Kim Jong-il'in ölümü ardından Kore yarımadasını bekleyenler, Türkiye ve Fransa arasında 'kan davası', Irak'ta canlanan mezhep gerilimi endişeleri, Suudi Prens'in Twitter hissedarlığı.
Abone olKuzey Kore lideri Kim Jong-il'in ani ölüm haberi ardından gözyaşları içindeki Kuzey Korelilerin fotoğrafları belli başlı tüm İngiliz gazetelerinin sayfalarını kaplıyor.
Pek çok gazete, Kuzey Kore'nin nükleer programını geliştirirken milyonlarca vatandaşının açlıktan ölümüne, siyasi tutuklamalara, baskıya dikkat çekiyor.
Doğumunda gökyüzünde iki yıldız ve bir gökkuşağı belirdiğinden, 3 haftalıkken yürüdüğü, 8 haftalıkken konuştuğu, hamburgeri onun bulduğu gibi iddialara, Kim Jong-il ve babası hakkındaki öyküler uzun uzadıya anlatılıyor.
Dış dünyayı tanımayan ve Kim ailesinin lider kültü altında yetişen halkın yasının muhtemelen samimi olduğu hükmü ağırlık kazanıyor.
Financial Times, Kim Jong-il'in hezeyanlar içinde bir lider olmadığının altını çiziyor; gerilimi tırmandırmaya yönelik zekice politikalarla tavizler kopardığını kaydediyor.
Independent, "nükleer silahlı, dünyanın en büyük dördüncü ordusuna sahip, eski düşmanlıklar konusunda saplantılı olan Kuzey Kore, 1980'den bu yana dünyadaki değişimleri özelikle de Güney'de yaşananları kavramış değil." diyerek şöyle devam ediyor:
"Ülkeyi bu dönemde yönetmiş olan Kim için söylenebilecek en iyi sözler belki de Profesör Charles Armstrong'unkiler: 'Belki Kim Jong-il kötü, ama daha beteri de olabilirdi'."
Times, 1994'ten bu yana "dünyanın tek komünist hanedanı" dediği Kuzey Kore'yi yöneten Kim'in ülkesine zehirli bir miras bıraktığını söylüyor. Nükleer silahlara sahip devletin geleceği konusunda soru işaretleri olduğunu belirtiyor.
"Kan ağla yoksul ülke" başlıklı başyazıda, Kim Jong-il tarihin en cani despotlarından biri olarak olarak niteleniyor; geride sınırlarına hapsedilmiş yoksul ve yıkılmış bir halk bıraktığını savunuyor.
Gazeteye göre, "Kore yarımadasında barış için ve istikrar için en güçlü umut, Çin'in Kuzey Korenin yeni liderleri üzerindeki nüfuzunu kullanması olur. Bir halkın uzun ve kıyameti andıran bu kabustan sıyrılmasının başka bir yolu yok."
ABD ve Çin'in rolü
Guardian'da yazan Çin uzmanı Isabel Hilton, Kuzey Kore'nin uluslararası siyasette başlıca kozunun, nükleer olanaklarını öne çıkarıp ABD ve Çin'i istikrarsızlık ile tehdit etmek olduğunu belirtiyor.
Ülkenin başlıca müttefiki olagelen Çin'in basınında 'bu ilişkiden bizim çıkarımız ne?' sorusunun giderek çok sorulduğunu kaydeden Hilton, Pekin yönetiminin faturaları öderken Kuzey Kore'yi yavaş yavaş ekonomik reforma yönlendirmek dışında pek bir seçeneği olmadığını kaydediyor.
Financial Times, Kim Jong-il'in ölümünün tam da ABD ile uranyum zenginleştirmenin durması karşılığında gıda yardımı yapılmasına ilişkin görüşmelerin sürdüğü bir döneme rastladığına dikkat çekiyor.
Gazetede yazan Geoff Dyer, bu noktada ABD ve Çin arasında uzun yıllardır kurulamayan diyalog kanallarının açılıp işbirliğine gidilmesinin önemine dikkat çekmiş.
Independent da aynı kanıda; Jonathan Fenby, belirsizlikten Çin'in de kaygı duyduğunu, özellikle birleşik ve ABD'ye yakın bir Kore istemediğini kaydediyor. Batılı diplomatlara Çin'in endişelerini giderip işbirliği sağlama çağrısı yapıyor.
'Büyük halef' ve gelecek senaryoları
Kuzey Kore'de yönetimi şimdi yirmili yaşlarını süren oğlu Kim Jong-un'un devralması bekleniyor.
Tüm gazeteler, bu göreve 15 yıl kadar hazırlanan babasının aksine, Büyük Halef olarak nitelenen oğlu Kim Jong-un'un hazırlık sürecinin sadece 2-3 yıl önce başladığına dikkat çekiyor. Bu yükü kaldırıp kaldıramayacağını sorguluyor.
Financial Times Kuzey Kore'nin bir esrar perdesi gerisinde olduğuna ve yönetim yapıları hakkında aslında kimsenin çok fazla bilgisi olmadığına dikkat çekerken, gazetede yazan Stratejik Araştırmalar Merkezi CSIS'ten Victor Cha, henüz yeni yönetime yaklaşmamayı salık veriyor.
Cha, "genç oğul ile temas kurmak onun Amerikan aleyhtarı generallerle dolu sistem içinde dışlanmasına yol açabilir" diyor ve bir süre beklemeyi öneriyor.
Daily Telegraph, Kuzey Kore'nin dün gece bir kısa menzilli füze denemesi yapmasını, "askeri gücün devletin diğer tüm unsurlarının önünde olmaya devam edeceğini gösterdiğini" kaydediyor.
Gazete başyazısında da "Eğer -ki bu büyük bir eğer- oğul Kim Çin'i örnek alıp radikal ekonomik bir değişime yönelirse, önce ülkesinin reform konusundaki kurumsallaşmış direnişini kırması gerekecek. Lider kültüne bağlılık ise genelde makul bir tartışmaya girilmesinin önüne geçer" diyor.
Financial Times, Kim Jong-un'un elinde fazla bir esneklik olanağı olmadığını, halası ve halasının eşinin de son yıllarda üst düzey görevlere getirildiğini hatırlatarak, şimdi yönetimi ele almak için bir iç mücadele yaşanabileceği görüşlerine yer veriyor.
Times, "şimdi ne olacak?" sorusuna altı senaryo ile yanıt veriyor.
Bunların nispeten en hafifi olan "bekleme süreci" senaryosu, ülke siyasetinin hiç bir gelişme olmayan bir buzul çağına gireceğini, rakip siyasetçilerin birbirlerini tartsalar da iktidarda pay için hamle yapmayacağını öngörüyor.
Bunu 'iktidar mücadelesi'; 'Çin'in danışmanlar göndermek suretiyle Pyognyang'da hakimiyet kuracağı yeni bir yönetim', 'sorunsuz bir şekilde üçüncü nesil yönetime geçiş' ve işlerin bildik şekilde devamı; ve Kim Jong-un liderliğinde 'reform ve yeniden doğuş' senaryoları izliyor...
Gazeteye göre "kabus senaryosu" ise yönetim içinde rakip hizipler oluşması, sertlik yanlısı generallerin ülkenin bütünlüğünü korumak için Güney Kore'ye saldırması, ABD'nin devreye girmesi, çıkacak savaşta milyonlarca mültecinin sınırları geçip Güney Kore'de de istikrarı sarsması olur...
Financial Times da benzer bir kaygıya yer verirken, ülkenin içeriden çökmesi halinde, ABD, Çin ve Japonya'yı içine çekebilecek bir yıpratma savaşından korkulduğuna dikkat çekiyor.
Türkiye ve Fransa arasında kan davası mı?
Times'ın dış haber sayfalarında yer alan manşetlerden biri "Türkiye Fransa'ya karşı kan davası başlatma tehdidinde bulunuyor".
Fransa'nın "Ermeni soykırımını inkar etmeyi cezalandırma" amaçlı yasa girişimini ele alan yazıda, "Türkiye ve Fransa şimdi birbirlerini 20. yüzyılın en korkunç katliamlarının arkasında olmakla suçluyor" deniliyor.
Katliam suçlamalarını reddeden Türkiye'nin buna karşılık Fransa'nın Ruanda ve Cezayir'deki olaylarda rolünün gündeme getirdiği kaydediliyor.
2006 yılında benzer bir teklifin parlamentonun alt kanadından geçtiğini ancak Türkiye'nin baskısı ardından gündemden düştüğünü hatırlatan Times, Başbakan Erdoğan'ın Sarkozy'yi geri adım atmaya zorlamak için elinden geleni yaptığını kaydediyor.
"Yetkililer yasanın iki ülke arasında yılda 11,6 milyon euro'yu bulan ticarete darbe vurabileceğini ve Fransız şirketlerinin büyüyen Türk ekonomisine erişimini sınırlayabileceğini söylerken, Paris'i asıl kaygılandıran Türkiye'nin Fransa'nın imajını lekeleme tehditleri" diyor Times...
Irak'ta mezhep gerginliği kaygıları
Daily Telegraph, Irak'ta mezhep mücadelesinin kızışması kaygılarına dikkat çekiyor.
Gazeteye göre Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi'nin bir süreliğine tutuklanması ve Sünni başbakan yardımcısı Salih el Mutlak hakkında güvensizlik oyu istenmesi, Amerikan askerleri ülkeden ayrılalı sadece saatler olmuşken Başbakan Nuri el Maliki'nin Sünni rakiplerini devre dışı bırakma çabası ve ülkenin hassas mezhep uzlaşmasını allak bullak etme riski yaratıyor.
Haşimi, Mutlak ve bir diğer Sünni siyasetçinin evleri önüne tanklar konuşlandırıldığını yazan Daily Telegraph'a göre , bu adımlar Sünniler açısından, "Şiiler mutlak denetimi ele geçirmeye çalışacak" kaygısını yaratıyor. Gerilim ardından Irak'ın en büyük Sünni grubu kabine çalışmalarını boykot etme kararı aldı.
Financial Times'ta yazan Gideon Rachman da Irak'ta dokuz yıllık savaş ardından gelinen noktayı tartışıyor.
ABD Başkanı Obama seçim kampanyası sırasında Irak'taki "aptalca savaşı bitireceğini" vadetmişti. Yazının başlığı da bundan hareketle "Irak'ta aptalca bir savaşa veda".
"Yeni Irak, İran'ın uydusundan ibaret olmayacak.... Ancak daha ABD çekilmemişken bile, batılı gözlemciler için Maliki hükümetinin Tahran'ı Washington'dan daha fazla cankulağıyla dinlediği açıktı" diyor Rachman.
Bu durumun en önemli göstergesinin Irak'ın Arap Birliği'nin Suriye'ye yaptırım kararında çekinser kalması olduğunu söyleyen Rachman, İran'ın hala Suriye'nin yakın bir müttefiki olduğunu hatırlatıyor; ve şöyle devam ediyor:
"Amerikalılar Irak'tan çekilirken, ABD ve güçlenen İran arasında çatışma riski artıyor. Esad rejiminin devrilmesi, İran hükümetine darbe indirebilir. Ama bu Suriye'nin de çökmesine ve önce komşularını, ardından Amerika'yı içine çekecek bir bölgesel savaşa yol açabilir. Obama Irak'ta aptalca savaş dediği savaşı noktaladı. ABD'nin son derece istikrarsızlaşmış bir Orta Doğu'da yeni savaşların içine çekilmemeyi başarması içinse itidal ve şans gerekli."
AB ve euro krizi
Guardian, Avrupa Merkez Bankası'nın euro krizinin tüm dünyaya yayılabileceği uyarısına yer veriyor; ancak İngiltere'nin Avrupa ülkelerinin oluşturduğu yeni bir IMF fon havuzuna katkı yapmayı reddettiğini kaydediyor.
Times, İngiltere Merkez Bankası'nın piyasalar direktörü Paul Fisher'ın günümüzde mali piyasalarda durumun 2008'deki kriz öncesinden daha tehlikeli olduğu sözlerine yer veriyor.
Fisher'a göre, durum bazı açılardan 2008'deki kadar kötü değil, ama hükümetlerin elindeki çözüm olanakları ve menavra alanı sıınrlı olduğu için daha tehlikeli.
Daily Telegraph, İngiltere'nin önde gelen işadamlarının, hükümeti Avrupa ile ilişkiler konusunda uyardığına dikkat çekiyor.
"Ülkenin en başarılı 20 servet üreticisi" olarak nitelenen işadamları; yazdıkları açık mektupta hükümetin Avrupa'nın merkezinde yer alması tek pazarı korumak için hayati önemde diyor.
İngiltere'de üç milyon kişinin işlerinin Avrupa'ya ihracata bağlı olduğu vurgulanıyor ve İngiltere'nin AB karar mekanizmalarının dışında kalmaması isteniyor.
Mektuba imza koyanlar arasında Nomura, Royal Dutch Shell, BT, Eurostar gibi şirketlerin yöneticileri ile Avrupa konusunda üst düzeyde görevler almış bürokratlar var.
Financial Times ise tüm dünyanın Avrupa'nın büyümesine ihtiyacı olduğunu söyleyerek, kıtayı kurtarmanın ekonomisi fazla veren tüm ülkelere düştüğünü kaydediyor.
Ölümcül grip virüsü geliştirildi
Independent, bilimadamlarının ölümcül bir grip virüsü geliştirdiğini ilk sayfasından duyuruyor.
Habere göre, Hollanda'da bir üniversiytede yapılan araştırmada H5N1 kuş gribi virüsünün kolayca bulaşan ve milyonlarca kişiyi öldürebilecek bir türü geliştirildi.
1996'dan bu yana 600 kişinin ölümüne yol açan virüs, ölümcül olmasına rağmen ancak kuşlara dokunulması yani direkt temas ile bulaşıyordu. Şimdi ise sağlanan mutasyon sonucu, virüs hapşırma öksürme gibi şekillerde de kolayca yayılabiliyor.
Bu araştırmanın aslında tedavi geliştirilmesini sağlamak için başlaıdğını belirten Independent edinilen sonuçların hükümetleri kaygılandırdığını ve özellikle Amerikalı yetkililerin, bu bilginin terör amacıyla kullanılmasını engellemek için araştırmanın yayınlanmasını engellemeye çalıştığını kaydediyor.
Zira kötü niyetli grupların araştırmayı kullanarak virüsü mutasyona uğrayıp yaymasından endişe ediliyor.
Bazı uzmanlarsa, bu gibi araştırmaların sadece askeri laboratuvarlarda yapılmasını savunuyor.
Suudi Prens Twitter'a ortak oldu
Bir Suudi Prensi'nin Twitter'ın hissedarı olması da tüm gazetelerde yer bulan bir haber.
Guardian, "Arap dünyasının en zengini" diye tanıttığı Prens El Velid bin Tallal'ın Twitter'ın 300 milyon dolarlık hissesini satın aldığını belirtiyor. Bu hisselerin yüzde 4'üne yakın bir oran.
Guardian, "bu yatırımın zamanlaması, Twitter'ın Orta Doğu genelinde Arap eylemcilerin örgütlenip baskıcı rejimlere karşı seslerini duyurmasında oynadığı rol nedeniyle şüpheyle karşılandı. Pek çok Arap kullanıcı, satın almanın Twitter'ın stratejisine olumsuz etki etmesi kaygılarını dile getirdi." diyor.
Gazete şirketin yöneticilerinden birinin ise, yatırımın 'siyasi değil stratejik' olduğu açıklamasını aktarıyor.
Suudi Kralı'nın yeğenlerinden olan Prens, medya devi News Corporation'un Murdoch'lardan sonraki en büyük hissedarı.
Guardian Prensin ayrıca Şark-ül Evsat gazetesini basan şirketin yüzde 30 hissesine sahip olduğunu, El Cezire'ye rakip olacak yeni bir Arapça haber kanalı kurmayı planladığını, başörtüsü kullanmayan eşi Prenses Emira'nın kadın hakları konusunda faal olduğunu ve Twitter sayfasının 83 bin takipçisi bulunduğunu belirtiyor.
Guardian, Prens'in Arap baharı sırasındaki açıklamalarında siyasi katılım, adil seçim ve istihdam yaratılması çağrıları yaptığını hatırlatıyor.
Murdoch ailesi ile yakın ilişkilerine rağmen, etik kurallara yaptığı vurgunun, şirketin İngiltere'deki en üst düzey yöneticilerinden Rebekah Brooks'un telekulak skandalı nedeniyle istifasını tetiklemiş olabileceğini de ekliyor.