1923 Cumhuriyeti bir “Truman Show” mu?
Şimdi Türkiye’de yaşayan tüm vatandaşlar da aynı Truman şaşkınlığını yaşıyor.Hayatları boyunca öğrendikleriyle yakın zamanlarda duydukları inanılmaz bir tezat oluşturuyor.
Nevruz’da barış döneminin fiilen başlaması üzerine, hep beraber tarihi günlere tanıklık ediyoruz.
Bu süreç içerisinde sadece Kürt sorununun çözümüne doğru yol alınmıyor,
Yaratılan yeni siyasal ortam ile birlikte günümüz Türkiye’sini oluşturan tüm tarihi, kültürel, sosyolojik öğeler de yeni baştan masaya yatırılıp akıl süzgecinden geçiriliyor.
Öyle ki, 19. yy Osmanlı Tanzimat dönemi ve sonrası yaşanan tartışmalara geri dönmüş gibiyiz. Gazetelerde, TV ekranlarında yeni Yusuf Akçuralar, Prens Sabahattinler, Ahmet Feritler, Şerafettin Mağmumiler dile geliyor. Bir tek başlarında fesleri ve bıyıkları eksik. Konuşulanlar yüzyıl öncesinin paralel bir evreni gibi.
“Türk egemenliği mi, Kürtlere daha fazla özgürlük mü/özerklik mi, İslam harcıyla kaynaşan bir neo-ümmetçilik mi?” gibi daha yüzlerce soru ve öneri ortalıkta dolanıyor.
Yaşananların en kısa özeti ise;
Barış süreciyle birlikte Türkiye; doğduğu, büyüdüğü şartlarla büyük bir yüzleşme içerisinde ve kendini arıyor. Ezberlerine, tabularına, öğretilmiş tüm gerçekliklerine karşı bir sorgulama içerisinde. Hem sormaya korkuyor hem de aldığı cevaplar karşısında şaşırıyor.
Başrollerini Jim Carrey’nin oynadığı 98 yapımı bir Peter Weir filmi olan “The Truman Show”u hatırlarsanız. Filmde Truman karakteri, kendisi için özel olarak tasarlanmış bir adada mutlulukla yaşayan bir adamdı. Ta ki, doğumundan otuzlu yaşlarına kadar bütün hayatının tasarlanmış bir çevre ve toplumsallaşmadan oluştuğunu öğrenene kadar...
Çünkü içinde bulunduğu ada, her tarafı kameralarla çevrilmiş, izleyicilere “doğumundan itibaren bir insanın neler yaşadığını günlük olarak anlatan” bir TV şovuydu. Ailesi ve arkadaşları tiyatro oyuncusu, toplumsal değerleri – ahlak öğretileri ise tamamen bir uydurmaydı. Yani yaşamı boyunca edindiği tüm ezberler ve gerçekler sadece bir tasarıydı.
***
Şimdi Türkiye’de yaşayan tüm vatandaşlar da aynı Truman şaşkınlığını yaşıyor.
Yani, hayatları boyunca öğrendikleriyle yakın zamanlarda duydukları inanılmaz bir tezat oluşturuyor.
Yıllar boyunca terörist denilen adam barış kahramanı ilan ediliyor.
Okullarda, evlerde “En büyük sensin, ceddin gibi Türk oğlu Türksün.” diye büyütülen çocuklara “En az senin kadar büyük bir Kürt halkı da var.” deniliyor.
“Malazgirt’e 1071’de girdin, Anadolu yalnız senindir ve helalindir.” öğretilerinden, “O Anadolu’yu şimdi diğer halklarla eşit bir biçimde paylaşmalısın.” diye dikta ediliyor.
Yıllarca “Kürtlüğü inkâr eden politakalar izleyen devlet”, Kürtlere şimdi “Sen de etnik kültürün ve tarihinle bir değersin.” diyor.
Yani hem Kürtler hem de Türkler bu yeni tartışmaların içerisinde şaşkınlık yaşıyor.
The Truman Şov şaşkınlığı…
***
Anlayacağınız,
Ulus inşası politikaları, 1950 sonrası “kalkınma iktisadı” felsefesi, kesilmiş veya bölünmüş demokrasi süreçleriyle geçirilmiş cumhuriyet yıllarının eseri olan bir vatandaş tipinden yepyeni bir kimlik inşasına geçilen bir tartışmanın tam da ortasındayız.
Bundan ötürü bir yandan çok önemli tarihçiler ve siyasetçiler Türk milletine çağrı metinleri oluştururken diğer yandan akil adam oluşturma (seçme) savaşları yaşanıyor.
Yani Türkiye kendi gerçekliklerini arıyor.
Tabular ülkesinde, tüm tabularla bir bir yüzleşiliyor.
Sonuç olarak;
Ya Truman’ın filmde yaptığı gibi gerçekleri öğrendikten sonra
adadan kaçmanın yollarını arayacağız ya da her şeyi kabullenip bu
şova devam edeceğiz.
http://www.facebook.com/selcukbymz
http://www.twitter.com/slckbymz