17 Aralık'tan bir gün önce bakın neler yaşanmış!
Operasyonun düğmesine basılan ilin Emniyet Müdürü'ne bir telefon geliyor. Telefondaki sesin sahibi tanıdık biri... Lafı hiç dolandırmadan tüyler ürperten o sözleri söylüyor:
Dünkü yazımda 7 Şubat MİT krizinin hiç bilinmeyen birkaç
ayrıntısını anlatmıştım. Kimileri yaşananlara inanmamış, senaryo
demiş.
"Yahu anlattıkların filmlerde bile olmaz" diyenler
de var. Onlara göre Adnan Menderes ve dava arkadaşlarının asılması
da, Özal'ın zehirlenerek ortadan kaldırılması da, Erbakan'ın
postmodern darbe ile, Ecevit'in ekonomik darbe ile koltuktan
indirilmesi de birer dizi filmden ibaret zaten...
Neyse...
Dün yazımı, "Yarın da 17 ve 25 Aralık operasyonlarının hiç
bilinmeyenlerini anlatacağım" diyerek noktalamıştım.
Başlayalım o halde... Ama başlamadan birkez daha söylemekte yarar
görüyorum. Bahsini ettiğim bilgi ve belgelerin tamamı devletin
elinde var! Yani "tapecilerin tapeleri" istihbarat
birimlerinin elinde ve bunlar yeri ve zamanı gelince ortaya
çıkacak!
****
Tarih 16 Aralık 2013!
Operasyonun düğmesine basılan ilin Emniyet Müdürü'ne bir telefon
geliyor. Telefondaki sesin sahibi tanıdık biri... Lafı hiç
dolandırmadan tüyler ürperten o sözleri söylüyor:
"Yarın sabah Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı tarihe
karışacak. Yargı ve polis gerekli bütün hazırlıkları yaptı.
Telefonunu kapat ve kaybol, git!"
Duyduklarına inanamıyor müdür! "Siz çıldırmışsınız! Bunu
yapacağımı, bu söylediklerinize izin vereceğimi nasıl
düşünürsünüz?" diyor hiddetle!..
Karşısındaki kişi oldukça sakin bir şekilde sözlerine devam
ediyor:
"Ailenden birinin kimlerle neler yaşadığı bilgisi ve
görüntüleri sadece sana gelmedi. O görüntü ve bilgiler bizim
elimizde de mevcut. Sen dirensen de bu operasyon yapılacak.
Türkiye'de bir devir kapanıyor. O devrin suçlularından biri olarak
cezalandırılmak istemiyor ve kızın yüzünden insan içine çıkamayacak
hale gelmek istemiyorsan bugün mesai saatinden sonra telefonunu
kapat ve kaybol git!"
O konuşmadan 11 buçuk saat sonra operasyon başlıyor. Bakan
çocukları, Halkbank Genel Müdürü, Rıza Zarrab, Ali Ağaoğlu ve Fatih
Belediye Başkanı'nın evleri ardı ardına eşzamanlı operasyonlarla
basılıyor.
Kabinede operasyondan ilk haberdar olan İçişleri Bakanı Muammer
Güler. Oğlu Barış Güler'in kendisini arayıp, "Baba polisler
evi bastı ne yapayım?" demesi üzerine hemen İstanbul
Emniyet Müdürü'nü arıyor ancak hiçbir telefon numarasından ulaşmayı
başaramıyor!
O gün İstanbul Emniyet Müdürü'ne 17 saat boyunca hiç kimse
ulaşamıyor. Vali Hüseyin Mutlu, köşe bucak müdürü arıyor ama o da
bir türlü ulaşamıyor!
Operasyonun detayları hakkında sabah saatlerinde bilgi sahibi olan
Erdoğan operasyona operasyonla cevap veriyor:
"Müdür'ü derhal görevden alın. Yarın sabaha kadar görevinin
başındaymış gibi bulunsun. Hiçbir şeye müdahil etmeyin. Selami
Altınok'u İstanbul'a getirin!"
Operasyonların devam edeceğini bilen Erdoğan'ın ikinci hamlesi ise
operasyonlara çifte denetim getirmek oldu. Bir önceki operasyonu
Başsavcı'dan gizleyerek yapan savcı ve polislerin Emniyet Müdürü ve
Başsavcı'nın onayı olmadan yeni bir operasyon yapmasının önüne
geçildi.
Şimdi diyeceksiniz ki, "Bu operasyonları yaparak Erdoğan'ı
nasıl devireceklerdi?"
Anlatayım...
17 Aralık operasyonu daha başlamadan, 4 bakanla ilgili fezlekeler
hazırlanmıştı. Plan şöyle işleyecekti:
Fezlekeler jet hızıyla Meclis'e gönderilecek, Erdoğan yolsuzlukla
adı anılan bakanları derhal bakanlık görevinden alarak partiden
ihraç edecek, Meclis de bu bakanların dokunulmazlıklarını
kaldıracaktı. Bu bakanlardan bazıları, harcandıklarını düşündükleri
için tıpkı Erdoğan Bayraktar gibi "Ben talimatları
Başbakan'dan aldım" diyecekti.
Operasyon bu kez Erdoğan'a uzanacak ve bir fezleke de Erdoğan için
Meclis'e gönderilecekti. "Madem bakanları harcadın, sen de
istifa et" diye baskı altına alınan Erdoğan koltuğu
bırakmak zorunda kalacaktı.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Erdoğan bakanları koruyarak
yargının kendisini alaşağı etme girişiminin önüne geçti.
İşler sarpa sarınca bu kez 25 Aralık operasyonu için düğmeye
basıldı. Muammer Akkaş, Bilal Erdoğan başta olmak üzere pek çok
işadamı hakkında yakalama kararı çıkardı.
Operasyon için bütün hazırlıklar tamamlındı. Hatta operasyon
başlamadan birkaç saat önce paralel yapıya bağlı gazete ve
televizyonlarda, "Bilal Erdoğan için yakalama kararı
çıkartıldı. TCDD Genel Müdürü gözaltına alındı" şeklinde
haberler yer almaya başladı.
Ancak Cumhuriyet Başsavcısı, "Bu operasyona izin
vermiyorum" diye rest çekince oynanmak istenen oyun
deşifre oldu. 25 Aralık gecesi Başsavcı'nın kesin emrine rağmen
operasyonun devam edeceği bilgisi gelince Bilal Erdoğan özel bir
ekip tarafından Erdoğan'ın yanına alındı.
7 Şubat MİT krizinde Hakan Fidan'ı evine operasyon yapmak için
gelen paralelci polislere, "Vur emri var. Yaklaşan buradan
canlı çıkamaz" diyerek engel olan özel harekat timleri
birkez daha sahne aldı o gece...
Beklendiği gibi oldu...
Bir süre sonra Başbakan Erdoğan'ın konutunun etrafı polis kaynamaya
başladı. Hedefleri, içerideki Bilal Erdoğan'ı almaktı. Ancak
karşılarında, İçişleri Bakanlığı'ndan gelen, "Erdoğan'ın
konutuna yaklaşan kim olursa olsun vurun!" talimatını
uygulamaya hazır özel harekatçıları bulunca tıpış tıpış geri dönmek
zorunda kaldılar.
"Vay bee" dediğinizi duyar gibiyim ama, bitmedi.
Şeytanın aklına gelmeyen oyunu henüz anlatmadım.
O gece Erdoğan'ın evini saran polislere bir talimat daha
verilmişti. Talimatı alan bazı polislerin, "Meslek hayatıma
mal olsa bile bunu yaparım" çığlığı emniyet korudorlarında
yankılandı.
O talimat şöyleydi:
"Bilal Erdoğan'la beraber, terör örgütü PKK ile herhangi
bir yasal dayanak olmaksızın pazarlık yapan-yaptıran Başbakan'ın
koluna kelepçe takarak konutundan çıkarın!"
Tam bir çıldırmışlık, tam bir akıl tutulması yani...
Anlayacağınız, Erdoğan'ın bu yapıya taktığı
"Haşhaşi" sözü boşuna değil...