'28 Şubat’ın en büyük silahsız örgütü'
28 Şubat darbe sürecinde M. Fethullah Gülen ve O’nu sevenler de örgüt kapsamına sokulmuştu. Emine Dolmacı’nın ’28 Şubat’ın Haber Dükkanı / Yalanlar Üstüne’ kitabı o örgütü anlatıyor
Abone ol28 Şubat darbe sürecinde Türkiye yeni bir örgüt kavramıyla daha tanıştı. Anayasal düzeni silahla değiştirmek gibi bir hedefi olmayan, çıkar amaçlı suç örgütü niteliklerini de taşımayan gruplar örgüt ilan edildi. M. Fethullah Gülen ve O’nu sevenler de örgüt kapsamına sokuldu.
Gazeteci Yazar Emine Dolmacı’nın Pozitif Yayınları’ndan çıkan ’28 Şubat’ın Haber Dükkanı / Yalanlar Üstüne’ isimli yeni kitabında 28 Şubat’ın en büyük silahsız örgütünün hikayesi şöyle anlatılıyor:
“1999 yılının soğuk bir şubat günü by-pass ameliyatı olmak üzere Mayo Clinic’e gitmeye hazırlanan M. Fethullah Gülen Hocaefendi, doktorundan gelen telefon üzerine ABD seyahatini ileri bir tarihe aldı. Prof. Sait Tarhan, havaların çok soğuk olduğunu söyleyerek, randevuyu 22 Şubat’tan 22 Mart’a ertelemişti.
Mart ayına gelindiğinde Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Nuh Mete Yüksel'in, Gülen hakkında soruşturma başlattığına dair haberler ulaşmaya başladı. Gülen, bu şartlarda ABD'ye gitmeyi doğru bulmuyordu. O günlerde Gülen'in yakın bir arkadaşı, havaalanında karşılaştığı Başbakan Bülent Ecevit'e bu durumu iletti. Gülen'e telefon açan Ecevit, "Sağlığınız çok önemli. Sizinle ilgili böyle bir soruşturma olsa haberimiz olurdu. Lütfen tedavinizi aksatmayın ve ABD'ye gidin." dedi. Gülen'in ABD'ye gitmesinde, Ecevit'ten gelen bu telefon en etkili sebeplerden biri oldu. … 22 Mart 1999 günü İstanbul'dan Chicago kentine giden THY uçağının yolcularından biri Gülen'di.
Başbakan Ecevit’in haberi yoktu ama Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in ‘Fethullah Gülen Örgütü’ şeklinde isimlendirdiği örgütün suçu “Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dinî kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup bu amaçlar doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak” şeklinde tanımlanıyordu.
Sonunda dava da açıldı. Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Fethullah Gülen hakkında, "Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dinî kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurduğu" gerekçesiyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesine göre, 5 yıldan 10 yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılması istemiyle dava açtı.
DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından hazırlanan 79 sayfalık iddianamede özetle şu iddialara yer veriliyordu:
79 SAYFADA GÜLEN ÖRGÜTÜ
“Nurculuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin tamamen şeriat esaslarına ve İslam prensiplerine göre idare edilmesini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesini, inkılâpların geçici olduğunu, Kur'an-ı Kerim dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını savunmaktadır.
Nurculuğun bilhassa ordu mensupları arasında yayılmasına önem verilmektedir.
Gülen grubunun amacı, devletin tüm sistemlerinde İslam hükümlerini egemen kılarak teokratik bir İslam diktatörlüğünü kurmaktır.
Gülen, demokratik usuller ile ılımlı, İslam görüntüsüyle kamufle edilmiş yöntemi, yurtiçi ve yurtdışındaki okulları vasıta olarak kullanması, Papa ile görüşerek sadece Türkiye'de değil, dünyadaki Müslümanları yönetmeyi amaçlayan ruhanî liderliğe olan ilgisi, siyasî parti, kişi ve bazı devlet kadroları tarafından kabul görmesi nedeniyle hedefine ulaşmada devlet rejimini istismar etmesi, dinî ve siyasî yapısını sürekli canlı tutan kaynağı belirsiz finans desteği ile ülkemizdeki en güçlü ve en etkin irticaî yapılanma olarak değerlendirilmiştir.
Gülen'in TSK'ya karşı uyguladığı politika, hoş görünme, TSK'ya karşı bazı politikacılardan alınmış tavizlerle polisi güçlendirme, böylece denge sağlama, etkinleştiği polis camiasını gerektiğinde TSK'ya karşı kullanma şeklindedir.
Kendine bağlı türban takmayan bayanların askerî öğrenciler ile tanışmaları ve evlenmelerinin sağlanabilmesi için gerekli vasatı sağlayacak bir yapılanmaya gitmiştir. Gülen, bu yöntemle 10 yıl içinde TSK içinde söz sahibi olacağı bir konuma gelmeyi planlamaktadır.
Fethullah Gülen, hedeflediği teokratik diktatörlüğe yumuşak geçişi sağlamak için başkanlık sistemini desteklemektedir. (Bugün yine gündemde olan başkanlık sisteminin bile bir suç unsuru olarak iddianamede yer almış olması ilginç.)
1992 yılında başlattığı yurtdışı açılımı sonucu 35 ülkede toplam 279 eğitim kurumunu (6 üniversite ve yüksekokul, 236 lise, 2 ilkokul, 8 yabancı dil ve bilgisayar merkezi, 6 üniversiteye hazırlık kursu ve 21 yurt) faaliyete geçirmiştir.
Eğitime finans sağlamak amacıyla kendisine bağlı kişi ve kuruluşlardan vergilendirme adı altında aylık ve yıllık aidat toplamaktadır. Kazakistan'daki okulları için Denizli'deki taraftarlarınca 1 milyon dolarlık kaynak aktarıldığı bilinmektedir.”
ZAMAN, AKSİYON, STV, CİHAN, SIZINTI…
İddianamede, örgütün en büyük 20 kuruluşunun başında Zaman Gazetesi, Samanyolu TV, Cihan Haber Ajansı, Aksiyon ve Sızıntı dergisi gösteriliyordu. Senaryoya göre sözde örgütün yayın organları kapatılacak; buralarda çalışan gazeteciler, yazarlar, yöneticiler hapse atılacaktı. Böylece, 28 Şubat ve darbeci derin yapılara karşı direnen büyük bir medya grubu ortadan kaldırılmış olacak, milyonlarca vatandaş da örgüt üyesi ilan edilecekti.
Gülen, Ankara 2 No'lu DGM’de yargılandı. Mahkeme, 4616 sayılı Dava ve Cezaların Ertelenmesi Yasası uyarınca Gülen davasını hükme bağlamadan erteledi. 2006 yılında Terörle Mücadele Yasası (TMY) ve Türk Ceza Kanunu (TCK) AB'ye uyum sürecinde değiştirilince Gülen, kendi isteğiyle yeniden açılan terör davasında yargılandı ve beraat etti.
Savcı Salim Demirci, beraat talebinin reddi yönündeki mütalaasını tekrarladı. Mahkeme Başkanı Mehmet Orhan Karadeniz, 10 Mart 2003'te verilen 'Davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi' kararının kaldırılmasına, TMY'de yapılan değişiklik dikkate alınarak Fethullah Gülen'in 'sübut bulmayan ve unsurları oluşmayan atılı suçtan beraatine' oybirliğiyle karar verildiğini açıkladı.
Daha önce verilen erteleme kararına göre, Gülen'in beş yıl içinde aynı cins veya şahsî hürriyeti bağlayıcı başka bir suç işlemesi durumunda dava yenilenecekti.
AB'ye uyum sürecinde 2003'te TMY'nin 1. maddesine, 'cebir ve şiddet' unsurları eklenmişti. Avukatları, Fethullah Gülen'in, 'cebir ve şiddet' kullanmadığını belirterek, Emniyet'ten Gülen'in 'terör örgütü kurmadığı' yönünde raporlar almıştı.
AB’ye uyum sürecinde bu gelişmeler olmasa cebir ve şiddet olmadan da bir topluluk terör örgütü ilan edilebilecekti...
ZAMAN’IN YEDEKLERİ HAZIRLANDI
Bu iddianame 1999 yılında hazırlanmaya başlamıştı ama planların geçmişi daha eskiye dayanıyordu. Önceki darbe dönemlerinde olduğu gibi yayın organları her an kapatılabilirdi. Milli Gazete ve Yeni Asya gazeteleri bir süre kapatıldı.
Alaeddin Kaya, bu tehlikeye karşı Zaman Gazetesi’nin yedeklerini hazırlamıştı.
ALAEDDİN KAYA, ÖLÜM LİSTESİNDE
Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’le de görüşen Alaeddin Kaya, Zaman’dan ayrılmıştı ama 2003'te AK Parti iktidarını devirmek üzere hazırlanan en kanlı darbe girişimi Balyoz Planı'nda öldürülecekler listesinde yer alıyordu. Taraf Gazetesi’nin deşifre ettiği plana göre Kaya, öldürülecekler arasında ilk sıralardaydı. 4'lü timler oluşturulmuş ve başlarına birer teğmen verilmiş. Kaya’yı öldürecek timin başında ise bir yarbay yer alıyordu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesinde kurulan 28 Şubat ve 27 Nisan Alt Komisyonu’nda konuşan Kaya, 28 Şubat sürecinin daha sona ermediğini ve halen rahat uyuyamadığını söyledi. Kaya, o döneme ilişkin bildiklerini Komisyon’a anlattı.
Zaman Grubu’na yönelik karanlık planlar ve saldırılar ilk çıktığı günden beri hiç eksik olmadı. Zaman Grubu sadece 28 Şubat’ta değil, 1991-1995 sürecinde de saldırılara maruz kaldı...”
BAŞBAKAN ERDOĞAN VE FETHULLAH GÜLEN 1989’DAN BERİ HEDEFTE
Dolmacı kitabında 43 yıl boyunca Soğuk Savaş’ın yaşandığı Doğu Bloku’nun çöktüğü 1989 yılına dikkati çekiyor. Dünya Soğuk Savaş’ın bitmesini kutlarken Türkiye’de toplumun laik-antilaik ekseninde kamplara bölünerek yeni bir demir perde çekildiğine işaret ediyor. Ankara DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel’in hazırladığı Fethullah Gülen iddianamesinde suç tarihi 1989. Recep Tayyip Erdoğan’ın hedef olduğu tarih de 1989. Erdoğan da Beyoğlu Belediye Başkanlığı'na aday olduğu 1989 yılından bu yana hedefte.