Financial Times'ın Erdoğan iktidarının 10 yılı değerlendirmesinde Türkiye'ye eleştiri; Independent, Suriye çatışması Lübnan'daki bölünmeleri derinleştiriyor, diyor; Guardian'ın manşetinde: Ölüme terk edilen 63 mülteci.
Abone olFinancial Times gazetesi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidardaki 10 yılını değerlendiren tam sayfa makalesinde, AK Parti hükümetinin giderek daha otoriterleştiği yorumunu yapıyor.
"Erdoğan'ın Türkiye’si: Daha gaddar bir yönetim" başlıklı makaleye, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan afişinin önünde kalkanları ile duran çevik kuvvet polislerinin olduğu bir fotoğraf eşlik ediyor.
David Gardner ve Daniel Dombey imzalı yazıda, Erdoğan'ın portrelerinin ülke çapında neredeyse cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ünkiler kadar yaygın olduğu ifade ediliyor.
Yazarlara göre Erdoğan, iktidardaki 10. yılında, siyasi kudretini her zamanki kadar muhafaza ediyor.
Medya üzerindeki baskıların, siyasi rakiplerin yargılandığı davalardaki usulsüzlüklerin ve sorunlu bir mevzuatın, yönetiminin giderek daha da otoriterleştiğine işaret olduğu da belirtiliyor.
İran ile Çin'dekilerin toplamından fazla gazeteci hapiste
Yazıda öne çıkan bir başka nokta ise yeni anayasanın, bireysel hakların korunmasında kritik öneme sahip olabileceği.
Erdoğan liderliğindeki 10 yılda Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak ortaya çıktığı, ekonominin neredeyse Çin ile aynı hızda büyüdüğü ve elde edilen refahın, sağlık hizmetleri, okullar ve yollar ile yayıldığının altını çizen Financial Times, kudretli generalleri bastıran hükümetin, rakipleri azaldıkça, hoşgörüsünün de azaldığını vurguluyor.
Makalede, çoğunluğu Kürt olan Türkiye cezaevlerindeki 104 gazetecinin İran (42) ve Çin'de (69) hapiste olan gazetecilerin toplamından fazla olduğu değerlendirmesi de yapılıyor.
Siyasi rakiplerle yargı mücadelesi
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile çalışan akademisyen Büşra Ersanlı ile yayıncı Ragıp Zarakolu'nun tutukluluklarına ve “siyasetle yüklü bir başka dava” diye nitelediği Ergenekon davasına işaret eden gazete, yargının yalnızca AK Parti'nin değil, Gülen hareketinin muhaliflerini de bastırmanın bir aracı olarak kullanıldığına inananlar olduğunu belirtiyor.
Yazarlara göre, "Gülen müttefiki olduğu düşünülen savcıların başbakanın istihbaratın başına getirdiği Hakan Fidan hakkında soruşturma başlatmaya çalışması" AKP'ye hukukun siyasi amaçlar için kullanılmasının iki tarafı keskin bir kılıç olduğunu gösteriyor.
Ancak yazıda, Ergenekon ve 1980 darbesinin yargılanması gibi davaları, geçmişin hatalarını düzeltmek için yapılan doğru adımlar olarak görenler olduğu da ifade ediliyor.
"Suriye çatışması Lübnan'daki bölünmeleri derinleştiriyor"
Independentgazetesi yazarı Robert Fisk Suriye'deki çatışmaların giderek daha şiddetli bir şekilde yansıdığı Lübnan'dan bir değerlendirme kaleme almış.
Yazar, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın ordusu Lübnan sınırını aşarak müdahalede bulunurken, ülkenin dini toplulukları, Suriye'deki çatışmaları nasıl ele alacağını tartışıyor, diyor.
Yazıda, Suriye'deki kanlı çatışmaların, Lübnan'daki bölünmeleri daha da derinleştirdiği ve yeni bölünmeler yarattığı uyarısı da yapılıyor.
Örneğin, kriz, Lübnan'ın Hıristiyanlarını kendileri arasında bir kez daha bölmüş: Falanjistler Esad'ın devrilmesini isterken, Katolik Maruniler ise Suriye'nin Hıristiyan azınlığı adına kararsız.
Krizde Fransa'nın payı
Yazar, Fransa'nın, Lübnan'ın bu kriz karşısındaki özel pozisyonunu anladığını belirten bir hamle ile Beyrut'a bir helikopter taşıyıcı gönderdiğini de belirtip ekliyor; Lübnanlı siyasetçilerin yaptığı bütün bir gürültü patırdının ve taraf değiştirmenin arkasında, Esad rejimine karşı en sert açıklamaları yapan Fransa'nın aslında sorunun asıl yaratıcısı olduğu unutuluyor.
Fisk'e göre, Suriye'deki siyasi krizin zemini, Fransa'nın Suriye'de biri Aleviler, biri Dürziler, biri Halep ve biri de Suriye'nin geri kalanı olmak üzere dört devlet kurması ile 1930'lu yıllarda atıldı.
Tampon bölge hedefi
Timesgazetesinin Suriye'deki muhabiri Anthony Loyd, silahlı isyancılarla röportajlarını aktardığı yazısında, isyancıların, "Tampon bölge olursa, askeri birlikler tümden ordudan firar edip isyancılara katılabilir" dediklerini aktarıyor.
Loyd'un haberinde, Türk yetkililerin, Türkiye içinde Suriye ordusundan firar eden10 general ve 19 albayın bulunduğu bilgisini doğruladıklarını belirtiyor.
Yazar, görüştüğü isyancı militanlar arasında "Cafer" adlı bir Alevi'nin de bulunduğunu ve ordudan firar etmek isteyenlerin Sünni askerlerden ibaret olmadığını da belirtiyor.
"Avrupa için kara bir gün"
Guardiangazetesi, "Avrupa için kara bir gün" manşetiyle, 2011 yılı Mart ayında Akdeniz'deki bir teknede bulunan "63 mültecinin ölüme terk edildiği" raporunu aktarıyor.
47 üyeli Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin dokuz aylık soruşturması, Libya'nın başkenti Trablus açıklarında 15 gün boyunca denizde kalan teknedekilerin kurtarılabilecekken ölüme terk edildikleri sonucuna varmış.
Gazete, mülteci teknesindekilerin akıbetini ilk kez geçen yıl Mayıs ayında ifşa ettiğini, NATO sahil güvenlik gemilerinin ve yakındaki ticari gemilerin mültecilere yardım eli uzatmadığını o günlerde yazdığını da aktarıyor.
Ölüme terk edildiler
Guardian Libya'daki çatışmalardan kaçanları taşıyan insan kaçakçılarına ait teknedekilerin 50'sinin erkek, 20'sinin kadın ve ikisinin bebek yaşta çocuklar olduğunu da vurguluyor. Teknedeki 63 kişi susuzluk, açlık ve fırtınalar nedeniyle ölürken, dokuz kişi ise sağ kurtarılmış.
Gazetenin haberine göre teknedekilerin ölüme gidişi özetle şöyle olmuş: Kapasitesinin çok üzerinde yolcu taşıyan teknenin kaptanı, denize açıldıktan iki gün sonra dahi Lampedusa'ya ulaşamayınca, Roma'da mülteci hakları için çalışan bir rahibi aramış, rahip de derhal İtalyan kurtarma merkezini.. Kaptanın uydu telefonu "acil durum", "acil durum", yardım edin çığlıkları sonrasında pili biterek susmuş. Yetkililer mülteci teknesinin durumundan haberdar olmalarından bir gün sonra askeri bir helikopter tekneyi bulmuş, ancak geri döneceklerini söyleyerek ayrılmışlar ve geri dönmeişler. Ertesi günler boyunca, teknedeki yolcular birer birer ölmeye başlamış. Teknede hâlâ sağ olan 9 kişi ancak denizde 15 gün kaldıktan sonra kurtarılmışlar.
"Twitter ırkçıları hapsi hak etti"
Daily Telegraph gazetesi, futbol maçı sırasında kalp krizi geçiren Afrika asıllı İngiliz futbolcu Fabrice Muamba'ya pistte müdahale yapılırken, Twitter'da futbolcu ile dalga geçen mesajlar yazan bir kişiye verilen hapis cezası üzerinden ırkçılık konusunu ele alıyor.
Gazetenin yazarı Allison Pearson, Muamba piste düştüğü zaman hissedilen şok ve üzüntünün evrensel olduğu düşünülmüştü ancak herkesin böyle hissetmediği daha sonra anlaşıldı deyip, "Bu adamlar hangi gezegenden?” diye soruyor.
Yazara göre, Muamba düştüğü sırada, ülkenin bir başka köşesinde kalp sorunu çeken bir başka genç daha vardı: Futbolcunun ölüm-kalım savaşını gülücükler ve küfürlerle karşılayan Swansea Üniversitesi öğrencisi Liam Stacey.
Pearson, kimliğinin açık olmamasının arkasına saklanan, bu kötü niyetli internet savaşçılarından birinin, bu koruma kalkanından mahrum bırakılıp tutuklanmış olmasından memnun olduğunu belirtiyor.
"Bu Twitter budalasının hayatını kararatmayalım"
Aynı konu üzerine bir yorum kaleme alan Timesgazetesinden David Aaronovitch ise "Twitter'daki bu budalanın hayatını karartmamalıyız" diye sesleniyor. Yazara göre 56 günlük hapis cezası ve muhtemelen üniversiteden uzaklaştıracak olması, ırkçı mesajlar yazan Liam Stacey için ağır bir ceza.
Aaronovitch, ırkçı mesajların belirli bir bağlam içinde karşılıklı küfürleşmeler sırasında atıldığını ve Stacey gibi birçok kişinin, sosyal medya ile arkadaşlarla sohbet arasında bir fark olduğunu pek anlayamadığını savunuyor.
Times yazarına göre İngiltere toplumu bu tür durumlarla, budala bir öğrenciyi hapse atmadan baş edemeyecek kadar kırılgan değil.