28 Şubat'ın 17. yıl dönümünde hükümete yakın gazeteler ile cemaat medyası arasındaki tartışma alevlendi.
Abone olStar, Yeni Şafak ve Sabah gazeteleri cemaat medyasını "17 yıl sonra Aydın Doğan ile ittifak" yapmakla suçluyor. Zaman gazetesi ise "17 yıl sonra 28 Şubat hortladı" manşetiyle çıktı.
28 Şubat'a taraflar farklı pencerelerden bakınca ortaya ilginç bir manzara çıkıyor. Zaman gazetesi 28 Şubat'ın yeniden hortaltıldığını savunurken, hükümete yakın medya ise eski dosyaları yeniden gündeme getirdi.
28 ŞUBAT'TA CEMAAT NE YAPTI?
Hükümete yakın gazetelerde ve yayınlarda Gülen'in Erbakan'a yönelik "Beceremediniz artık bırakın" sözlerinin Hürriyet'e manşet olduğu fotoğraf paylaşılıyor.
Dahası Zaman gazetesinin devrilen Refah-Yol sonrası kurulan hükümet için attığı "Hayırlı olsun" manşeti hatırlatılıyor.
YENİDEN Mİ HORTLATILIYOR?
28 Şubat döneminin yeniden cemaat için sahneye konulduğunu düşünen Zaman ise, camiaya karşı psikolojik harekat yürütüldüğünü yazdı. İki gün önceki MGK bildirisinde yer alan "Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetler görüşülmüştür" ifadesine dikkat çekildi.
Peki o dönemde neler yaşanmıştı? Hükümete yakın gazetelerin bahsettiği haber ve görüntüler neler?
Refah-yol hükümetine karşı yürütülen kampanyanın tam ortasında 18 Nisan 1997 tarihli Hürriyet gazetesi
Yine o günlerde Kanal D'dan Yalçın Doğan'a konuşan Gülen, Erbakan'ı dini siyasete alet etmekle suçluyordu.
Başka bir konuşmasında Gülen, kapatılması gündemde olan imam-hatipler için ilginç ifadeler kullanıyordu
GÜLEN'İN 17 YIL ÖNCEKİ MEKTUBU... SONRAKİ SAYFADA
[PAGE]
Yeni Akit gazetesi, 28 Şubat'ın 17. yıl dönümünde Fethullah Gülen'in Çevik Bir'e yazdığı o mektubu yayınladı.
Şimdilerde 28 Şubat davasının sanığı olan dönemin kudretli generali Çevik Bir'e yazdığı mektupla konuşulan Fethullah Gülen, Yeni Akit'en sürmanşetindeydi.
Çevik Bir ile Gülen'in yan yana kullanıldığı fotoğrafın altında ise "Fethullah Gülen 28 Şubat sürecinde Çevik Bir'e gönderdiği mektupta "saygılarını" arzetmişti" ifadeleri yer aldı. İşte uzun yıllar geçse de tartışması devam eden o mektup:
“Genelkurmayımızın çok değerli İkinci Başkanı. Sayın Komutanım.
Son günlerde medyamızda yeniden gündeme gelen ve yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullarla ilgili olarak, şu birkaç satırla huzurlarınızı işgal edeceğim için yüksek af ve hoşgörünüze sığınıyorum. 'Yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar' ifadesini kullandım. Bir defa, bizzat Atatürk gibi, bir enkazın üzerinde büyük bir devlet kurmuş askerî, siyasî ve idarî bir dâhî bile, 'Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhûriyeti, ilelebed pâyidâr kalacaktır' derken, vatan, millet ve ülkeye hizmet aşkı tıpkı İstiklâl Harbimiz yıllarında olduğu gibi şahlanan insanımızın ortaya koyduğu bir hizmetin, benim gibi, ne askerî, ne idarî, ne siyasî hiçbir dehası bulunmayan ve 'nâçiz vücudu toprak olup gidecek' aciz bir insana mal edilmesi, o insanların hizmet, aşk ve şevklerinin ve gayretlerinin mahsûlünü gasp etmek manâsına geleceği için, 'yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar' dedim.
DEĞERLİ KOMUTANIM
Mutlaka mâlum-u âlîleriniz olduğu, âcizâne her zeminde fedalarca tekrarladığım ve bizzat okulları yapan ve işletenlerin de itiraf edecekleri üzere, bu okullarla alâkam, sadece bir teşvik, bir çağrı ve bazılarının yanlışlıkla hakkımda taşıdıkları hüsn-ü zannı ülkeme ve devletime hizmet adına bir kredi kartı gibi kullanmaktan ibarettir.
Değerli Komutanım. Kahraman ordumuzun şerefli bir mensubu ve en yüksek rütbede bir komutanı olarak takdir buyuracağınız üzere, bilhassa Kars, Erzurum, Ardahan gibi serhat şehirleri sık sık düşman işgaline uğradığı için, bu şehirler halkında milliyetçilik duyguları çok ileridir. Birinci Dünya Harbi’nden çıkmış, Kurtuluş Savaşı’nı vermiş bir ülkede, İkinci Dünya Harbi’nin hemen arkasında Sovyetler Birliği tarafından tehdit altında tutulan bir doğu vilâyetimizde çocukluğu geçmiş ve büyük acılar içinde büyümüş bir insan olarak, çocukluğumdan beri içimde uyanan milliyetçilik ve ülkeme hizmet duygularımı, resmî bir Diyanet görevlisi olarak görev yaptığım hemen her yerde ve cami kürsülerinde dile getirmeğe çalıştım.
Fırsat bulduğum her defasında, insanımızın ruhunda taşıdığı kabiliyetleri, vatan ve millet sevgisini ateşlemeğe ve onları, dünyada, hattâ Ahiret’te bile hiçbir karşılık beklemeden devletimize ve milletimize hizmete davet ettim. Batı, Rönesansını ilme ve sanata açılarak yaptığı ve dünya devletleri arasında geri planda kalışımızın en büyük üç sebebi cehalet, fakirlik ve tefrika olduğu için, cemaati her defasında çocuklarını okutmaya, bilhassa müsbet ilimlerle zihinlerini aydınlatıp, bağnazlıktan ve hurafelerden kurtulmaya, çalışıp kazanmaya ve devletimize ve kanunlara bağlılık içinde iç bütünlüğümüzü korumaya çağırdım. Bu şekilde teşvik ettiğim insanlardan bazıları, devletimiz özel okullar açılmasına izin verince, değişik yerlerde bir araya gelip, birbirleriyle yarış içinde malûm-u âlîleriniz olan okulları kurdular.
Verdikleri eğitim ve gerçekleştirdikleri başarılarla kendilerini Türkiye’mizde ispat eden bu okulların benzerlerini, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkî Cumhuriyetlerde ve ardından, küçülen bir dünyada, ülkemizin önünü açmak ve dünyanın her tarafında ülkemiz adına lobiler oluşturmak, her yerde Türkiye dostluğunu mayalamak için gidebildikleri her yerde açmaya çalıştılar.
BU OKULLARDA EĞER...
Tamamen Türk eğitim sistemine bağlı olarak faaliyet gösteren bu okullarda eğer, Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik, bağımsız ve sosyal bir hukuk devleti özelliğinin aksine bir faaliyet varsa, devletimizden önce ben, bu okulların açılmasını teşvik etmiş biri olarak kapatılmalarını teşvik ederim.
BU OKULLARI DİLEDİĞİ ZAMAN DEVRALABİLİR
Eğer, bazılarının iddia ettiği gibi, bu okullarda herhangi bir dış ülkeden veya ülkemize düşman kuruluşlardan alınmış tek kuruşluk destek varsa, zaten hastalıklarla sonuna gelmiş hayatımı bizzat kendi ellerimle noktalarım. Bununla birlikte, devletimiz, zaten kendisinin olan bu okulları dilediği zaman devralabilir. Kaldı ki, bu okullar zaten devletimizin olduğu için, böyle bir devirden söz etmek bile abestir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama vazifesini deruhte etmiş şanlı ve kahraman ordumuzun seçkin ve şerefli bir mensubu ve Genel Kurmayımız’ın İkinci Başkanı olarak, ne zaman, nerede ve ne şekilde arzu buyurursanız bu okulları şereflendirebilir ve her türlü teftişi yapabilirsiniz.
KIYMETLİ VAKİTLERİNİZİ
Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arzederim efendim.
Fethullah GÜLEN”