Taliban ve ABD Münih'te nasıl görüştü?; 'Afgan ordusu başkentini dahi koruyamıyor'; İngiltere'de uzun yılların en büyük grevi bugün. Guardian, 'Sendikalar düelloya çağırıyor' diyor.
Abone ol"Amerika Birleşik Devletleri ve Taliban Münih'te nasıl bir araya geldi?" Taliban konusunda uzman gazeteci Ahmed Rashid, Afganistan'da çatışan bu iki gücün gizli müzakerelerini Financial Times'a bu başlıkla yazdığı yazıda değerlendiriyor.
Rashid Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai'nin uzun zamandır Taliban'la bir yandan savaşırken bir yandan da gizli müzakereler yürüttüğünü ve bu müzakerelere son dönemlerde ABD'nin de dâhil olduğunu yazıyor.
İlk görüşme Münih'in dışında bir köyde 28 Kasım 2010 günü yapılmış, Raşid'in batılı diplomatlardan aldığı bilgiye göre. Görüşme Alman bir diplomatın başkanlığında, ABD yetkilileri ve Taliban üyeleri arasında ve Katarlı yetkililerin katılımıyla gerçekleşmiş. 15 Şubat 2011'deki İkinci görüşmenin mekânı ise Katar'ın başkenti Doha.
Bu görüşmeden üç gün sonra, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton "Bu çatışmaya siyasi bir sonuç getirmek için diplomatik atak başlatıyoruz" açıklamasını yaparak önemli bir adım attı. Mayıs ayındaki üçüncü görüşmede ise "yaptırımların kaldırılması, cezaevindeki Taliban militanlarının serbest bırakılması ve bir Taliban temsilciliğinin açılması" gibi güven artırıcı adımlar müzakere edilmeye başlandı.
Müzakereler ve diplomatik hamleler
Perde arkasındaki müzakerelerin sonuçlarını diplomatik hamlelerle de izleyen Raşid, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ABD'nin talebiyle El Kaide ile Taliban'ı ayrı değerlendirmeye karar verdiğini de aktarıyor. Bundan sonra el Kaide üyelerine yönelik önlemler doğrudan Taliban üyelerine de uygulanmayacak.
ABD ile Almanya'nın hedefi, Afgan geçici hükümetinin 2001'de Bonn'da kurulmasının yıl dönümünde düzenlenecek toplantıya Taliban'ın da katılmasını sağlayarak müzakere sürecini resmileştirmek.
Önceki gün akşam saatlerinde başkent Kabil'de genellikle yabancıların kaldığı lüks Intercontinental Hotel'e saldıran ve saatlerce çatışan Taliban militanlarının eylemi bu sürecin öneminin altını daha fazla çizmekten başka bir şey yapmıyor Raşid'e göre.
Financial Times'taki makalede ayrıca, Taliban'la müzakerelerin yalnızca Afganistan'ın değil, Pakistan dahil olmak üzere bölgenin genelindeki barış üzerinde önemli etkisi olacağı fikri de işleniyor.
'Afgan ordusu başkentini bile koruyamıyor'
Daily Telegraph gazetesi, Taliban'ın önceki gece başkent Kabil'deki otele düzenlediği saldırıyla ilgili haberin yanında, "Afgan ordusu Taliban isyancılarına karşı koyabilir duruma gelebilecek mi?" başlığıyla bir değerlendirme de yayınlıyor.
Dean Nelson'ın kaleminden çıkan değerlendirmede, "Afgan ordusu kendi başkentindeki bir oteli bile koruyamıyorken tüm ülkenin güvenliğini NATO'dan devralmaya hazır olabileceği nasıl düşünülebilir?" diye soruyor.
"Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, 33 bin Amerikan askerini gelecek yıl içinde çekeceğini, geri kalanların ise 2014 yılına kadar ülkelerine döneceklerini söyledi. Afgan ordusunun görevi devralmaya hazır olma ihtimali düşükse Obama'nın bu hedefleri gerçekçi değil" diyen Nelson, yazısına 'devir' için "Afganların savaşmaya değer bir şeyleri olduğuna ve NATO'nun bir gün onları yalnız bırakacağına inanmaları gerek" sözleriyle son veriyor.
İngiltere'de grev: 'Sendikalar düelloya çağırıyor'
İngiltere gazetelerinin ana gündemi, emeklilik haklarında yapılacak kesintilere karşı yaklaşık 750 bin kamu çalışanının katılması beklenen eşgüdümlü grevi. Gazeteler, grevin başarılı olması durumunda, bugün İngiltere'de on binlerce okulun kapanacağını, havaalanlarındaki pasaport kontrollerinden mahkemelere kadar birçok sektörde işlerin aksayacağını yazıyor.
Guardian gazetesi haberi "Sendikalar emekli maaşları düellosuna çağırıyor" başlığıyla manşetinden duyuruyor.
Haberden öne çıkan satırlar şöyle:
"Koalisyon hükümeti, kemer sıkma önlemlerine karşı ilk grev dalgasıyla bugün karşı karşıya kalacak. Kamu ve Ticari Hizmetler Sendikası (PCS) lideri Mark Serwotka bunun sendikasının tarihindeki en önemli grev olduğunu söyledi ve ekledi 'Bugüne kadar uğruna çalıştığımız her şey saldırı altında. Hükümet ise ortamın daha da ısınmasını engellemeye çalışıyor. İş Dünyasından Sorumlu Bakan Vince Cable 'Müzakere süreci tamamlanmadan neden greve çıkılıyor? Kamuoyu bunu anlamayacaktır,' derken Sendikalar Konfederasyonu Başkanı Brendan Barber ise 'Hükümetin kamu sektöründeki kesintileri göz önüne alındığında, grevlerin sürpriz olduğunu söylemek zor' diyor."
'Müzakereler sürerken grev yanlış'
Independent gazetesi ise birinci sayfasında silahlı kuvvetler mensuplarının, sağlık çalışanlarının, öğretmenlerin, memurların ve itfaiyecilerin ortalama emekli maaşları ile birlikte milletvekillerinin alacağı emekli maaşlarının ortalamasını yan yana verip, "Kamu sektörü emekli maaşları: Farklı olanı bulun" diye soruyor ve diğerlerinin iki katı kadar olan zaten farklı renge boyanmış milletvekili maaşlarını işaret ediyor.
İngiltere Başbakanı David Cameron'ın, "Greve gitmek için güçlü bir neden olduğuna inanmıyorum. Sadece müzakereler sürdüğü için değil, grev kararının azınlıktaki bazı sendikalar tarafından alınmış olması nedeniyle de böyle düşünüyorum." dediğini aktaran gazetenin yazarı Simon Carr ise odağına muhalefetteki İşçi Partisi'nin lideri Ed Miliband'i almış.
İşçi Partisi 'grev' sözcüğünü kullanmıyor
Yunanistan sokakları alevler içindeyken ve İngiltere tarihinin en önemli işçi hareketlerinden biri söz konusuyken tüm gözlerin İşçi Partisi lideri Ed Miliband'e çevrildiğini yazan Carr, İşçi Partisi liderinin grev sözcüğünü sarf etmekten özellikle kaçındığını ve başbakanı bazı teknik meseleler ve bireysel, mikro vakalar üzerinden sıkıştırmaya çalıştığı gözlemini aktarıyor.
Grevin sendikalar için stratejik bir hata olduğunu savunan Times gazetesinin yazarlarından Roland Watson ise Başbakan Cameron'ın sendikalarla çatışmaya istekli olmadığını ve bir şey yapmama stratejisini böl-ve-yönet taktiğiyle birleştirerek uyguladığını belirtiyor.
Başbakan sendikaları 'böl ve yönet'e başvuracak
Watsona'a göre başbakan bu amaçla, öfkeli olmak yerine üzgün bir şekilde konuşuyor ve örneğin sendikalar için grev yapmayı zorlaştıracak kanunlar çıkarma yoluna gitmiyor.
Times yazarı şöyle devam ediyor:
"Sendikalar kısa zaman içinde kendilerini tek tek farklı kamu kurumlarıyla emeklilik haklarının ayrıntılarını müzakere ederken bulabilirler. Farklı bakanlıklar, yapacakları tekliflerle sendikaların birlikteliğini kırabilir. Dayanışma düzeyi azaldıkça, bazıları anlaşmaya yanaşabilir. Cameron, yalnızca bu strateji başarısız olursa ve 1926'daki genel grevin bir benzeriyle karşı karşıya kalırsa planlarını değiştirecek."