BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

'28 Şubat'ta neredeydiniz?'

Kekeç, tepki gösterenlere "28 Şubat'ın gazeteci kıyımında bu arkadaşlar neredeydi?" diye sordu..

Abone ol

Başbakan Müşaviri Ahmet Tezcan'ın, Cumhuriyet gazetesini ve İlhan Selçuk'u hedef alan açıklaması medya kuruluşlarını (ve tabii bazı köşe yazarlarını) harekete geçirdi. Birkaç gündür gazetelerde, Tezcan'a yönelik (yer yer hakarete varan) yazı ve demeçler okuyoruz. Tartışma nasıl başladı? Hatırlayacaksınız, Emin Çölaşan, bir süre önce, belirsiz bir zamanda görüşmek üzere okurlarının iznini rica etmişti. Olur a, yorulmuştur, bunalmıştır, izin kullanmak istiyordur. Ama bazı medya siteleri, bu izni "veda" şeklinde yorumladılar. İddiaya göre, hükümete yönelik sert eleştirileriyle tanınan Çölaşan, gazete yönetimiyle ters düşmüştü. Yönetimin "hükümete bu kadar yüklenme" uyarısından alınganlık çıkardığı için de, bazılarının "veda" olarak yorumladığı kısa bir ayrılık yaşamıştı. Cumhuriyet gazetesine göre ise, Çölaşan susturulmuştu. Bu iddiaya cevap, Başbakan Müşaviri Ahmet Tezcan'dan geldi. Tezcan, İlhan Selçuk'a gönderdiği yazıda şöyle diyordu: "Yöneticisi olduğunuz gazetede bir süredir, iktidar marifetiyle gazeteci yazarların susturulduğuna dair yorumlar yer almaktadır. Nitekim böyle bir yorum sizin köşenizde de yer aldı ve Hürriyet yazarı Emin Çölaşan'ın vergi affıyla ilgili yazdığı için gazeteden uzaklaştırıldığını iddia ettiniz. Aynı gün yazarlarınızdan Hikmet Çetinkaya ve Ali Sirmen de aynı örnekten yola çıkarak 'medya susturuluyor' iddiasını öne sürdüler. (...) Bütün bunların önünde bir insan olarak, hakkaniyet duygusuyla bir gerçeğin altını çizmek zorundayım ki, yazdıklarınız, özellikle Emin Çölaşan olayına dair göndermeleriniz tek kelime ile iftiradan ibarettir. Başbakan Erdoğan'ın Emin Çölaşan'a dair hiçbir Hürriyet yöneticisine talimatı, telkinatı, tavsiyesi yahut ricası olmamıştır. (...) Bu noktada, 22 yıllık meslek hayatının yarısından fazlasını medya meselelerine hasretmiş bir gazeteci olarak şunu da üzülerek söylüyorum ki, siz gazetecilerin susturulması konusunda belki en son söz söylemesi gereken bir kişisiniz. Bir gazetecinin nasıl susturulacağı konusunda sizden daha mahir kim olabilir diye düşünüyorum. Yıllar içinde yöneticisi olduğunuz gazeteden tasfiye ettiğiniz, sansürlediğiniz, susturduğunuz gazetecilerin sadece isimlerini alt alta yazacak olsalar bir küçük kitapçık halinde yayınlamak mümkün olabilirdi. Gazetecilik yapmıyor, Türkiye'nin en güzel ismine sahip gazeteyi jakoben fanatizmin bülteni olarak kullanıyorsunuz." Alıntı biraz uzun oldu, ama değdi. İlhan Selçuk'un, bir gazetecinin nasıl susturulacağı konusunda mahir olduğunu Aydın Engin ve İpek Çalışlar olayından biliyoruz. Fakat tartışma konusu başka: Başbakan Müşaviri böyle bir açıklama yapabilir mi? Umur Talu'ya göre yapamaz, yapmamalı. Çünkü Tezcan, gazeteci sıfatıyla, herhangi bir ortamda yazabileceği bir yazıyı "Başbakan Müşaviri" sıfatıyla resmî bir mektuba dönüştürmüştü. Mektup, bir açıklama, düzeltme yahut ispata davetten öte, suçlama ve polemik üslubu taşıyordu. Üstelik, zarafetten uzaktı. Cumhuriyete göre ise, açıklama "İktidardan medyaya gözdağı" idi. Ben aynı kanaatte değilim. Tezcan keşke açıklamasını "Başbakan Müşaviri" sıfatıyla yapmasaydı, keşke daha özenli bir dil kullansaydı. Ama açıklamanın, iktidar-basın ilişkilerine değgin, bağlayıcı ve resmî nitelike bir metin olduğu, hele gözdağı içerdiği düşüncesine katılmıyorum. Tezcan, Cumhuriyet gazetesi tarafından "medyanın susturulmasına yönelik bir operasyonun aktörü haline getirildiği için" kendini savunuyor. Ne yani, bunu da mı yapamayacak? Peki, Tezcan'ın açıklamasından sonra demeç kuyruğuna girip, "gazeteci susturuldu" asparagasını diline dolayan ÇGD, ADD, TGS ve CHP yetkililerine ne buyurulur? 28 Şubat'ın gazeteci kıyımında bu arkadaşlar neredeydi? Susturulan gazeteci mi arıyorsunuz? İşte size evladiyelik liste: Ahmet Altan, Mehmet Altan, Ali Bayramoğlu, Etyen Mahçupyan, Nazlı Ilıcak, Ahmet Tezcan (bir bulvar gazetesine sürüldü), Mustafa Erdoğan, Yalçın Özer, Nurettin Şirin (halen cezaevinde), Mehmet Barlas, Canan Barlas, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar. Son iki isim hem susturuldu, hem andıçlandı... Üstelik, asparagas değil, gerçek bir liste!