Türkiye, 27 Mayıs 1960'ı tarihin kara sayfalarına yazdı. İktidardan alınan ve idam edilen Menderes ve kurmayları unutulmadı. Bu dönemin zorluklarını dinledik.
Abone ol 27 Mayıs 1960... Demokrat Parti’nin 10 yıllık iktidarına silahla el konulduğu gün.Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu ipe götüren sürecin adı. Nice bakanları hapiste çürüten; hatta öldüren ‘kara dönem’. Onlardan biri de devrik Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri. Darbeden 18 ay sonra 49 yaşında cezaevinde kanser olup hayatını kaybetti. Kederden mi, işkenceden mi, hasretten mi? Bu soruya kimse cevap veremedi. Eşi Vasfiye İleri’ye göre hepsi de birer sebep sayılabilirdi ölümü için; hakaret görmüş, tekme yemişti. Kimini anılarından, kimini eşinin bakışlarından anlamıştı Vasfiye Hanım. Çünkü eşinin vasiyetlerinden biri şöyleydi: “Tekme izleri olan pantolonumu ne olur saklayın.”
Vasfiye İleri, bugün 93 yaşında ama hâlâ dinç ve dirayetli. Darbe zamanı henüz 19 yaşında olan evin büyük kızı Cahide Aksoy İleri en yakın destekçisi. Hatıralarını Zaman’la paylaşan İleri ailesinin Kocatepe’deki evinde hüzün ve umut bir arada yıllardır. ‘Nasıl olsa öbür tarafta kavuşacağız’ inancındaki anne İleri’nin gözlerindeki ışık hiç sönmemiş. ‘Her an kapıdan çıkıp geliverecek’ düşüncesi ayakta tutuyor onu. “Özlüyor musunuz?” sorusuna cevabı hazır: “Hiç aklımdan gitmiyor ki.” “Neler çekti, size anlattı mı?” deyince, Avrupa’nın adil yargılanmadığı hükmünü verdiği teröristbaşı Öcalan’ı hatırlatıyor. “Öcalan’a titizlik gösterenler bir de 27 Mayıs’ta bizim çektiklerimize baksın.” derken, gözleri ıslanıyor.
Tevfik Bey ve Vasfiye Hanım’ın tanışmaları görücü usulüyle olmuş. Uzaktan görüp birbirlerini beğeniyor; bir iki kaçamak görüşmenin ardından da evleniyorlar. Tevfik Bey’in eşine söylediği ilk söz, “İnşallah benimle evlendiğine pişman olmayacaksın. Ama benim ve senin büyük aşkı vatanımız olmalıdır.” ifadeleri oluyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mühendislik eğitimi görürken Milli Türk Talebe Birliği başkanlığı da yapan İleri’nin vatan sevgisini böyle anlatıyor Vasfiye Hanım. “Bu sözü söyleyen kişi nasıl olur da vatana kötülük yaptı diye müebbet hapse mahkum edilir?” diye de sormadan edemiyor.
İleri ailesi, darbeyi 27 Mayıs sabahı Sıhhiye’deki evlerinde, duydukları top sesleriyle öğreniyor. Pencereden Sıhhiye Meydanı’nı dolduran askerî birlikleri gören Tevfik İleri, “Arap memleketlerinde olan şeyler bizde oldu.” yorumunda bulununca, evdekiler neye maruz kaldıklarını anlıyor. Çok geçmeden kapıya dayanan bir cip Tevfik Bey’i alıyor. Gidiş o gidiş. “Akşama babamız geri gelir diye düşünmüştük.” diyor Cahide İleri ve devam ediyor: “Ama bir daha gelmedi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, apar topar götürülen babamıza doya doya sarılamadan aldılar ve aylar sonra babamın ölüsü geldi.”
27 Mayıs’ın ardından Tevfik İleri ve diğer Demokrat Partililer 17 Haziran’a kadar Harbiye’de tutuldu. Buradan Yassıada’ya nakilleri sırasında bile hakaretlere maruz kaldılar. Cahide İleri babasına ait bir hatırayı şu sözlerle naklediyor: “Babam ve arkadaşları adaya giderken gördükleri muamelelerin ancak çok hafifletilmiş şekilde anlatılabileceğini ifade etti. O sırada giymiş olduğu elbiseyi saklamamızı; çünkü üzerinde tekme izleri olduğunu bize söylemişti. Neler çektiğini daha fazla anlatma gereği duymamış, bunu söylemekle yetinmişti.”
Eşimi ziyaret edecek param yoktu
Her darbe mağduru gibi İleri ailesinin fertleri de bunalımlı günlerde ayakta durmak için büyük mücadeleler vermiş. Bir yandan Milli Birlik Komitesi’nin ‘devleti soydular’ suçlamasına maruz kalırken, öte yandan Vasfiye İleri eşini ziyaret edecek para bulamamış. Darbenin hemen ardından Harbiye’de tutuklu eşine mektup gönderen Vasfiye Hanım, “Yanına gelmeyi çok istediğim halde para bulamadığım için gelemiyorum.” demiş.
Darbeden sonra geçinme sıkıntısı baş gösterince evin bütün fertleri çalışma kararı almış. Ancak esas zorluk iş ararken yaşanmış. Cahide İleri, o günlerde yaşadıklarını şöyle aktarıyor: “17 yaşındaki kardeşim Ayşe ile evde daktilo kullanmayı öğrendik. Daha sonra bazı işyerlerine teklifte bulunduk. Birisi kabul ettiğini söyledi. Sevinçle ertesi gün aynı yere gittiğimizde soy ismimizden dolayı işe alamayacaklarını ifade ettiler.”
Uzun süre iş aradıktan sonra Hollanda Sefareti’nde işe başlayan Cahide İleri hem sevinmiş hem de üzülmüş: “Burada gazetelerde çıkan haberleri tercüme ediyordum. Babamların hakkında yalan yanlış her türlü yorum ve yazı çıkıyordu. Onları tercüme etmek zorunda kalıyordum.” Aynı sıralarda 15 yaşındaki küçük kardeş Cahit de kurye işine başlamış. Kardeşler, kazandıkları paraların bir kısmını Yassıada’ya göndermiş. Orada yenen her yemek için mahkumlardan para kesildiğinden kazançlarının önemli bir bölümü buraya gitmiş.
Tevfik İleri’nin Yassıada, Kayseri ve İmralı günlüğü
Millete yapılan hizmetler üç beş ahlaksızın sözüyle gölgelenemez. Cevap vermek hatta başkaları tarafından savunulmak imkanından mahrum kimselere hücum etmek ne kahramanlık...
Hava bugün de güneşsiz, rüzgarlı ve denizde fırtına var. Sabah kahvaltısında (........): “Elimin üzerinde sigara sönmemelidir.” dedi. Çok doğru.
Menderes’in asıldığı gün. Saat 14.00’te bir aydan beri hazırlanmış 75 çukurdan birisi doldu. Öyle yüksek sesle ‘Allah’ dedi ki koğuştan duyuldu. İnfazın akabinde birkaç dakika süren bir rahmet yağdı.
Cemal Gürsel bugün radyodan yaptığı konuşmada Harp Okulu’nun imhası tasavvurundan bahsediyor bizler için. Aman Yarabbi. Buna inanacak tek insan olabilir mi? Tüylerimiz diken diken oldu.
Celal Yardımcı yemeğe gelince sevindik ve ‘geçmiş olsun’ dedik. Nöbetçi, ‘konuşmak yasak’ diye ikaz etti.
Bağırsak hapımı intihar ederim diye almışlar. Şehit olmak dururken murt olarak gitmek ister miyim? Allah nasip etmişse şehitlik var hesapta.
Namazımı kıldım, hayırlısı ile bir an evvel yavrularıma kavuşturmasını Allah’ımdan niyaz ettim.
Başsavcı, başımızla oynamaktan hoşlanıyor; varsın oynasın, onun peşinde değiliz. Ama şerefimizle oynamasına müsaade etmeyeceğiz. Son nefesimizde dahi namuslu olduğumuzu iddia edeceğiz ve ispat edeceğiz.
İmralı’da önce idam cezası verilip sonra müebbet hapse çevrilen arkadaşlarımızla konuştum. İdamlık olanlar birer kişilik hücrelere, elleri kelepçeli olarak konulmuşlar. Bir yatağa oturtulmuşlar, kurbanlık koyun gibi elleri arkada, baş üzerlerine düşmüşler.
Bu sabah Rahman Suresi’ni okudum. Allah’ımızın hangi nimetlerini inkar edebiliriz ki. Şükürden aciz olduğumuzu bir kere daha itiraf ettim. Nankörlüğümüzden utandım. Af diledim.
Subay gazinosundan biri benim olduğum yöne doğru bağırıyor: ‘Peygamber muavini. Peygamber’in kurtarsın seni şimdi’ diye. Bana söylüyor zannettim duymazdan geldim; ama arkadaki Medeni Berk’e bağırıyormuş.
Mektuplara kırmızı kalemle müdahale
Tevfik İleri’den eşi ve kızına gelen ilk mektup 31 Mayıs tarihli. Daha sonra da sık sık mektup yazmaya özen göstermiş. Mektupların hemen hepsinde ‘sabır’ ve ‘umut’ var. Çekilen sıkıntıya rağmen ‘şükür’ de hiç eksik olmamış. Bütün Yassıada mektuplarında olduğu gibi bunlarda da ‘elli kelime’ sınırı bulunuyor. Gelen ve giden her mektup inceleniyor. Bazı kelimelerin üzerine çizik atılmış. Eski bakana ailesinden gelen mektuplarda yer alan ‘Sizinle onur duyuyoruz’ kelimelerinin üzerine kırmızı kalemle ‘soru işareti’ koymayı ihmal etmemiş Yassıada yönetimi.
Mektupları incelerken göze çarpan başka bir ‘kırmızı müdahale’ kitap gönderme talebiyle ilgili. Tevfik İleri, ailesinden kitap isteyince kızı Cahide çok sayıda kitap gönderiyor. Ancak ‘Kitapların hepsini incelememiz vakit alır. İncelemeden de kitapları veremeyeceğimiz için geri alın.’ deniliyor. Bunun üzerine kızının aklına kitapları ikişer ikişer gönderme formülü geliyor. Ve İleri’ye gönderilen mektupta parantez içinde, “Mektubu okuyan beyefendi acaba ikişer ikişer göndermemizi kabul eder mi?” diyerek dolaylı yoldan teklifte bulunuyor. Ancak mektubu inceleyenler bu sözlerin altını kırmızı kalemle çizip büyük harflerle ‘HAYIR ETMEYİZ’ yazıyor.
Eşini Yassıada’daki günleri boyunca sadece 20 dakika görebilen Vasfiye Hanım, ölmeden önceki son iki ay ise Ankara Hastanesi başhekiminin izniyle hep eşinin yanında bulunmuş. Ancak hiç konuşmamışlar acılı anları: “Ne o açabildi ne ben sorabildim. Sanki dokunulmaz bir konuydu. Her dakika o ayrı ızdıraptaydı, ben ayrı. Bir daha dile getirme lüzumunu görmedi. Belki üzmek istemedi beni. Tek dediği ‘Arkadaşlarım hücrede ben ise hastane yatağında da olsam burada rahat içindeyim. Onlar o halde iken burada olmak olmuyor. İnşallah iyi olurum da hücreme dönerim. Sana yine oradan mektuplar atarım.”
Doktorlar iğne yaparken ‘zehir olsun’ demiş
Vasfiye ve Cahide İleri’nin en çok merak ettiği, sağlık problemi olmayan bir insanın kısa zamanda nasıl tanınmaz hale geldiği. Birkaç ay içinde babasının 15 kilo verdiğini söyleyen Cahide Hanım, “Babamı ziyarete gittiğimde kendisini tanıyamamıştım.” ifadelerini kullanıyor. Eşi ve kızının anlattığına göre Yassıada’da çektiği acılar Tevfik İleri’yi ölüme sürüklemiş. Yassıada’nın ilk günlerinde doktorların çeşitli hastalıklara karşı aşı yaparkenki tutumları da oldukça üzmüş İleri ailesini: “Doktorlar Yassıada’da bulunanlara aşı vururken demişler ki; ‘zehir olsun’. Günlüklerinde cezaevindeki son günlerine doğru sürekli ateşlendiğine değinen Tevfik İleri, müebbet hapis kararının ardından Kayseri Cezaevi’ne götürüldü. Burada bir ay kaldıktan sonra ağırlaşınca önce Kayseri Devlet Hastanesi’ne, ardından Ankara’ya sevk edildi. İki ay tedavi gördü. Takvimler 31 Aralık 1961’i gösterdiğinde silahların gölgesindeki hasta yatağında çocukları ve eşiyle son kez buluştu. Aralarında geçen son diyaloğu kızı Cahide şöyle aktarıyor: “Doktor önce ameliyat gerektiğini söylemişti. Sonra bunun gereksiz olduğunu ifade ettiler. Babam bunun ne anlama geldiğini anladı ve sırtını döndü. Yarım saat geçmeden de son nefesini verdi.”
27 Mayısçının kızını 12 Eylülcüler işten çıkardı
Nusret Kocabey’in 1954 doğumlu kızı Hülya Kocabey, bugün matbaacılık işi ile uğraşıyor. 27 Mayıs’ın ardından Büyük Millet Meclisi Tabii Senatörler Grubu’nda sekreter olarak işe başlamış. 8 yıl bu görevi sürdürdükten sonra Meclis’te başka bir göreve atandı. Tarihin garip bir cilvesi 12 Eylül’de askerler yönetime el koyunca işten kovulmuş. Haritada yeri bile bulunmayan bir yere tayin edilen Hülya Hanım’ın tayin sebebi ise “el ve yüz hareketlerinin 12 Eylül harekatının ruhuna aykırı olması”. Bunun üzerine memurluktan istifa eden Kocabey, bugün matbaacılık ile uğraşıyor.
Süvari Alayı Siirt’e sürüldü
Nusret Kocabey’in başında bulunduğu 43. Süvari Alayı, ihtilalden bir yıl sonra Ankara’dan Siirt’e sürüldü. 27 Mayıs’tan sonra askeri istihbarata katılan Kocabey, Kuzey Iraklı Kürt lider Mesud Barzani ile resmi temaslarda bulunmuş. Genelkurmay eski Başkanı Doğan Güreş tarafından DYP’ye katılması için gelen teklifi kabul etmeyen Kocabey, beş yıl önce hayatını kaybetti.
Haber : Erdal Şen
Kaynak :