BIST 9.368
DOLAR 34,60
EURO 36,22
ALTIN 2.984,27

20 Milyondan Fazla İnsanı Açlıktan Öldüren Bilimci ve Teorisi

Bir Demagogun Dünya Tarımına Yıkıcı Etkisinin İbretlik Öyküsü

Nikolai Vavilov (1887-1943), genetik çalışan hemen herkesin yakından bildiği bir Sovyet bilim insanı. Besin olarak kullanılan kültür bitkilerinin her birinin beli bir coğrafyada ıslah edildiği ve yabani hallerinin hala doğada bu bölgelerde bulunduğu tezini ortaya atan isim. Buğday için bereketli hilal, mısır için Orta Amerika, pirinç için Çin-Hind alt bölgesini ilk defa o önerdi.  Bitkilerin daha fazla verim vermesi için doğada yaşayan yabani çeşitlerin toplanması ve kullanılmasını salık verdi ve dünyanın neredeyse her bölgesini gezerek tohum örnekleri topladı, kullandı. Devasa bir sistem ve ekip oluşturdu. Yaşadığı dönemde dünyada besin kıtlığı yaygın, gıda güvenliği önemli bir sorun idi. Bir taraftan genetik diğer taraftan bitki bilimlerinde üretilen bilgiler sayesinde gelecek nesillerin gıda güvenliğinin nasıl sağlanacağı, çabanın nereye yoğunlaştırılacağı konusunda öncü fikirlere sahipti. Bu çabalar sayesinde Sovyet coğrafyasında gıda üretiminde artışlar görülmeye başlamıştı.

Ne var ki madalyonun bir de diğer tarafı vardı. Totaliter sistemlerde takdirden ziyade kıskançlık ve ihtiras yaygındır. Dönemin mutlak lideri Stalin’in kulak hizasında konuşan ve güvenini kazanmış bir başka bilimci vardı. O dönem yükselen batı karşıtı havayı iyi kullanan bir demagog: Trofim Lysenko. Şimdilerde yaygın olarak kullandığımız kifayetsiz muhteris tabiri için bir caps yapılacaksa Lysenko’nun 1935 yılında Kremlin’de Stalin’in önünde konuşurken çekilen o fotoğrafı bu iş için biçilmiş kaftan. Lysenko, iki kanaldan birden ilerliyordu. Öncelikle kendi biyografik geçmişini günün politik şartlarına göre çok iyi kullanıyordu. Köylü kökenliydi, yani taşralıydı. Oysa Vavilov ve dönemin diğer seçkin Sovyet bilim adamlarının çoğu şehirli hatta bir kısmı aristokrat kökenli idi. Köylülüğün ve işçiliğin övüldüğü bir politik atmosferde lakabı fakirliğin ve açlığın sembolü olarak çıplak elli bilim adamı idi.  Biyografisinden dolayı bir idol olarak medya tarafından sürekli öne çıkarılıyordu. Ancak en büyük silahı, kestirme yoldan az kaynakla hızlıca ilerleme/tarımsal üretim olarak özetlenecek bilimsel teorisi idi. Bunun için kullandığı yöntem ise çok tanıdık: Taşra esnafı numarası. Kendi malını övmek yerine muarızın malını kötülemek. Kendi döneminde giderek parlayan genetik biliminde ilk zamanlar yoğun olarak kullanılan test hayvanı sirke sinekleriydi (Drosophila). Bundan dolayı genetikçileri “sinek seviciler” diye aşağılıyordu. Genetik bilimini ise batının ürettiği safsatalar olarak nitelendirip neredeyse tamamıyla reddediyordu.  Lysenko’nun bitkiler ile ilgili teorisi medya figürleri ve sosyal bilimciler tarafından sosyolojiye de hızlıca uyarlandı. Sovyet ideolojisinin bu coğrafyada yaşayanlar tarafından benimsendikten sonra çocuklarına da aktarılacağına dair bir teori olarak da pazarlanır olmuştu.

Sovyet hinterlandı ve coğrafyası oldukça soğuktu ve kışa dayanıklı bitkiler besin için hayati öneme sahipti. Vavilov ve diğer genetikçiler, bitkileri ıslah ederek yani genetik bilimini kullanarak bu hedefe varılacağını öngörüyorlardı. Hatta bu yıllarda ıslah matematize edilmiş ve tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktaydı. Gelişme yavaştı ancak başarının sağlanacağı yöntemdi. Lysenko’nun ortaya attığı teori ise Con Ahmet’in Devir Daim makinesi ve Erke Dönergeci ile benzeşiyordu. Mantık basitti. Tohumlar araziye ekilmeden evvel soğuğa maruz bırakılınca hem kendileri hem de sonraki nesilleri otomatikman soğuğa dirençli hale geliyorlardı. Hatta bunu sözüm ona bilimsel deneylerle de ortaya koyuyordu. Saçma sapan teorisini uydurulmuş ve çarpıtılmış verilerle destekleyince de şöhreti her gün artıyordu. Artık batı medeniyetinin bilimi ve teorisine karşın doğu bloğunun da kendi teorisi olmuştu. Teori Stalin’e cazip geldi. Lysenko apar topar tarımsal araştırmaların yürütüldüğü Lenin Enstitüsünün başına getirildi. Kısa sürede Kremlinin gücünü arkasına alan Lysenko, Sovyet akademisini biçmeye başladı.  Birçok akademisyen atıldı, sürüldü, işkenceden geçirildi ve ortadan kayboldu. Yıllar sonra değeri takdir edilen Vavilov ise 11 ay boyunca sorgulandı ve işkence gördü. Suçlama batı ajanlığıydı. Suçlamaların temelinde ise tohum toplamak için dünyanın birçok bölgesine yaptığı seyahatler ile batılı bilim insanlarıyla yaptığı yazışmalar vardı. Vavilov daha sonra suçlandı ve çalışma kampına mahkûm edildi. Dünya gıda güvenliğine bu kadar katkı sunmuş bu bilim insanı, politik/ideolojik mengenenin akademiyi rehin aldığı bir vasatta ironik bir şekilde açlıktan ve hastalıktan öldü. Lysenko ise ününü bir süre daha sürdürdü. Lysenko’nun teorisi ancak Sovyet çiftçilerine normal tohumlar yerine gıda sorununu çözeceği iddia edilen Lysenko tohumları dağıtılıp ekilince gerçek bir teste tabi tutuldu. Birkaç yıl boyunca Sibirya kışında bile canlı kalacağı iddia edilen bu sahte tohumlar ekildi ve sonuç hüsrandı. Büyük çoğunluğu çimlenmeyen bu tohumlar gün yüzü bile göremedi. Bu yüzden tüm Sovyet coğrafyasında açlık ve kıtlık baş gösterdi. Milyonlarca insan açlıktan öldü.

İşin daha trajik tarafı Sovyet medyasında teorileri pompalanan Lysenko’nun ünü Çin’e de ulaşmıştı. Çinli bir akademik grup Mao tarafından bu çalışmalara yönlendirildi. Gecikmemek ve topluma ümit pompalamak adına Sovyetler ile eş zamanlı olarak bu tohumlar, geleneksel tohumların yerine Çin köylüsüne de ektirildi ve benzeri bir trajedi de Çin’de yaşandı. Çinde yaşanan dram ile ilgili en derli toplu kaynak olan Jasper Baker’ın Hungry Ghosts (Aç Hayaletler) kitabı, hem açlıktan ölenlerin sayılarının ve kıtlığın dünyanın gerisinden nasıl saklandığını hem de bir demagogun sebep olduğu insani trajedinin boyutlarını bütün soğukluğuyla gözler önüne sermektedir.  Hesaplanan toplam rakam ise 20 milyonun üzerinde... 

Asıl sorulacak soru ise şu: Zamanın neredeyse tüm aklı başında akademisyenleri tarafından deli saçması olarak görülen zırvalar hangi politik atmosfer ve ortamda büyük bir bilimsel teori olarak kabul gördü? Ayrıca nasıl oldu da gıda güvenliği gibi oldukça önemli bir hususta hiçbir teste tabi tutulmamış yöntemler bu kadar kolay uygulandı?

Bunlara elbette çok farklı cevaplar verilebilir. Bana göre sebeplerin ilki ideolojik körlüktü. Nitekim Lysenkoizm, Sovyetlerin kendini temellendirdiği batı karşıtı pozisyonun bilimsel altyapısı olarak kabul gördü ve resmi ideoloji olarak pazarlandı. Gerek Sovyet akademisinde gerekse batı akademilerinde J. Haldane gibi bir kısım sosyalist/komünist genetikçiler, yaşanan saçmalığın farkında olsalar bile sadece ideolojik olarak Sovyetleri veya Stalin’i eleştirmemek adına Lysenkoizme destek oldular. 1935-48 aralığında devam eden bu saçmalığı günün şartlarında bile anlamak mümkün değilken halen ülkemizde kendini Sosyalist Genetikçi olarak adlandıranlar tarafından savunulması bu ideolojik körlüğün boyutları açısından önemli bir referans.       

Emeğin değerine inanmamış toplumlarda kolay yoldan varlık sahibi olma isteği de bu kabülde önemli bir faktör idi. Emeğin değerine inanmama, bireysel bazda olduğu gibi kitlesel bazda da olabilir. Genetik bilimi ve ıslah mekanizmasının yaklaşık 100 yıllık süreçte dünyadaki besin üretme kapasitesi ile bitki ve hayvan ırklarında yeni bölgelere adaptasyon becerisine katkısı ortadadır. Ancak 100 yılda kaydedilecek ilerlemeyi bir kış mevsiminde elde edileceğine inanma, üretim ve çalışma dışında kestirmeden zenginleşme isteği ve hayalinin tezahürüdür. Ancak aklı başında herkes ittifak eder ki cazip de olsa sonu hemen her zaman hüsranla biter bu tür hayalperestliklerin. Kişilerde var olan ihtiras toplumun genelinde ve toplumu yönetenlerde de varsa durum daha tehlikeli olabilmektedir. Oysa devam eden bilimsel çalışmalara fırsat tanınmış olsaydı, Rusya’nın daha şimdilerde başardığı ihtiyaç fazlası tahıl üretimi 50 yıl önce sağlanabilirdi. Nitelikli insan gücü, bilimsel çalışma ahlakı, üretmeye dayalı idare mantalitesi ve uzun vadeli planlama başarı için yegane yoldur.  

Herkesi ajan, her an ihanet etmeye hazır bireyler olarak görme eğilimi ve atmosferi Lysenkoizmin yükselişi için bir diğer sebepti bana göre. Çünkü makul ve nitelikli bilim insanlarının büyük çoğunluğu ajan suçlamasıyla yerinden edilmiş ve söylemleri değersizleştirilmişti. Böylesi atmosfer hem akademiyi hem de toplumu baskı altına alır ve fikri açıdan çölleştirir.

En nihai tahlilde elinde sihirli bir formülle sorunu bir anda çözeceğini iddia edenlerin bizi ikna etmeleri için önerdikleri formül kolaylaştıkça daha fazla delil talep etmeliyiz.  Bu şekilde hem bireysel hem de toplumsal olarak kandırılmanın önüne geçebiliriz.