Olimpiyat adayı İstanbul, bugünlerde kitlesel gösterilere sert polis müdahalesiyle dünya gündeminde. Cüneyt Kazokoğlu, son olayların adaylığı nasıl etkileyeceğini değerlendiriyor.
Abone olUluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) başkanlığında son aylarını yaşayan Jacques Rogge, 2008 Olimpiyat oyunlarından önce Çin’in Tibet’teki gösterileri aşırı şiddet kullanarak bastırmasından sonra gelen eleştirilere “oyunları [Çin’e] vermek dikkatleri Çin’e çekti ve insan hakları konusunu dünyanın gündemine taşıdı. Tibet, oyunlar Çin’de düzenleniyor olmasa manşetlerde olmayacaktı” şeklinde yanıt vermişti.
İstanbul’da Gezi Parkı’nda doğan ve Türkiye’nin pek çok şehirde gördüğümüz protestoların dünyanın gündemine taşınması için olimpiyata ihtiyaç kalmadı; iki haftadır dünya basınının gözü Türkiye’nin üzerinde.
Türkiye'de protestolar 2 haftaya yaklaşırken İstanbul’un rakipleri Tokyo ve Madrid’de de ortalık süt liman değildi.
''Protestolar şehri'' (CNN) veya ''Avrupa’nın protesto başkenti'' (The Local) Madrid’in bu yıl Avrupa’da en fazla gösteri düzenlenen başkent olduğunun altını çizen manşetler. Madrid’deki gösteriler daha ziyade işsizlik ve ekonomik reformlara yönelikken, Tokyo’da geçtiğimiz hafta onbinlerce kişi hükümetin nükleer santralleri tekrar işletime sokmasını protesto etmek için toplanıyordu.
İstanbul ile bu şehirler arasındaki bariz fark protesto olup olmamasından ziyade devletin protestolara olan tepkisi oldu.
Ne Madrid, ne Tokyo’daki gösteriler şehirlerin 2020 adaylığı ile ilgili bir soru işareti yaratırken, adaylık komitesi, bir basın bildirisi yayınlayarak olimpiyat adaylığını pekiştirmek ve kararlılığın altını çizmek zorunda kaldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ise olayların İstanbul’un adaylığını olumsuz etkilemesinden duyduğu korkuyu dile getirdi.
Olimpiyat ve protesto birbirine yabancı olgular değil.
Son üç olimpiyatı hatırlayacak olursak: Atina 2004 yılında hem oyunlara yönelik hem de Irak savaşı odaklı protestolar ve patlayan bombalar ile manşetlerdeydi.
2008 oyunlarının ev sahibi Pekin’in adaylığı, insan hakları sorunu şemsiyesi altında toplayabileceğimiz sayısız protesto ve boykotlara maruz kalmış, oyunların başlamasından birkaç ay önce Tibet’teki gösterilerin şiddet kullanarak bastırılması büyük tepki toplamıştı.
2011 yılında, oyunların düzenlenmesine 1 yıldan az bir süre kala Londra 5 gün boyunca ciddi vandalizm suçlamaları da içeren protestolarla inledi. Atina, Pekin ve Londra olaysız geçen oyunlara ev sahipliği yaptılar.
Güvenlik riski
Ama bu olaylarla İstanbul arasında çok önemli bir fark var. Yukarıda saydığımız protestoların hepsi adaylıklar kesinleştikten çok sonra, oyunlardan kısa bir süre önce yaşandı. İstanbul ise henüz oyunları almış değil.
Mayıs 2012’de yayınlanan aday kentler değerlendirmesinde bazı adayların bulundukları coğrafya nedeniyle güvenlik riskine daha açık oldukları ve oyunların yıllar sonra düzenleneceği düşünülerek şehirlerin taşıdığı riskin sürekli olarak takip edilmesi gerektiği belirtiliyor.
Şunu belirtmek gerek; ''olimpizm'' kavramını betimleyen bütün süslü ifadelere rağmen olimpiyat olgusu politik bir kimlik taşımıyor. IOC, ısrarla politik bir organizasyon olmadığını vurguluyor.
2020 oyunlarının nerede düzenleneceğini IOC’nin oy kullanma hakkına sahip 101 üyesi belirleyecek. Bu oylarda demokrasi, insan hakları vb. unsurların olimpiyat oyunlarının ve müstakbel ev sahibinin imajı dışında etkili olduğunu söylemek, hele de oyunlara daha 7 yıl olduğu hesaba katıldığında, çok güç.
Nitekim geçtiğimiz günlerde gerek IOC başkanı Jacques Rogge, gerekse Eylül’de onun yerini almaya hazırlanan İsviçreli Dennis Oswald ve Alman Thomas Bach gösterilerin İstanbul’un adaylığına herhangi bir etkisi olmayacağının altını çizdiler.
'Polis yatıştırmaktan çok kışkırtıcı'
Fakat son günlerde yaşadığımız türden olaylar adaylık değerlendirmesindeki “güvenlik ve emniyet” kıstası söz konusu olduğunda önem kazanıyor. Bilhassa 1972 Münih’ten beri güvenlik konusu IOC’nin hassaslıkla üzerinde durduğu bir konu.
Olimpiyat düzenlenecek kentte asayişin sağlanması, güvenliği tehlikeye atıcı olayların, terör eylemi tehlikesinin olmaması, emniyeti sağlayıcı birimlerin eğitim, donanım ve beceri seviyeleri çok önemli.
Türkiye bu açıdan bakıldığında kağıt üzerinde hazır olsa da son olayların gösterdiği bir şey var: Başta polis olmak üzere devlet, toplumsal olaylara müdahalede soğukkanlı bir profesyonellikten uzak ve olayları yatıştırmaktan ziyade kışkırtıcı bir rol üstleniyor.
Dolayısıyla son günlerde yaşananlar ortaya 'şüyu vukuundan beter' olarak nitelendirebileceğimiz bir risk ortamı çıkarıyor. " 'Bir ufak park için' bunlar yaşanıyorsa, devasa bir kentsel dönüşüm projesi olarak nitelendirilebilecek olimpiyat için neler yaşanır?” sorusu akıllara geliyor.
Türkiye bir taraftan gerek uluslararası arenada ve gerek IOC tarafından “terör tehlikesi” olarak nitelendirilen Kürt sorununda dikkat çekici adımlar atarken, diğer yandan da nispeten ufak bir protestonun koca bir şehri, hatta şehirleri yangın yerine çevirebileceği bir ülke resmi çiziyor.
Buna bir de Türkiye’deki durumla alakası olmasa dahi, bulunduğumuz coğrafya itibariyle akla gelen 'İslam ve Arap baharı' çağrışımlarını da ekleyince ortaya güvenlik riski rakiplerine oranla daha yüksek bir ülke çıktığı şüphe götürmez.
Adana ve Mersin'de iki önemli test
Türkiye bu ay düzenlenecek olan 17. Akdeniz Oyunları ve FIFA U-20 Dünya Kupası’nda gözlerin üzerinde olduğu bir ülke olacak. Gösterilerin daha ne kadar süreceği, hükümetin tavrı ve oyunlar esnasında protestoların nasıl yönetildiği çok yakından izlenecek.
Nitekim Reuters haber ajansı bu sabah Uluslararası Akdeniz Oyunları Komitesi'nin Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'ne bir mektup yazarak Adana ve Mersin'deki durum hakkında daha detaylı bilgi ve güvenlik konusunda garanti istediğini haber verdi.
Aynı tedirginliğin U-20 Dünya Kupası için de gösterildiğini tahmin etmek zor değil, hele de kupanın İstanbul dahil 7 şehirde oynanacağı düşünüldüğünde.
Bu ay sonunda yayınlanacak olan IOC değerlendirme heyeti raporunda heyetin İstanbul’daki ziyaretinin sonuçları açıklanacağından bu konu yer almayacak. Fakat gösteriler, Temmuz başında Lozan’da aday kentlerin oy kullanacak olan IOC üyelerine sunum yaptığı sırada, enine boyuna tartışılacaktır.
İstanbul 2020 Olimpiyat Oyunları adaylık heyeti başkanı Hasan Arat’ın mütemadiyen yinelediği bir cümle var: “Geçmişte Türkiye oyunlara ‘gelişmekte olan bir ülke’ olarak aday oluyordu. Bu sefer Türkiye ‘gelişmiş’ bir ülke olarak aday.”
Fakat son olaylar gösterdi ki, Türkiye’nin "gelişmiş ülke” olmanın ne ifade ettiği konusunda ciddi şekilde kafa yormaya ihtiyacı var.