Bugün İngiltere basınında Yunanistan'da galip gelen Syriza'nın Avrupa'ya etkisinden, terörle mücadele kapsamında alınacak yeni önlemlere değin farklı konular yer alıyor.
Abone olFinancial Times'da bugün Yunanistan'da seçimleri Syriza'nın kazanması ve Almanya'nın buna dair tavrıyla ilgili bir analiz yer alıyor.
Yazıda, Almanya ekonomi politikalarının hem bazı ülkelerce hem de Avrupa Birliği'nin kurumlarınca eleştirildiği ve bu nedenle Alman vatandaşlarının aşağılanmış hissettiği belirtiliyor.
Berlin'in neredeyse her mücadeleyi kaybettiği ileri sürülen yazıda, Alman vatandaşlarının da Euro birliğini bozmamak adına yüksek bir bedel ödediği ifade ediliyor.
Bu nedenle Almanya'da ulusal çıkarları korumak için, bu eleştirilere karşı dik durulması yönünde bir baskı oluştuğu belirtiliyor.
Yazı şu ifadelerle devam ediyor:
"Berlin'in bu baskılara direnme gücü, Avrupa'nın kaderini belirleyecek.
Öncelikle neden bu kadar çok Alman vatandaşının mağdur hissettiğini anlamak gerekiyor.
Almanlara göre kemer sıkma politikalarına karşı çıkan Syriza'nın zaferi, Avrupa'nın borç batağındaki ülkelere yaklaşımı konusunda başarısız olduğunu gösteriyor.
Cömert resmi yardımlara rağmen, tüm borç geri ödenemeyecek gibi görünüyor.
Çoğu Alman artık güvenebilecekleri bir Avrupalı ortakları kalmadığını düşünüyor.
Paris ve Roma, zar zor uzlaşılan mali anlaşmayı dikkate almıyor. İngiltere, entegrasyon meselesinde kendi çıkarlarını kovalıyor.
Syriza ikimci dünya savaşı için tazminat istiyor.
Fransa ise, büyük bir ülke olarak, Avrupa kurallarına tabi olmadığını öne sürüyor."
Merkel'in önündeki çetrefilli konular
"Adil olmak adına, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Ekonomi Bakanı Wolfgang Schauble, kriz yönetimleri nedeniyle takdiri hak ediyor.
Sonuçta Merkez ve Schauble, birliği korumak adına sorumluluk aldı, büyük finansal bağlılıklar yarattı ve kurumsal reformu destekledi.
Ayrıca pragmatik bir şekilde kendi ülkeleri ile Avrupa'yı bir olarak gördüğü bir yolda ilerledi.
Ancak ülkedeki Avrupa karşıtı görüşlerin giderek artması nedeniyle, bu yolda ilerlemek zor görünüyor.
Berlin'in önünde üç zorlu mesele var. Birincisi, seçmeni "Ekonomik krizden etkilenen ülkelerin çıkarına olan şeyin, kendi çıkarlarına da olduğu" konusunda ikna etmesi gerekiyor.
İkinci olarak ise Almanları daha sabırlı ve mütevazi olmaya davet etmesi gerekiyor.
Son olarak ise Almanya'nın daha güçlü bir lider rolünde olması bekleniyor. Böylece ekonomik ve siyasi istikrarı ile sorumluluk yükleyebilmesi öngörülüyor.
Hükümetin daha entegre bir Avrupa'nın neden Almanya'nın çıkarları için önemli olduğunu açıklaması; Almanların ise Avrupa'nın mağduru değil, gelecekteki liderleri arasında olacaklarına inanması gerekiyor."
Terörle mücadele için yeni plan
Guardian gazetesinin bugün manşetten verdiği özel habere göre, Avrupa Komisyonu terörle mücadele için yeni bir plan hazırladı. Buna göre Avrupa'ya giden ve Avrupa'dan kalkan tüm uçuşlarda, her yolcunun kişisel verileri alınacak ve bu veriler beş yıla kadar saklanabilecek.
Haber şöyle devam ediyor:
"Bugün yayımlanacak Avrupa Komisyonu planı, Avrupa'ya giriş veya Avrupa'dan çıkış yapan her yolcudan 42 ayrı konuda bilgi toplanmasını öngörüyor. Bu bilgilere banka kartı detayları, ev adresleri ve hatta "helal et tercih edip etmedikleri" gibi soruların yanıtları da dahil ediliyor. Toplanan bilgilerin dijital bir veritabanında beş yıla kadar korunması ve bu veritabanına polis ve güvenlik görevlilerinin erişiminin sağlanması öngörülüyor."
Gazete, hak savunucularının yeniden düzenlenen yolcu planına karşı çıktığını yazıyor. Muhalifler, Avrupa Adalet Divanı'nın "detaylı koruma kuralları sağlanmadan kişisel bilgilerin geniş kapsamlı olarak toplanamayacağı" yönündeki kararını hatırlatıyor ve bu durumun kişisel gizliliği ihlal edeceğini savunuyor.
Ardından şu ifadelere yer veriliyor:
"Guardian'ın ulaştığı plan tasarısı, kendisini 'Avrupa iç işleri bakanları ile Sivil Haklar Komitesi arasında uygulanabilir bir anlaşma' olarak tanımlıyor. Planın Avrupa'ya gelen veya Avrupa'dan kalkan tüm uçuşlara uygulanması isteniyor. Söz konusu taslağın iki yıl önce Avrupa Parlamentosu'nda yer alan Sivil Haklar Komitesi'nin önüne geldiği ancak engellendiği belirtiliyor."
Haberde, İngiltere İç İşleri Bakanı Theresa May de dahil, Avrupalı iç işleri bakanlarının bu planı hayata geçirmek konusunda ısrarlı olduğu ifade ediliyor. İç işleri bakanlarının, Paris'teki "Je Suis Charlie" (Ben Charlie'yim) yürüyüşüne katıldıkları gün yabancı cihatçıların Avrupa'ya geri dönmesine yönelik bu terörle mücadele planına öncelik verdiği belirtiliyor. Bakanların da bu konuda Avrupa Parlamentosu'nun karşı duruşunu kırmaya karar verdiği kaydediliyor.
'Şüphelilere ve riskli uçuşlara odaklanılmalı'
Gazete, bakanların kaleme aldıkları ortak açıklamada "Avrupa yolcu isim kayıt sistemine geçilmesinin acil ve kritik olduğunu" ifade ettiklerini aktarıyor. Perşembe günü Riga'da buluşacak bakanların derhal adım atmayı planladığı bildiriliyor.
Revize edilen plana göre, verilerin korunmasına dair çok daha sıkı kurallar getiriliyor. Ancak hak savunucularının yine de "geniş kapsamlı veri toplanacağı ve depolanacağı" gerekçesiyle karşı çıktığı, ayrıca milyonlarca yolcunun kişisel verilerinin toplanmasının kabul edilemeyeceği yönündeki itirazlarına yer veriliyor.
Guardian'a konuşan Sivil Haklar Komitesi Başkan Yardımcısı Jan Philipp-Albrecht, "Komisyonun planı, Avrupa Parlamentosu'nun eleştirilerini ve Avrupa Adalet Divanı'nın 'herhangi bir risk veya şüpheye dayanmayan verilerin saklanması orantılı değildir' yönündeki kararını hor görüyor" dedi.
Albrecht bunun açıkça temel hakların ihlali olduğunu belirtti ve "Bunun yerine şüphelilere ve riskli uçuşlara odaklanmalıyız. Paris saldırısı, cihatçılarla savaşta geniş kapsamlı veri depolamasının bir faydası olmadığını ortaya koydu" şeklinde konuştu.
Haberde, AB'nin şimdiden ABD, Kanada ve Avustralya ile yolcu isim kayıtlarını, bu ülkeler ile AB arasındaki uçuşlarda paylaşma konusunda anlaştığı belirtiliyor. Böylece uçması yasak olan kişilerin uçağa alınmayacağı kaydediliyor. Ancak Türkiye de dahil, diğer ülkelerle AB arasında böyle bir anlaşma bulunmuyor.
'Rusya ile Ukrayna müzakere etmeli'
Independent gazetesinde yer alan "Şimdi diplomasiyi deneme zamanı" başlıklı yazıda, Ukrayna ve Rusya'nın birbirlerine ihtiyacı olduğu belirtiliyor ve iki ülkenin "barışı müzakere edebilecek kadar cesur olup olmadıkları" sorusu yöneltiliyor.
Yazıda şu ifadeler yer alıyor:
Batı Avrupa'nın bu köşesinde, kıtada bir savaş olduğu çok az hissediliyor. Ukrayna'da olanlar en fazla bir "çatışma" olarak görülüyor. Yanlış: Ukrayna'da çok çirkin bir uluslararası savaş sürüyor ve bu savaşta şimdiye kadar 5 bin kişi hayatını kaybetti. Eylül'de Minsk'te yapılan ateşkes umutları canlandırsa da, savaş her zamankinden daha şiddetli devam ediyor.
Şu konuda şüohe olmasın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in sürdürdüğü bu saldırgan savaş, Ukrayna'yı kuvvet kullanarak bölmeyi amaçlıyor. Putin, tüm mezarların sorumluluğunu taşıyor. Evet, Batı Rusya'ya cezai tedbirler uyguladı. Ama aynı zamanda savaşın şu anda ulaştığı yaygınlık ve yoğunluğa bakarsak; stratejik liman kenti Mariupol'da onlarca kişinin ölüyor,
Rus yanlısı muhaliflerin dün Donetsk'ten Luhansk'a doğru kuzeydoğuda ilerlediklerini ilan ediyor.
Ama bizim gibi savaş bölgesi dışında olanların bazı temel gerçeklikleri aklında tutması gerekiyor. Bu savaş, büyük bir nükleer gücün arka bahçesinde gerçekleşiyor. Ukrayna da yakın zamana kadar ana vatanın ayrılmaz bir parçasıydı.
Ukrayna'nın AB ve NATO'ya erişimi, soğuk savaş sonrası yaşanan son krizlerden biriydi ve Rusya'nın saygınlığını kırdı. Rusya soğuk savaş sonrası politikasında yaşanan her krizde biraz daha aşağılandı."
'Ukrayna'nın Rusya'ya ihtiyacı var'
"İdeal bir dünyada Ukrayna coğrafi tercihlerini yapmakta son derece özgür olabilmeli. Ama böyle bir dünyaya çok uzağız ve Kiev de biliyor ki, Ukrayna'nın Rusya ile ilişkisi, AB ile ilişkisinden çok daha maddi.
Arada Rusya'nın doğalgazı gibi hayati bir konu var. Ukrayna 2013'te Rusya'dan 27 milyar metreküp doğalgaz ithal etmişti. Bu rakam, AB'den alabileceği en iyi rakamın dahi iki katına tekabül ediyor.
Ayrıca Gazprom Ukrayna'dan geçiş hattı için milyarlarca Euro ödüyor. Rusya, Ukrayna'dan ithal ettiği diğer ürünlere de milyarlar harcıyor. Bunlara katma değer eklenmiş endüstriyel ürünler bulunuyor. Bu ürünler, Ukrayna'nın Batı'ya ihraç ettiği tahıl, metal ve diğer ürünlerden daha fazla önem taşıyor.
Bunların yanı sıra Rusya'da çalışan Ukrayna vatandaşlarının, Rusya'dan Ukrayna'ya gönderdiği milyarlarca Euro'luk para havalelerinin de dikkate alınması gerekiyor.
Bugün hala Rusya ile Ukrayna arasındaki sıkı bağların bir çoğu devam ediyor ve Ukrayna'nın kurtuluşu için hayati önem taşıyor.
Diğer bir ifadeyle, Ukrayna'nın Rusya'ya ihtiyacı var.
Hiçbir Batı ülkesi de Kiev'e askeri yardım göndermeyi düşünmediğinden, Kiev'in ordusunu savaşta yalnız bıraktığından, bu savaşı Ukrayna'nın kazanması mümkün görünmüyor.
Rusya büyük bir ülke ve kendi kuvvetlerini Ukrayna'nın içine yansıtmakta zorlanmıyor. Ukrayna ise küçük ve zayıf. Eğer bu savaş devam ederse, Ukrayna yenilecek.
Biz Batı'da dişlerimizi sıkmaya ve Rusya'ya ekonomik sıkıntılar vermeye devam edeceğiz. Ancak bu ekonomik tedbirler şimdiden bizi etkilemeye başladı ve Moskova'nın savaşmaya dair iştahında herhangi bir azalmaya yol açmadı.
Bu felaketi önlemenin tek yolu müzakerelere başlamak. Kolay olmayacak. Her gün savaş devam ettikçe, öfke artacak ve müzakereleri zorlaştıracak.
Ancak Putin ve Poroşenko'nun Minsk'teki tavrı, yüz yüze bir anlaşma yapabilme kapasitelerinin olduğunu gösteriyor.
Batı, hem Putin'in zalim politikalarına karşı tavrını açıkça ortaya koymalı hem de her türlü diplomatik görüşme ihtimalini değerlendirmeli ve iki başkanı müzakere masasına oturtmalı. Daha yaygın bir barışın sağlanması buna bağlı."