2023’ten önce ki eşik: “2013”
Ustalık dönemi, AK Parti açısından beklenenden daha zor geçiyor.
Gülen cemaatiyle yaşanan gizli restleşmenin artık daha gözle görülür hale dönüşmesi, Suriye politikasının kafalarda soru işaretleri yaratması, komşularla sıfır sorun siyasetinin kazaya uğraması, uzun süren davaların tartışmalara neden olması, artan şehit sayısı, Kürt sorununda açlık grevleriyle yeni bir noktaya gelinmesi, vaat edilen yeni anayasanın yapım sürecinin aksayarak gitmesi, 29 Ekim 2012 Cumhuriyet Bayramı’nda yaşananlar gibi daha listeye ekleyebileceğimiz pek çok konu ustalık dönemine damgasını vurmuş durumda.
Ama ustalık dönemine asıl damgasını vuran bu olaylar değil!
Çünkü AK Parti, geçtiğimiz iktidar dönemlerinde bu sorunlardan çok daha büyük ve karmaşık olanlarını atlatmasını bildi.
Burada daha önemli bir problem var ki o da; mevcut durum ve olgulara karşı AK Parti’nin göstermiş olduğu tepki ve reflekslerin değişmiş olmasıdır.
Yani AK Parti için en büyük sorun “AK Parti’nin kendisidir” şu anda.
AK parti iktidarları, önceki dönemlerde en hassas konularda bile birçok sorunu dinginlikle, sağduyulu adımlarla aşmayı başarmıştı. Ustalık döneminde ise kutuplaşarak, daha önce “alttan aldığı” her konuda gövde gösterisi yapar hale geldi.
Şimdiye kadar sabırla, uzlaşıyla anlaşmaya çalıştığı belirli çevrelere karşı açık açık kafa tutan ve “güç bizde artık” diyen bir görüntü vermeye başladı.
Belki de gücün doğasında olan bir duygudur bu. Sahip olduğunuz güç, bir süre sonra sizi yönlendirmeye ve ele geçirmeye başlar.
Mesela, Tayyip Erdoğan’ın egemen dili “kızarak ve bağırarak konuşmak oldu”.
Oysa on yıllık iktidarın verdiği dinginlik ve tecrübe ile “en sakin, en sağduyulu, en uzlaşmacı” olduğu süreci yaşayan bir başbakan olması gerekmiyor muydu?
Çünkü ustalığın özünde bu vardır. Bir acemi ya da çırak çabuk kızar sinirlenir, dengesiz tepkiler verir. Oysa usta, sükûnetle sorunlara yaklaşır.
Aslında genel çerçeveden bakınca; “hizmet üretimi” konusunda AK Parti’nin iktidara geldiği günden şu ana kadar, negatif yönde değişen bir şey yok. Çünkü AK Parti, “yoğun hizmet üretimi ve dinamizm” üzerine temellenmiş bir partidir. Bu hizmeti de, toplum tabanına yaymak ister. Böylece hizmet üretimini işlevsel hale getirerek “çevreyi merkeze taşımayı” hedefler. Örneğin, şu an bir önceki dönemden yarım kalan projeler hızla tamamlanıyor ve hatta üstüne yenileri ekleniyor.
Ama üretilen projelere rağmen, zaman zaman kullanılan kibirli ya da sert dil, hem yaşanan sorunları daha büyütür hale geliyor hem de yapılan hizmetlerin görünürlüğünü azaltıyor. Çünkü çoğu zaman, sorunun kendisinden çok AK Parti’nin soruna verdiği tepkileri tartışır hale geliyoruz.
Bundan dolayı 2013 yerel seçimlerine giderken, önümüzdeki aylarda Ak partinin çözmesi gereken sorunlar kadar kullandığı “çözüm dili ve yolunun” da iyileştirilmesi gerekecek.
Yoksa zamanla kendi tabanından da tepkiler almaya başlayacaktır.
Ama dildeki değişimin emarelerini önümüzdeki aylarda görebileceğimiz hala şüpheli.
Çünkü bu sefer başbakan Erdoğan, uzlaşma ile değil de kutuplaşarak, rakiplerini iyice karşısına alarak siyasetten netice almayı planlıyor. Bu durum ister istemez hem Kürt sorunu, hem de yeni anayasa sürecini oldukça etkileyecektir.
Bundan dolayı bu siyasetin neticesini görmek ve bundan sonrasının tahminlerini yapmak açısından en kritik eşik, 2013 yerel seçimleri olacaktır.
TRT İstanbul Radyo binası müze olsun!
Çok önemli ses sanatçılarının ve TRT çalışanlarının, evlerimize konuk olmalarını sağlayan bir yerdi TRT İstanbul Radyosu.
Sanat ve kültür dünyasını yeniden şekillendiren, ona can veren insanların içinden geçtiği TRT İstanbul Radyo binası satılmasın. Müze olarak kullanılsın.
Çünkü o atıl bir bina değil artık, bir dönemin kültür taşıyıcısı ve bir dönemin simgesi.