28 Şubat’ın yapamadığını Müslümanlar yaptı..!
Heyhaaaat… Bugün geldiğimiz noktada beş yıl öncesinden de kötü durumdayız!
28 Şubat’a yetişmiş ve o dönemleri yaşamış biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; horlanan, dışlanan, ötekileştirilen, yönetenlerin arızalarından dolayı ülke olarak da kaosun hâkim olduğu, yaşam standartlarının oldukça düşük olduğu dönemlerdi Müslümanlar için.
O günlerde birbirimize daha fazla sahip olup, arka çıkardık. Çünkü azınlık hükmünde idik. Elimizdekilerin alınması, yaşamlarımızın dönüştürülmesi söz konusu idi.
Elimizdekileri almaya yönelik hamleler bizi biraz daha kenetler, saflarımız daha sıklaşırdı. Baskıya karşı öncelikle elimizdekini koruyup muhafaza etmenin ve sonrasında ise direnişin, kenetlenmenin en güzel örneğini verdiğimiz zamanlar idi.
Bu direniş, şahsiyet ve karakterin ayrılmaz bir parçasıydı.
Ve biz o zamanlar Allah ile münasebeti koparmamaya çalışan Müslümanlar idik.
Mehmetçiğin yemin törenine örtülü annelerin alınmadığı,
İmam Hatip Okullarına kıskacın ve Kur'an Kurslarına yönelik baskının yaşandığı,
İkna odalarında İslam'ın simgesi ve kimliği olan başörtüsüne zulmün yapıldığı,
Dini sohbet yapıldığı için gözaltına alınanların olduğu,
Kamuda İslami kimliğinden dolayı memuriyetten sürgüne gönderilmelerin, atılmaların yaşandığı zamanlardı…
Evet, bizler zulüm altında idik ama kenetlenmenin yanında bizi gören ve bilen Yaradan’ın kapısını vuruyor, dualar ve yakarışlarla yalnız ondan istiyor O'na sığınıyorduk.
Yıllar sonra bu zorlukları çekenlerin iktidar olduğu ve sıkıntıların peyderpey azaldığı günlere erdik. Müslümanların ezildiği günlerden, hak ettiği konum ve sınıflara geldiklerini gördük.
Sünnetullah gereği toplumlar da imtihan olunacaktı. Açlıkla, yoklukla, zulümle olduğu gibi bolluk, refah ve varlıkla da imtihan olacaktı Müslümanlar.
Çünkü Rabbimiz bizi her koşulda, ortamda ve zamanda nasıl davrandığımızı görmeyi murat etmişti ve imtihan sırrı da burada yatmakta idi.
O zulüm günlerini yaşayan nesil keşke yeni nesle yaşadıkları zulmün, omurgalı duruşun ve Allah'ın emirlerinin dışına çıkılamayacağının öğütlemesini yapsaydı. Kurtuluşa erdik diye düşünerek yeni nesli çukurlarla dolu dünya sahasına salmasalardı.
Ve olan olmaya başladı!
Yeni nesil bu zulmü, Müslüman kimliği ve omurgalı şahsiyetin ne olduğunu bilemedi.
İlkeler değişmeye, duruşlar gevşemeye başladı zamanla…
Bu rahatlama ve konforun, yüreği nasır tutmuş günümüz Müslümanlarında bıraktığı tesir ise çok farklı olmakta. Bu rahatlık bizlere yaramadı.
Bizim hayat tarzımıza her türlü müdahaleyi yapanların kimliğine bürünür olduk.
Evet, sıkıntıyı, istibdadı, zoru arzuluyor değilim. Kalplerimiz pişmiş değil, nefislerimiz ise hep daha fazlasını ve dünyayı arzulamaya meyyal yaratılmış mahiyette. Bu ortamlara uygun yetişmeyen bizlerin, bu yeni duruma uygun hal ve eylem stratejileri belirleyemeyip dünyaya dalıvermemiz bende bu algıyı oluşturmakta.
"Bedelini ödemediğiniz şey sizin değildir." Bedelsiz elde edilen, yeni döneme gözlerini açan genç neslimizdeki savrulma ve ölçüsüzlük sizce hangi sebeplerden olabilir?
Rektöre, çevreye, topluma, erke direnen ve dünyasını satmamayı tercih eden duruşlarımız; ortamın rahatlaması ile birlikte çözülen ve şahsiyetli Müslüman kimliğinden çok rahat taviz verir konuma nasıl geldi?
Tayt giyen, vücudunu ifşa eden ama Müslümanlığına da laf kondurtmayan hallere nasıl geldik biz?
20 sene öncesine gidelim, meydanlardaki ahlaksızlık bu kadar diz boyu değildi. Meydanlar, kafeler, eğlence yerleri Müslümanca yaşamayanlarındı.
Ya şimdi?
Müslüman olarak ideallerimizle, eylemlerimizle uygulamalarımız arasında ne kadar benzerlik var?
28 Şubat turnusol kâğıdı gibi asıl olanla sahte olanı ortaya koydu. Ki o zamanlara kadar, hedefi belli olan bir yapıyla mücadeleye azmetmiş Müslümanlar için tam bir elek görevi gördü. Samimiyetler sınandı, imanı hayatta görünür kılmak mücadelesi verenlerin tavırları sınandı, niyetleri sınandı.
O günlerin başarıyla verilmiş imtihanlarının günümüze yansıyan sonuçları böyle mi olmalıydı peki.
Şunu herkes kendine sormalı: Ötekileştirdiğimiz insanlardan farkımız nedir?
Kendi gündemimizi oluşturduğumuz, rotası belli olan ama zorlukların eksik olmadığı günlerden geldik. O gün karşısında durduğumuz ne varsa bugün taraftarı olmuş gibiyiz!
Birtakım dünyevi menfaatler uğrunda bütün bu değişimler, demekten kendimi alamıyorum.
Bu kadar ucuz olmamalı idi değerlerimiz!
Birkaç cam parçasına elmas değiştiğimizin farkında mıyız?
Önemli bir açıklama:
Yukarıdaki yazı yaklaşık beş yıl önce gene bir 28 Şubat tarihinde merkeze kendi nefisimi koyarak kaleme aldığım, uyarı mahiyetinde bir yazıydı. Gönül isterdi ki geride kalan beş yıl içinde Müslümanlar silkinip kendine gelebilsinler ve gerçek bir mümin olabilsinler.
Ancak heyhaaaat…
Bugün geldiğimiz noktada beş yıl öncesinden de kötü durumdayız!
Çocuklarımız Deizm ve Ateizm kıskacında gözlerimizin önünde erirken Müslümanlar “süslüman” kimliklerini daha fazla ön plana çıkararak israf, eğlence ve debdebe çıtasını daha da yukarıya çıkardılar…
Var gücümüzle ikinci bir 28 Şubat’ı çağırır olduk adeta. Belki de kendimize ancak böyle geliriz!
28 Şubat soğuğunun yapamadığını biz maalesef kendi ellerimizle yaptık ve “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara Suresi, 195) ilahi ikazının muhatabı olduk maalesef…