Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Bu ülkede erken uyaranların pek sevilmediğini ancak testi kırıldıktan sonra ahkam kesildiğini iddia etti!
Abone olDumanlı "" başlıklı yazısında geçtiğimiz yıl yürürlülüğe giren Yeni TCK'daki eksiklikleri bir kez daha gözler önüne serdi.
Yazı : Ekrem DUMANLI
Bu ülkede tehlikeyi erken haber verenler pek sevilmez. Beklenir ki testi kırılsın, ondan sonra ahkâm kesilsin. Bu nedenle bizdeki olaylar göstere göstere yaşanan trafik kazaları gibidir. Mesela 301. maddenin baş ağrıtacağı ta baştan belliydi.
Bu konuda uyarılar yapıldı; ancak bilinmez bir ses “Bekleyin, görün” diyordu adeta. Bekledik, gördük ve anladık ki bu maddeden çok dava açılır; açılan her dava büyük yankı uyandırır, Türkiye bu yankının oluşturduğu imajdan kurtulmak için çırpınır, kurtulsa bile “bu sıkıntıyı niçin yaşadık?” sorusuna cevap bulamaz.
Geçen hafta Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi bir toplantı düzenledi ve başta 301. madde olmak üzere fikir özgürlüğüne gölge düşüren TCK düzenlemelerini eleştirdi. Doğrudur. Ekşi’nin verdiği bilgiye göre yeni yasalar nedeniyle 70’e yakın gazeteci hakkında dava açılmış. Bu konuda daha dikkatli davranılacağını, Basın Konseyi bünyesinde oluşturulan hukuk kurullarıyla hadiseleri daha yakın takip edeceklerini söylüyor Başkan. Ve bu arada bir de özeleştiri yapıyor. ‘Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddelerle ilgili geç kalındı; ancak Terörle Mücadele Kanunu’nda (TMK) böyle olmayacak’ deniyor. Umarım bu öngörü doğru çıkar; çünkü terörle mücadele çok hassas bir konu. Bir yandan devletin teröristlere karşı mücadele etmesini sağlayacak bir yasa düzenlenecek; diğer yandan bu yasanın boşluklarından doğacak uygulamalarla özgürlükler kısıtlanmayacak...
Güvenlik ile özgürlük arasında denge kurmak çok kolay değil. Birkaç ay önce İngiltere’de Başbakan Blair, terör yasası yüzünden ağır bir yara aldı; çünkü yasa, güvenlik-özgürlük dengesi kuramamıştı. Kendi vekilleri bile hazırlanan taslaktan endişe etti. Yine benzer bir olay kısa bir süre önce ABD’de Başkan Bush’un başına gelmiş, “Patriot Act” adı verilen yasa, özgürlükleri kısıtlayan yapısı nedeniyle beklenenin aksine sadece 1 ay uzatılabilmişti. Bu yasa bir daha uzatılsa bile artık üzerinde soru işaretleri olduğu kesin...
Anti-terör yasası için vazgeçilmez ölçü Aslında meselenin özü çok da karmaşık değil. Terörle mücadele maksadıyla yasa hazırlandığında muğlâk bir ifadeye, suiistimale açık bir uygulamaya fırsat verilmeyecek. Cuma gecesi Başbakan Erdoğan ile 21 gazeteci yemek yedi. Başbakan’ın düşüncesi gayet net: “Bir fikir şiddete, hakarete dönüşmedikçe suç olmamalı.” İşte mesele bu kadar net! Önemli olan Başbakan’ın defalarca ifade ettiği bu netliğin yasalara da yansıması. Öyle zannediyorum ki Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök de, diğer komutanlar da bu görüştedir; zira terörist ile halk birbirinden tam ayrıştırılmazsa bu işten en çok güvenlik güçleri zarar görüyor. Güneydoğu’da yaşananlar bunun en açık örneğidir. Teröristler, eylemlerin yol açtığı negatif hava yüzünden alınan tedbirlerin halkı da huzursuz etmesini ister. Böylelikle uğursuz hedeflere daha da yaklaşır; çünkü halk birtakım yanlış uygulamalar yüzünden devletine küser, oluşan öfke nedeniyle terörist de daha sevimli roller üstlenmeye yeltenir.
Düşünce ve ifade özgürlüğü garanti altına alınmadan hazırlanan terörizmle mücadele yasası, bir yanlışı başka bir yanlışla düzeltme çabasıdır. Yanlış bir yasa en çok basını zor durumda bırakır. Basınla sınırlı kalmaz, iş dünyasını, sivil toplum kuruluşlarını, siyaset ve ekonomiyi de olumsuz yönde etkiler. Oktay Ekşi’nin endişelerinden iz sürmekte fayda var. Niçin TCK’deki özgürlük kısıtlayıcı maddeler önceden görülemedi? Çünkü medya, estirilen suni gündem havasına kaptırdı kendini ve asıl denetlemesi gereken meseleleri fark edemedi...
Atalay’ın gayretlerini kim boşa çıkardı? Aslında her şey çok iyi başlamıştı. Devlet Bakanı Beşir Atalay, İletişim Şûrası düzenlemiş ve büyük bir başarı elde etmişti. Çok geniş bir katılımla gerçekleşen şûrada dört komisyon oluşturulmuş, bu komisyonlar tarihî bir çalışmanın altına imza atmıştı. Ortaya çıkan çalışma Atalay’ın kariyerine ve hükümetin özgürlükçü söylemine pek yakışmıştı. Beşir Bey’in öncülüğünde çıkarılan Basın Yasası, gazeteleri heyecana sevk etmişti. Basın Yasası’na göre gazetecilere verilen hapis cezaları kaldırılmış, onun yerine para cezaları getirilmişti mesela... Her şey bu kadar güzel giderken ve sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin tam desteği sağlanmışken karşımıza yeni TCK çıkıverdi. Ve adeta ‘özgürlükçü basın yasası’nın bütün kazanımları, daha bir yılını doldurmadan berhava edildi. Tam AB uyum paketleri ile daha özgürlükçü bir devlet anlayışı sağlanmışken, tam Basın Yasası ile Türkiye gazeteci hapishanesi olmaktan kurtarılmışken bir şeyler oldu ve yeni TCK’de ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı maddeler çıktı karşımıza. İşte insanı şüpheye iten kara delik de bu! Her şey normal seyrinde giderken kim(ler) hükümetleri hata yapmaya itiyor acaba?
Geçenlerde Ankara’ya uğradığımızı, Abdullah Gül ile röportaj yaptığımızı biliyorsunuz. İzlenim yazısında da nakletmiştim; fırsat bulunca Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e de uğradım. Adalet Bakanı da özgürlüklerden yana tavır alıyordu. Daha sonra Beşir Atalay’ı da ziyaret ettim. Beşir Bey, görevi itibarıyla basına en yakın; ancak mikrofonlara en uzak insan. Şov yapmayı sevmiyor; ancak yaptığı işi olanca ciddiyetiyle omuzlayan bir insan. Beşir Bey, Basın Şûrası ve Basın Yasası ile özgürlükçü tavrını ispat etmişti; halen de aynı duygu ve düşünceyle bakıyor medyaya. İki hafta içindeki üç görüşmenin (Başbakan, Adalet Bakanı, Devlet Bakanı) koordinatlarını alınca, TMK’nin de TCK’nin de özgürlükçü olması gerektiğine inanıyorsunuz. Ancak nasıl oluyorsa film bir karede kopuyor ve yanlış uygulamalara sebep olabilecek problemler çıkıyor. Belki bu kareyi bulmak gerekiyor her şeyden önce...
Hürriyet’in 7 Ocak tarihli iç sayfa haberine göre Kurban Bayramı’ndan sonra TMK tasarısına son şekli verilecek. Muğlâk ifadelerin yer almadığı, yanlış yorumlara kapıların kapatıldığı bir yasa yapmak çok mu zor! Hayır; yeter ki hükümetten güvenlik güçlerine, muhalefetten medyaya kadar, herkes daha dikkatli ve duyarlı davranabilsin. Aksi halde şimdilerde bizi dünyaya rezil rüsva eden 301’leri mumla ararız. Bunun kime faydası var ki!.. Genç kadromuz çıtayı daha da yükseltecek
Her senenin başında ödül yağmurlarına rastlıyorsunuz. Çeşitli kurum ve kuruluşlar mesleki ödüller dağıtıyor. Zaman’ı boş geçiren bir ödül dağıtımına rastlamak mümkün değil artık. Genç bir kadronun çıtayı yükselttikçe yaşayacağı bir sevinç bu. Cihan Haber Ajansı’nın elde ettiği başarılar ayrıca alkışa değer. Kısa sürede Türkiye’nin en önemli haber kaynağı oldular... Dikkat çekici bir gelişme var: Zaman’daki tasarım birimi hem Türkiye’de hem dünyada ayakta alkışlanıyor. Mesela her yıl çizerlerimize ödüller veriliyor. Normaldir. Süper bir kadroya sahibiz; Allah nazardan saklasın. Osman Turhan, Dağıstan Çetinkaya, Cem Kızıltuğ... Bu yıl Türkiye Yazarlar Birliği, karikatür dalında Kızıltuğ’u ödüle layık gördü. Geçen sene Osman Turhan dünya çapında bir ödül almış ve dünya tasarım Oscar’ı diye bilinen SND’den takdir toplamıştı. Dağıstan Çetinkaya’yı zaten tanıyorsunuz; onun şöhreti Türkiye sınırlarını çoktan aşmış. Zaman okurları farkındadır; ancak ben yine de hatırlatayım. İsmi geçen üç usta da, tasarım bölümünün diğer sanatçıları gibi genç, dinamik, cesur ve yetenekli. Hepsini tebrik ediyor, Zaman okurları adına yolunuz açık olsun diyorum... Tabii ki konu sadece tasarım birimi ile ilgili değil; Zaman’ın genç kadrosu bu gazeteyi adeta bir okul, bir ekol haline getirdi...2006 sürprizleri için kısa bir açıklama Geçen hafta bu sütunda 2006’nın yayın hamlelerinden bahsetmiş, yeni yazarlardan, yeni sayfalardan ipucu vermiştim. Hafta boyunca yöneltilen sorulardan kendimi kurtaramadım. E-postalar, fakslar, telefonlar... Tahminleri doğrultusunda geleceğini düşündüğü yazarlara tebrik mesajları gönderenler de vardı. Oysa bazı tahminler doğru değildi. Buna rağmen itiraf etmeliyim ki Zaman okurunun ilgisi, yayıncılara karşı yapılacak en büyük teşvikti. Ne kadar teşekkür etsem azdır.
Hangi yazarların Zaman ailesine katılacağını bayramdan sonra her hafta göreceksiniz. Her yazara tek tek “hoş geldin” diyecek, onları sizlerle baş başa bırakacağız ve herkes görecek ki Zaman, Türkiye’nin en çoğulcu, en renkli, en çok sesli gazetesidir. Bir dünya markası olmak ancak böyle mümkündür. Mevcut zengin yazar kadrosuna yeni kalemler de eklenince tadına doyum olmaz bir gazete bulacaksınız karşınızda. Düşünce paylaşımına devam...