beğenmişlerdir ki 1582’de yapılan plan kitapta tüm ayrıntıları mevcut. Ve lakin kanal açma planını 3. Murad gereksiz diye 1591’de iptal ediyor.

Kutuplarda namaz ve oruç
İşte hâlâ sorduğumuz bu soru o zamanlarda da İslam alemini meşgul etmiş belli ki kitapta şöyle bir cümleye rastlıyoruz: “İngiliz gemileri dünyanın zirvesinde altı ay gündüz altı ay gece olduğunu kanıtlayınca, orada namazın nasıl kılınacağı hususunda Şeyhülislam Bahai Efendi’den de fetva istenmişti.” Ama yazık ki fetvayı yazmamış.

Yazar yazdığına inanmaz
Bali’den devam ediyoruz. “Ağaçtan üreyen insan efsanesi var. Bunlardan cinsel organı ve sütü bulunan cariye belirir. (Hermoafrodit olabilir mi? MT) Kimileri bunlarla yatarak güzel koku ve tat alırlar. Ben fakire göre bu ada daha bulunamadı, aslı yoktur.”

Çin: Zeki ve Zarif
Çin saygıdeğer bir ülke olarak tarif edilir. Ta ki son cümleye kadar:“Çin halkı gayet zekidir, savaşçı değillerdir, sanat ve ticareti kahramanlığa, barışı da savaşa tercih ederler. Başka halkları edepsiz ve vahşi sayarlar. Fahişeyi şehirde komayıp dışarıda oturturlar. Bunlarda livata ayıp değildir.”

Otomatik kandil sistemi
“Hakan’la ilgili törenlerde 2000 sazende çalar. Elçiler üç kere yer öper. Getirdikleri nameleri sarı atlas keselerde sunarlar. Kuleye dizilmiş 100 bin kandilin hepsi birden fitil bağlantısına aşağıdan ateş verilince yanar.” Vay canına!

Bengal’in deniz kızları
Yazar, Bali’nin cinsel organlı aynı zamanda sütlü cariyelerine inanmaz ama deniz kızına itirazı yoktur: “Bengal padişahının sarayı altın ve gümüş işlemeleri resimlerle süslüdür. Denizinden inci ve bazen yüzü kadın aşağısı balık mahluk çıkar.”

Hintli sevişken kadınlar
Bağ ve bostanları çok mamurdur. Halkı tutarlıdır ve putperestle Müslüman karışımıdır. Kadınları güzel, beyaz ve aşkperesttir. (Mutlu Tönbekici)