BIST 9.743
DOLAR 35,18
EURO 36,82
ALTIN 2.978,80
HABER /  GÜNCEL

'1996 ölüm orucunda ilk ölüm 60. günde oldu'

Açlık grevlerinde 59. gün biterken, Rengin Arslan, 1996 yılında 69 gün ölüm orucu eylemi yapan TAYAD’ın aktif üyelerinden Mehmet Gürel ile eylem sürecini ve eylemin çeşitli aşamalarında neler yaşadıklarını konuştu.

Abone ol

Mehmet Gürel, 1995’in Temuz'unda yasadışı örgüt üyesi olma suçlamasıyla tutuklanmış. 12,5 yıl ceza almış. 1986 yılında kurulan Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) içinde o günden bu yana faaliyet gösteren Gürel, 17 yılını, aralıklarla hapishane geçirmiş.

Bayrampaşa Cezaevi’nde ölüm orucuna girdiğinde 50 yaşında olan Gürel, 1996 yılının ölüm orucu eylemindeki taleplerini şöyle anlatıyor:

“İlk talebimiz o dönem yeniden açılan Eskişehir Cezaevi’ndeki yeni uygulamanın sonlanmasıydı. Bu yeni uygulama 1995’in sonlarına başladı. Hücre tipi bir cezaeviydi. F tiplerine geçişin bir aşaması olarak değerlendirdiğimiz bir cezaeviydi. Tek ve üç-beş kişinin hücrelerde kaldığı bir cezaevi olarak planlandı ve uygulama başladı. Tecride uygun yapılmıştı.”

Tecridin insan üzerinde pek çok işkenceden daha büyük ve kalıcı etkiler yarattığını söyleyen Gürel, “işkencelerin izleri tedavi edilir, bir hafta, on gün sonra geçer ama tecridin yaraları çok uzun sürüyor ve insanların üzerindeki etkisi hem psikolojik, hem fiziksel olarak çok büyük,” diyor.

Diğer talepleri ise, kendilerini ziyarete gelen ailelerinin, ziyaret sonrasında gözaltına alınmaması ve doktorlarla görüşmelerine cezaevinden kimsenin girmemesi, “hasta-doktor mahremiyetinin sağlanması” olmuş.

'50. günden sonra su içememeye başladık'

Mehmet Gürel ölüm orucu sürecinde yaşadıklarını anlatırken, “45 gün açlık grevi yaptık. Çay, ıhlamur, şekerli su ve şeker alıyorduk. 45 günden sonra ölüm orucuna başlayınca sadece şekerli su almaya başladık. 50. günlerden sonra şekerli su da alamamaya başladık. Çünkü ne alsak çıkarıyorduk. Bu sefer arkadaşlar damlalıklarla ağzımıza akıtıyorlardı. Onu da yutamıyorduk. En sonunda buz yapmayı keşfettiler. İçinde biraz şeker olan suyu buz yaptılar ve onları emmeye başladık,” diyor.

Gürel, cezaevi yönetiminin ölüm orucu yapan kişilere karşı kötü bir muamelesinin veya müdahale çabasının olmadığını ekliyor.

İlk hafta sadece baş ağrısı yaşadığını ve zorlandığını söyleyen Gürel, bundan sonra açlığa alıştıklarını söylüyor. 52. günden itibaren yürümekte zorluk çektiği belirtiyor.

60. günde ilk ölümün yaşandığı eylemde, ölen eylemci için cezaevinde düzenlenen törene iki arkadaşının kolları arasında zorlukla ayakta durarak katıldığını hatırlıyor. Ondan sonraki günlerde ölen eylemciler için yapılan törenlere katılamadığını, ayağa kalkacak gücünün kalmadığını anlatıyor.

'34. günde bilincini kaybedenler oldu'

Ölüm orucuna katılan eylemcilerin geneli açısından durumun benzer olup olmadığını sorusuna, Mehmet Gürel, “Ben farklıydım biraz,” yanıtını veriyor ve ekliyor:

“Eylemin 34-35. günlerinde zorlanmaya başlayanlar oldu. Hatta 34. günde bilincini yitiren bile oldu. ‘Ben niye ölmedim’ diye düşündüm sonradan. Ben Adanalı toprak ağası zengin bir aileden geliyorum. Çocukluktan beri çok iyi beslendim. İyi bakıldım. Zaten mücadeleye de 40’ımdan sonra başladım. O bakımdan daha sağlıklıydım. Diğer arkadaşlar daha küçük yaşlardan itibaren daha zor koşullarda yaşadılar. Beslenemediler.”

Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Prof. Mehmet Bekaroğlu’nun çözüm için arabuluculuk yaptığı ölüm orucu sonlandığında, 12 kişi hayatını kaybetmişti.

Bunların birini özellikle hatırlıyor Gürel...

“Arkadaşlarımızdan biri, arabulucu heyet geldiği zaman, onlarla konuştuğumuz sırada, onların önünde öldü.”

Taleplerinin kabul edilmesiyle ölüm orucunu bitiren eylemciler, 69 gün içerisinde B1 vitamini almadıklarını, böyle bir vitamin almaları gerektiğini geç öğrendiklerini söylüyor. Bu nedenle Mehmet Gürel’de, Türkçede “organik akıl hastalığı” olarak anılan Wernicke-Korsakoff hastalığı bulunuyor.

Ölüm orucunu bitirmelerinin ardından kaldırıldıkları Çapa Tıp Fakültesi’nde çok iyi bakıldıklarını vurgulayan Gürel, “Doktorlar ölen beyin hücrelerinin yerine gelemeyeceğini ama varolanları sürekli aktif tutmam gerektiğini söylediler. ‘İnsanların içinde ol, bulmaca çöz, sinemaya git,’ dediler. Eskiye kıyasla büyük beyinsel hasarım var. Yön tayinini çok iyi yapamıyorum ama kötü durumda değilim.” diyor.

Daha sonra yeniden hüküm giyen Mehmet Gürel, Wernicke-Korsakoff hastalığı nedeniyle hapishane koşullarında yaşamasının mümkün olmadığı yönündeki doktor raporuyla tahliye edilmiş ve daha sonraki kontrollerde durumun değişmemesi nedeniyle, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in imzasının bulunduğu af ile serbest bırakılmış.