3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü..
Türkiye, 'basını özgür olmayan' ülkeler arasında.. Dünya sıralamasındaki yeri: 199 ülke arasından 156… Avrupa sıralamasındaki yeri ise: 42 ülke arasından 42… Sonuncu yani.
Düşünce özgürlüğü, insanın serbestçe düşünmesi, bu düşünceler
sonucu fikirler geliştirebilmesi, bu düşünce ve fikirleri sebebiyle
yargılanmaması esasına dayanıyor.
Düşünce özgürlüğünün diğer bir yüzünde, bu düşünceleri beyan etme,
yayma yani ifade edebilme serbestisi var.
Bu özgürlükler, birey bazında kişinin öğrenme ve evrilme sürecini
desteklediği gibi aynı zamanda toplumsal bazda da demokrasiyi canlı
tutan olgular..
Basın özgürlüğü de bu özgürlüklerle beslenen, vatandaşın doğru
haber alma hakkını vermekle mükellef basının, bu işi yaparken
hiçbir etki altında kalmaması, korkmadan gerçekleri haber
yapabilmesi, dile getirebilmesi anlamına geliyor en basit
anlatımla.
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü ama biz ülke olarak bugünü
kutlama yetkisine haiz miyiz, tartışılır..
Zira ülke olarak bizim basın özgürlüğüne bakış açımız oldukça dar.
Bizim için kötü bir eleştiri bile namus meselesi. (sadece
eleştiriden bahsediyorum, hakaretten değil, dikkatinizi çekerim)
Kötü bir eleştiriyle lekeleniveren (!) onurlarımız, gururlarımız
var. Çok ciddiye alıyoruz her şeyi, herkesi.
Avrupalıların bakış açısı ise daha farklı.
Fransa eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy 2008’de Laval kentini
ziyareti sırasında, aktivist Herve Eon bir pankart açtı. Pankartın
üzerinde ‘defol git, gerizekalı!’
yazıyordu.
Herve Eon hakkında dava açıldı ve prensip olarak bir uyarı mahiyeti
taşıması amacıyla 30 Euro ceza verildi. (Eon’un aylık geliri 450
Euro idi, mahkeme bunu göz önünde bulundurdu, kendisini zora
sokacak bir ceza vermedi) Fakat aktivist Eon yılmadı, bu kararı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı.
Sonuç mu?
AİHM, eylemciye verilen cezanın ifade özgürlüğünü ihlal
ettiğine hükmetti ve Eon’u haklı buldu..
Bu davanın sonrasında Fransa, eski cumhurbaşkanları Charles de
Gaulle’den kalma yasalarını revize etti ve Cumhurbaşkanı’na yapılan
bu tarz ‘hakaretler’ düşünce özgürlüğü kapsamına alınarak serbest
hale geldi.. Daha da açığı, Fransızlar, siyasetçilerin daha
hoşgörülü olması gerektiğine ve hakarete uğramanın siyasetçi
olmanın getirdiği doğal bir sonuç olduğuna kanaat getirdi.. Yani
bir yerde ‘eleştirilmek, yuhalanmak ve hakarete uğramak
politikacı olmanın fıtratında var’ dedi..
Düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü bu şekilde koruma altına
alınırken, elbette basın da özgür oldu ve gelişmenin en temel
ihtiyaçlarından olan eleştiri, hakaret değil bir hediye olarak
kabul edildi.
Hakareti elbette onaylamıyoruz ama bizde siyasetçileri eleştirmek
dahi suç sayılıyor. Devlet büyükleri hakkında hakaret içermeyen bir
eleştiri veya düşüncemizi dahi paylaşamıyor, korkuyoruz. Acayip
sinmiş vaziyetteyiz. Vatandaş olarak kimse bir devlet büyüğünü
sevmek zorunda değil. Bunu özgürce söylediğinde bu vatandaşın
başına bir şey gelmemesi gerekir.
Ama durum öyle değil..
Bir lise öğrencisi bile dava edildi ve tutuklandı bu ülkede, devlet
büyüğüne laf söyledi diye.
Düşüncesini özgürce beyan etmesi engellenen bireylerden oluşan bir
toplumuz.. Basın da özgür değil. Yazdıklarından dolayı hala tutuklu
olan gazeteciler bunun en büyük kanıtı. Dolayısıyla doğru düzgün
haber alma hakkımız da elimizden alınıyor aslında.
Basın özgür olmazsa, gerçekleri veya farklı görüşleri yazamazsa,
sadece birilerinin istediği şekilde yazarsa, toplum sağlıklı bilgi
alamaz, kendimizi kandırır dururuz, bazı şeyler halının altına
süpürüldüğü için gün gelir halı o süpürülen şeyleri örtemez, ve
işler daha da içinden çıkılmaz hale gelir.
Özetle;
- Her birey aynı şekilde düşünmek, aynı şeylere inanmak, aynı
şeylerden hoşlanmak ve aynı şekilde yaşamak zorunda
değildir.
- Her birey başkasına zararı olmadığı sürece istediği şeyi
düşünebilir, istediği şeye inanabilir, istediği şeyden hoşlanabilir
ve istediği şekilde yaşayabilir.
- Her birey, özgürce haber almak hakkına sahiptir.
- Gelişmiş zihniyetler ve evrilmiş toplumlardan söz edebilmek
için farklı görüşlere, farklı hayatlara saygı şarttır.
- Bireylerin-basının özgürlüğü ve bu özgürlük kavramına devlet
tarafından takınılan tavrın orantısallığı, o toplumun demokratik
gelişiminde başrol unsurdur. Yani, devlet bireyin-basının düşünce
ve ifade özgürlüğüne izin vermiyorsa, o toplumda demokrasiden de
söz edilemez.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE AVRUPA’DA SONUNCUYUZ..
Birkaç gün önce Freedom House (Washington’da bulunan düşünce
kuruluşu) 2016 Basın Özgürlüğü Raporu’nu açıkladı. Türkiye, ‘basını
özgür olmayan’ ülkeler arasında..
Dünya sıralamasındaki yeri: 199 ülke arasından 156…
Avrupa sıralamasındaki yeri ise: 42 ülke arasından 42… Sonuncu
yani. Geçen yıl da aynı listedeydi.. Raporda, Türkiye’deki yayın
yasakları, gazetecilerin tutuklanması ve şiddet görmeleri gibi
kritik konular da eleştirildi.
(Basın hangi ülkelerde özgür hangilerinde değil detaylı görmek
isterseniz şu linke gidin..
https://freedomhouse.org/report/freedom-press/freedom-press-2016)
Bu durumda 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü bizi ilgilendiren bir şey
değil pek.. Basını özgür olmayan bir ülkenin Basın Özgürlüğü
Günü’nü kutlaması zaten komik kaçar..
Bu günü bir gün kutlayabilmek dileğiyle diyelim..