BIST 9.109
DOLAR 34,24
EURO 37,63
ALTIN 2.921,56

28 Şubatçılar O'nu hiç sevmedi!..

O da benim gibi ne Eski Merkez Medyaya sevdirebildi kendini, ne de Yeni Merkez Medya ondan hoşlandı...

Hatip Dicle'nin milletvekiliği düştü...
Eeeee!... Ne oldu?..
Hani hakimiyet kayıtsız şartsız milletindi?..

Demek ki hakimiyet kayıtsız şartsız YSK'nınmış...
Demek ki...
"İleri Demokrasi"
bir  hayalden ibaretmiş!...









28 Şubatçılar O'nu hiç sevmedi!..

Kim demiş bilmiyorum ama güzel söylemiş...
"Her ölüm zamansızdır"
...


Az önce neşeyle konuşan Hadi Özışık telefonu kapadıktan sadece bir-iki dakika sonra bir kez daha arayıp ağlayarak "Behiç abiyi kaybettik" dediğinde dondum kaldım...
"Amma zamansız" diyebildim sadece...
Sanki zamanını biz tayin edebilirmişiz gibi...
Sanki bizim doğrumuz, Allah'ın doğrusundan...
Sanki bizim zamanlamamız, Allah'ın zamanlamasından daha doğruymuş gibi...


Aslında dünyayı sevimli kıldığını bir türlü kabullenemediğimiz Allah'ın "En Birinci doğrusu" değil miydi "Ölmek"...
Tabii "Doğmak" ve "Yaşamak"la birlikte...
O halde bize düşen ne zamanlamaya, ne de gerçekleşmeye isyan değil, kabullenmekti...
Ve çok geçmeden kabulleniverdim ben de...
Onu kaybettiğimiz hastanenin yolunu tutarken işte o kabullenişin sinsi huzuru vardı içimde...

Kalemlerine biber sürülesiceler
Eh yani...
Pes kere pes şu savcı arkadaşlara...
Millet seçiyor; onlar bırakmıyor ki "Milletin Dediği olsun"...
"Savcılar" diyorum...
Haberal ve Balbay'ın "Tahliye taleplerinin reddini" istemişler de...
Şuraya bakar mısınız?..
Ortada "Hüküm" falan da yok ama milletvekilleri hapiste...
Hay kalemlerine biber sürülesiceler...

   28  Şubat'ın sahte kabadayılarına karşı en yoğun mücadeleyi vermiştik sırt sırta...
28 Şubat sürecinde Darbe ve darbecilere; Kartel ve kartelcilere karşı birlikte direnişimize rağmen; "Yerel Özerklik" konusu başta olmak üzere "Kürt Açılımı"nda hiçbir zaman uyuşamadık Behiç'le...
O, yerel özerkliğin ülkeyi böleceğine inanıyordu...
Ben ise aksine terörü bitireceğine, siyasal ve ekonomik istikarın sürdürülebilir bir istikrara kavuşacağına...
Bugün de o görüşlerim değişmiş değil...
Ama...

Çok keskin fikir ayrılığına karşın O benim "Dostum" diyebileceğim "en iyi" beş ya da bilemediniz altı arkadaşımdan biriydi...
Çünkü...
Fikri hasımlığımız artıkça sanki birbirimizi daha çok sevdik...
Daha anlayışlı olduk birbirimize karşı...
28 Şubat Kardeşliğimiz daha da pekişti...
 

Daha sonra...
28 Şubatçılar mağlup, 28 Şubat mağdurları galip geldiklerinde yine sadece ikimiz kaldık medyanın dışında...
Yani O da benim gibi ne Eski Merkez Medyaya sevdirebildi kendini, ne de Yeni Merkez Medya ondan hoşlandı...

Ama bir şeyden çok eminim..
Allah her zaman ve her şeye rağmen çok sevdi Behiç'i..
Yüce Allah isteseydi onu da istidrac ederdi...
Oysa, 28 Şubat'ın vahşileriyle, son dokuz yılın mağrurlarını servet içinde yüzdürürken "yokluk" içinde aldı Behiç'e verdiği "Can" isimli emanetini...
Ama ben onun yokluk içinde göçüp gidişini sosuz alemde ödüllendirilecek oluşunun "Müjdesi" olarak kabul etmek istiyorum...
Nur içinde yatsın...
Amin...

 Bir de dışımızla helâlleşsek

Türklere göre 1821 olayları “Yunan İsyanı”dır…
Yunanlılara göre ise “Milli Bayram”...
Türklere göre 1919-1922 yılları arasında yapılan savaşlar, “Türklerin Kurtuluş Savaşlarıdır”
Yunanlılara göre ise aynı dönemde yapılan savaşlar “Anadolu Felâketi-Mikrasiatiki Katastrofi”dir…

Bugün...
Her iki ülke ve her iki halk da birbirlerine muhtaç...
Bugün, bu iki kardeş halkın bir araya gelip barışmaya, askeri harcamalarını en alt seviyeye düşürmeye en çok ihtiyaç duydukları bir süreç...
Bugün...
Olası bir "Yeni Osmanlı Birleşik Devletleri"nin sadece bölgeye değil, bütün dünyaya "Nizamat" verebileceği "en uygun" siyasal şartlar yaşanıyor...
Ama...
El insaf!..

En yukarıdaki paragrafta aktardığım olaylar tarih kitaplarında böyle anlatıldığı ve halklar tarafından da "öyle kabul edildiği" sürece bu "kardeşlik" mümkün mü?..

Madem içimizde helâlleşiyoruz...
Bir de dışımızla helâlleşsek..
İlle de Yunan ve Ermeni akrabalarımızdan başlatsak şu helâlleşmeyi...

 


















 



Yeni Osmanlı mı geliyor?..

İngiliz tarihçi Niall Ferguson Newsweek Dergisi'nde Erdoğan'ın, seçimden sonra yaptığı "Balkon Konuşması"nı yorumladı...

Erdoğan'ın"İstanbul kadar Saraybosna kazanmıştır; İzmir kadar Beyrut kazanmıştır; Ankara kadar Şam kazanmıştır;" ifadelerine atıfta bulunan Ferguson, "Eğer Erdoğan'ın liderliği altında istikamet Ortadoğu'da yeni bir Müslüman imparatorluğu şekline bürünürse, bir sürpriz bizi bekliyor olabilir" dedi...

Ağzından bal damlıyor...
"Atatürk adına nutuk atmaktansa hayallerini gerçekleştiren, ve vatan hasreti çeken zatın önünde saygıyla eğiliyorum" diyen Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın ağzından bal damlıyor damlamasına da...
Karşısında saygı ile eğildiği "ZAT"ın adını neden vermiyor anlayamadım..:
Yoksa o saygıdeğer "ZAT"ın adını anmak yasak mı?..

Peki...
Şöyle bir bakalım o zaman...
Bugün üstünde yaşadığımız bu topraklar Cumhuriyet Türkiye'sinin değil, Osmanlı İmparatorluğu'nundur...
Bir Devrim sonrası Yeni Cumhuriyet adına tescil edilmiştir...
Yani...
Bu topraklarda her şey Yeni Türkiye Cumhuriyeti ile başlamadı...
Hatta...
Ne Laik Devlet cumhuriyetle geldi, ne de batılı tarzda demokrasiyi cumhuriyet getirdi...
Cumhuriyet, İmparatorluk döneminde fikri bazda şekillenen ve hazırlıkları yapılan laik devlete sonra da demokrasiye geçişte bir süreçtir sadece...
Yani...
Osmanlı'da da eğitim laikti...
Osmanlı döneminde de batı tarzı giyime geçiş için hazırlıklar ve hatta çalışmalar başlatılmıştı...
Ancak toplumsal olaylar öyle bir şekilde oluşur, gelişir ve patlak verirler ki; bunun için bütün bir halkın hazır olması gerekmektedir...

Şimdi...
Dünya yeniden şekillenirken; toplumlar, halklar da yenileniyor...
Yenilenen halkların çok önemli bir bölümü de Osmanlı'nın eski toprakları üzerinde yaşayan Müslüman'lardır...
Ya da Ermenistan'da olduğu gibi Ermeniler...
Ve...

İstanbul'un "Dünya Başkenti" olacağı tam 100 yıl öncesinin projesiydi...
O gün verilen kararda İstanbul ABD'nin "Yeni Roma İmparatorluğu" hayalinin başkenti idi...
Çünkü bugünkü kadar "Güçlü" bir Türkiye tahmin edilmemişti...
Bugün sahip olunan güçle "Yeni Osmanlı"nın kurulması yeni Dünya'nın da işine gelir, gelebilir...
Şaşırmamak lâzım...
Yeter ki; "İstanbul bütün insanlık tarafından nimetlerinden faydalanılan" ama "Tapusu" Yeni Osmanlı'ya ait olan bir başkent olarak kalsın...

Haydi gözümüz aydın!...

Allah'ın izni Peygamber Efendimizin kavliyle bugünden itibaren yine ikiye bölüneceğiz...
Ekranlarımız yine şenlenecek(!)..
Birbirlerinin üstüne yürüyenler göreceğiz...
Acem Kaçıran makamında "Ulen beni kaldırma ayağa da kırmayayım dişlerini" serenatları dinleyeceğiz...
Bir tarafta; Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşüren YSK'ya ateş püskürüp, Balbay ve Haberal'ın tutukluluk halini alkışlayanlar yer alacak...
Diğer yanda ise Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşüren YSK'yı alkışlayıp; Balbay ve Haberal'ın tutukluluk halinin devamına ateş püskürenler...

Benim tarafım mı?..
Tabii ki; "Bertaraf edilmesi gerekenler yanı"...
Yani...
Hem savcıların hem de YSK'ın aldığı kararları "Halk iradesine ve Hukukun Üstünlüğü ilkesine hakaret"
olarak tanımlayan TARAF...
Erdoğan'ın, seçimden sonra yaptığı 'balkon konuşması'nda, 'İstanbul kadar Saraybosna kazanmıştır; İzmir kadar Beyrut kazanmıştır; Ankara kadar Şam kazanmıştır;' ifadelerine atıfta bulunulan yazıda, 'Eğer Erdoğan'ın liderliği altında istikamet Ortadoğu'da yeni bir Müslüman imparatorluğu şekline bürünürse, bir sürpriz bizi bekliyor olabilir' yorumu yapıldı.Erdoğan'ın, seçimden sonra yaptığı 'balkon konuşması'nda, 'İstanbul kadar Saraybosna kazanmıştır; İzmir kadar Beyrut kazanmıştır; Ankara kadar Şam kazanmıştır;' ifadelerine atıfta bulunulan yazıda, 'Eğer Erdoğan'ın liderliği altında istikamet Ortadoğu'da yeni bir Müslüman imparatorluğu şekline bürünürse, bir sürpriz bizi bekliyor olabilir' yorumu yapıldı.