BIST 9.640
DOLAR 34,64
EURO 36,59
ALTIN 2.936,22

1821’in mektubu ile bugüne bakmak!

İMF kefenini yırtıp üzerinden atan, gelişen, büyüyen, çevresinde olan bitenlere karşı sessiz kalmayan, operasyon merkezi haline dönüştürülmek istenmesine müsaade etmeyen, bir ülke gerçeği var..

Tarihte;

Öyle anlamlı belgeler..
Öyle anlamlı mektuplar..
Öyle yaşanmış anılar var ki..
Bunlar bugün bile 'DERS' olarak karşımıza çıkıyor diye düşünüyorum.

Çünkü çok şey anlatıyorlar..

Bakın size bence eskimeyen bir mektuptan bahsedeceğim..
Osmanlı Devleti’nde Rus sefiri olarak uzun seneler çalışan General İgnatiyef’in hatıralarını anlatan bir kitapta yer almış son derece anlamlı ve önemli bir mektup..

İbret verici!

En ucuz, en uydulaştırılmış ve bütün bunlardan önemlisi en uslandırılmış bir Türkiye yok artık..

Sultan İkinci Mahmud Han zamanında, Fener Patrikhanesi’nin kapısında asılarak idam edilen, Rum isyanının baş planlayıcısı Patrik Gregorios’un (1237 -m.1821) Rus Çarı Aleksandr’a yazdığı mektup..

Bugünler için de çok şey anlatır..

Ders gibi..
1821’deki o mektubun 2015'in Türkiye’sinde bir daha okunması gerekir.

Çünkü bu büyük milletin genlerini iyi biliyorlar..
Bakın ne diyor o ibret verici mektupta Gregorios..

***

“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak gayr-i mümkündür.
Çünkü Türkler, Müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır.
Gayet mağrurdurlar ve izzet-i iman sahibidirler.
Bu hasletleri, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin kuvvetinden, padişahlarına (devlet adamlarına, kumandanlarına, büyüklerine) olan itaat duygularından gelmektedir.
Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk-u idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar.
Gayet kanaatkârdırlar.
Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da ananelerine olan bağlılıklarından, ahlâklarının sağlamlıklarından gelmektedir.
Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi rabıtalarını (bağlarını) kesr etmek (parçalamak), dini metanetlerini (sağlamlığını) zaafa uğratmak (zayıflatmak) icap eder.
Bunun da en kısa yolu, ananat-i milliye (millî geleneklerine) ve maneviyelerine uymayan harici fikirler ve hareketlere alıştırmaktır.
Maneviyatları sarsıldığı gün, Türklerin kendilerinden şeklen çok kudretli kalabalık ve zahiren hâkim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddî vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir.

Bugün ülke olarak büyürken, gelişirken, geleceğe umutla bakarken bu gibi ibret verici tarihi mektuplardan alacağımız dersler yok mudur?

Bu sebeple Osmanlı Devleti’ni tasfiye için mücerred olarak harp meydanlarındaki zaferler kafi değildir. Hatta sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vekarını tahrik edeceğinden, hakikatlerine nüfus edebileceklerine sebep olabilir.
Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden, bünyelerindeki tahribi tamamlamaktır.”

***
Evet, Patrik Gregorios’un mektubu bu ifadelerle dolu.

Çökertme tespitlerine bir bakın..
Şimdi soralım..
1821’de yazılan bu mektup çok eskilerde mi kalmıştır?

Tarihin derinliklerinde kaybolup gitmiş midir?

Artık hiçbir önemi yok mudur?

Bugün ülke olarak büyürken, gelişirken, geleceğe umutla bakarken bu gibi ibret verici tarihi mektuplardan alacağımız dersler yok mudur?

Cevabı nettir..

Vardır..
Tarihin hangi dönemi olursa olsun bu devlet, bu millet istenilenleri yapmadığı  yani uydulaştırılmayı istemediği zaman  her zaman hedef  olmuştur!

Güçlü ve bağımsız olması hiç istenmemiştir..

Ayağına hep pranga vurulmaya çalışılmıştır..

Hep muhtaç halde elde tutulmak istenmiştir.

Ne zaman ayağa kalkmaya çalışılmışsa hep aşağı çekilmiştir..

Tarihimizde  acı örnekleri vardır..

Bu ülkenin, bu milletin üzerine çok tezgahlar kurulmuştur..

Osmanlı’nın yıkılışı, vatan topraklarının işgali, Anadolu’ya hapsedilişimiz,  milli ve manevi değerlerimizin erozyona uğratılması hep o mektupların bir  parçası değil miydi?

Borçlandırılarak 1 cente muhtaç bir ülke konumuna düşürülmedik mi? İMF’nin kapıkulu haline getirilmedik mi?

Sonra üzerimize biçilen kefeni yırtıp atıp  Anadolu’da küllerimizden yeniden doğan da biz olduk...

Ama hiç bitmedi oyunlar, operasyonlar..

Demokrasimiz sürekli  sekteye uğratıldı..

Borçlandırılarak 1 cente muhtaç bir ülke konumuna düşürülmedik mi?

İMF’nin kapıkulu haline getirilmedik mi?

Haklı davalarımızda bile bağımlılık nedeni ile sesimiz çıkaramayan olmadık mı?

Batının, ABD’nin ağzının içine bakar olmadık mı?

Neden?

Çünkü yazılan senaryoların figüranı haline getirildik.

***

Ama bugün Türkiye eski Türkiye değil..

Uyanış var!..

İMF kefenini yırtıp üzerinden atan, gelişen, büyüyen, çevresinde olan bitenlere karşı sessiz kalmayan, operasyon merkezi haline dönüştürülmek istenmesine müsaade etmeyen, bir ülke gerçeği var..

Ve..

İtaat duygusunu kıramayacakları, manevi bağlarını koparamayacakları, dini duyguların sağlamlılığı nı zaafa uğratamayacakları, millî ve manevi geleneklerine uymayan harici fikirler ve hareketlere alıştıramayacakları  olan bitenleri çok iyi analiz eden bir millet var..

Türkiye aslına rücu ediyor..

1821’deki o  ibret verici mektupların bugün de geçerli olduğunu düşünerek dersini iyi çalışmak zorunda olduğunu bilen  bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerçeği var..

En ucuz, en uydulaştırılmış ve bütün bunlardan önemlisi en uslandırılmış bir Türkiye yok artık..

Son yaşanan gelişmelere böyle bakmak gerek..

***

Rusya’nın haksız olduğu uçak düşürülme  olayı sonrası  sürekli tehditkar şekilde  ‘Türkiye özür dilesin’ dayatmasını Türkiye ile bütün siyasi ve ekonomik ilişkileri kesme noktasına kadar getirmesi  karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ’Özür dilemesi gereken bir yer varsa oda Rusya’dır’ resti  çekmesi o alıştıkları uydulaştırılmış, uslandırılmış bir Türkiye olmadığını belgeliyor!.

Rusya onun şokunu yaşıyor aslında!..

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  Suriye ile ilgili görüş farklılığı olan ülkelere karşı özel bir husumetleri olmadığını belirtirken uyarı anlamında  söylediği şu sözlerin anlamı büyüktür..
"Egemenlik haklarımızla ilgili hassasiyetimizden en küçük bir taviz vermemizi de kimse bizden beklemesin. Bu millet aç kalır, açıkta kalır ama asla istiklalinden vazgeçmez. Sokollu Mehmet Paşa, İnebahtı Savaşı ile ilgili, 'Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, sizse İnebahtı'nda bizim sakalımızı traş ettiniz' diyor. Kesilen kol yerine gelmez ama kesilen sakal daha gür olarak yeniden çıkar. Türkiye, bugün de kendisine dost olanlara kazandıran, husumet besleyenlere kaybettiren bir konumdadır’

Türkiye’nin  duruşunu ve ne demek istediğini bundan iyi anlatacak örnek  sözler olabilir mi?

Bakın ünlü Alman düşünür Wolfgang Van Goethe’nın güzel bir sözü vardır..

Der ki:

‘Devletin en büyük ihtiyacı, cesur bir bakıştır’

İşte Türkiye’nin karşısında kim olursa olsun  bugün cesur bir bakışı var!