BIST 9.390
DOLAR 34,44
EURO 36,37
ALTIN 2.837,16
HABER /  GÜNCEL

2015'te bitkisel hayata geçiyoruz

Rakamlar gösteriyor ki ülkemizi 2015 yılında büyük bir et açığı bekliyor.Türkiye’nin sığır ve koyun eti üretimi, artan talep karşısında önemli oranda geriledi.

Abone ol

Pahalılığından yakınılan ve bu sebeple tüketimi her geçen gün azalan etin üretimi de maliyeti ve külfeti sebebiyle azalıyor. Küçük ölçekli üreticiler (köylüler) kazanamadıkları için hayvancılığı bırakıp şehre göçüyor. Ülkemizde et üreticisi kazanamıyor; çünkü kasaplık hayvan ve et pazarlamasında tüketicinin ödediği 100 birimlik tüketim fiyatının Fransa’da 57,1’i, Almanya’da 64,4’ü, İtalya’da 66,4’ü, Hollanda’da 74,7’si üreticinin eline geçerken ülkemizde bu oran yüzde 40-50 ile sınırlı. Türkiye’de, üreticinin eline geçen kısmının bile yüzde 80’i hayvan yemine gidiyor. Geri kalanı ise ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar az olduğu için hayvancılığı bırakanlar her geçen gün artıyor. Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) verilerine göre, Türkiye’nin sığır ve koyun eti üretimi, artan talep karşısında önemli oranda geriledi. Özellikle geçtiğimiz yıl (2004) sığır eti üretiminin talebi karşılama oranı yüzde 97,4’e gerileyerek sığır eti açığı oluştu. 2005 yılında sığır eti üretiminin yüzde 1’lik gerilemeyle 374 bin tona düşeceği, talebin ise yüzde 5,4’lük artışla 409 bin tona çıkacağı hesaplanıyor. Böyle giderse 2015 yılında Türkiye’de 170 bin ton civarında bir et açığı oluşacak. Koyun etinde de durum aynı. Rakamlar gösteriyor ki daha bu yıl koyun eti üretimi talebin sadece yüzde 76,8’ini karşılayabilecek. Gelişmiş ülkelerde tarım, özellikle hayvancılık stratejik sektörlerden birisi olarak görülüyor. Çünkü yeni neslin sağlıklı gelişimi için et ve süt ürünleri çok önemli. Pınar Süt Genel Müdürü Ergun Akyol, Amerika ve AB’de sütün neredeyse bedavaya dağıtıldığını söylüyor. Kapısını zorladığımız Avrupa Birliği’nin ise en çok önem verdiği konuların başında tarım ve hayvancılık geliyor. Akyol ve Vanet Genel Müdürü Kaya Tokmakçıoğlu, Türkiye’nin hayvancılıkta çok geride olduğunu ve Avrupa’daki küçük ölçekli üreticilerle karşılaştırıldığında Türkiye’deki işletmelerin yüzde 90’ının çağın gerisinde olduğunu söylüyorlar. Aytaç Genel Müdürü Murat Erdem de, Türkiye’de et üretiminin ancak yüzde 30-35’lik kısmının modern özel işletmelerde üretildiğini; kalan kısmının kayıtsız, ruhsatsız, kötü şartlarda insan sağlığı göz ardı edilerek mamul hale dönüştürülüp tüketime sunulduğunu söylüyor. Üretici ve sanayici de, bu durum göze alınınca AB üyeliğinin avantaj yerine hayvancılık için zarar olabileceğini düşünüyor. Hayvancılıkta yaşanan sorunun ana sebeplerinden birisi de 1980’lerden beri uygulanan liberal politikalar. Vanet Genel Müdürü Kaya Tokmakçıoğlu, dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde, stratejik öneme sahip olan hayvancılığın liberal politikalarla yönetilmediğine dikkat çekiyor. Tokmakçıoğlu bu ülkelerde devlet desteği ve denetimiyle hayvancılığın korunduğunu ve desteklendiğini anlatıyor. 25 yıl önce hayvancılık sektörüne girdiğini söyleyen Tokmakçıoğlu, bu süre içinde yapılan bilinçsiz politikalarla hayvancılığın bitme noktasına getirildiğini belirtiyor. Tokmakçıoğlu, her gelen yönetimle yeni bir hayvancılık politikasının hazırlandığını bir önceki yönetimin milyar dolarlar harcayarak başlattığı politikaları bir kenara bırakarak büyük zararlara uğranıldığını anlatıyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin geçen yıl hazırladığı raporda, yapılan yanlış uygulamaların hayvancılığın gerilemesine sebep olmanın yanında kaçakçılığa da fırsat doğurduğu yer alıyor. Zira hayvancılığı desteklemek adına AB ülkelerinde olduğu gibi konulan yüksek gümrük vergileri (yüzde 227,5) hayvan kaçakçılığına yol açtı. Geçtiğimiz yıllarda “Buffalo operasyonu” olarak gündeme gelen hayvan kaçakçılığı, canlı hayvan ve gıda maddesi olarak kaçak sokulan etler ve mezbahalarda denetim dışı kesilen hayvan kesimi olmak üzere üç koldan gerçekleşiyor. Doğu ve Güneydoğu sınırından canlı hayvan kaçakçılığı yapıldığı bilinen bir gerçek; ama nedense önü alınamıyor. Tarım Bakanı Sami Güçlü’nün bir konuşmasında verdiği rakamlara göre kaçak hayvancılığın ülkemize maliyeti 7 milyar dolar. Hayvancılık politikası sürekli değişiyor Geçtiğimiz hafta içinde Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü, yaptığı bir basın toplantısı ile hayvancılık için üreticilere teşvik primi verileceğini söyledi. Aslında mutat bir basın toplantısı olarak görülen bu bilgilendirme toplantısı Türkiye’nin önemli bir sorununu çözme adına atılan adımlardan bahsediyordu. Zira 1980 yılından beri her yönetimle birlikte değişen hayvancılık politikalarının yol açtığı başıboşluk ve hayvancılıkta izlenen liberallik, ekonomik sıkıntılar sektörü zora soktu. Fiyatların yüksekliğinden dolayı kârlı gibi gözükse de, üretimin zorluğu küçük ölçekli firmalar gibi büyük firmaları da çıkmaza soktu. Et ve süt sektöründe büyük firmalar var; ama bunlar profesyonellikten uzak ve küçük ölçekli üreticiler (köylüler) sebebiyle zorlanıyor. Avrupa’da bir tanker süt iki-üç üreticiden kolaylıkla sağlanabilirken ülkemizde, 5-6 köy gezilmesi gerekiyor. Bu süreçte sütün kalitesi de Avrupa standartlarında korunamıyor. Oysaki Türkiye’de kurulan dev süt fabrikaları Avrupa standartlarının bile üstünde. Et için de aynı şartlar geçerli; zira piyasadaki etin neredeyse yarısı kontrollü kesim. Geriye kalan yarısı ise kayıt dışı, üretim ile tüketim arasındaki açığı kapatan ise kaçak et. Kaliteli et ürünlerini pahalı olduğu için satamadıklarından yakınan Vanet Genel Müdürü Kaya Tokmakçıoğlu, çareyi piyasadan çekilmekte bulmuş. Zira, “Kimse 16 milyon verip sucuk almaz. Piyasada 3 milyona bile sucuk satılıyor. 3 milyona kim sucuk üretiyorsa bunda mutlaka bir sahtekarlık vardır.” diyor. Küçük üreticiyi bilgilendirmek ve teknolojik donanımlarını artırmak gerektiğini söyleyen Aytaç Genel Müdürü Murat Erdem, “Sanayici ve üreticiyi devletin teknolojik ve bilinçlilik açısından eşit seviyeye getirmesi gerekiyor ya da yasal düzenlemelerle sanayicinin kendi üreticisini eğitmesine imkan verilmesi gerekiyor.” diyor. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü de et ve süt sektöründe yaşanan bu sıkıntıları çözmek adına bütçeden destek için daha yüksek miktarda ödenek ayırdıklarını belirtiyor. Kayıtlı üretimi artırmaya yönelik önlemler aldıklarını ve üreticiyi bilinçlendirme çalışmalarına girdiklerini anlatıyor. Ama üretici ve sanayiciler de her yönetimle birlikte değişen ve sonu gelmeyen hayvancılık politikalarından bıktıklarını söylüyor. Böyle giderse yiyecek et bulamayacağız Ataları hayvancılıkla geçinen bir toplumuz; ama şimdilerde dünyanın en pahalı ve kalitesiz etini tüketiyoruz. AB’de kilosu 2 Euro olan karkas etin fiyatı ülkemizde 4,5 Euro. 2001 krizinden önce ülkemizde kişi başına 22 kg olan et tüketimi şimdi 12 kg’a düştü, oysa bu rakam AB’de 75 kg, ABD’de 125 kg. Tüketimin azalmasının yanında üretim de azalıyor. Bu yıl üretim talebin ancak yüzde 90’ını karşılayabilecek. Böyle giderse 2015 yılında Türkiye’de 170 bin ton civarında sığır eti açığı oluşacak. Üretici ise maliyeti ve külfeti fazla olduğu için hayvancılığı bırakıyor. Kaynak: zaman.com.tr