Financial Times yazarı David Gardner'a göre, Erdoğan Araplar için de Türkiye için de çok değerli bir marka.
Abone olFinancial Times, Kaddafi'nin devrilmesinden sonra Trablus'u ziyaret eden ilk liderler olan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İngiltere Başbakanı David Cameron'un büyük coşkuyla karşılandığını aktarıyor.
Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Jeffrey Feltman'ın Çarşamba günü Trablus'u ziyaret ettiğini, İran'ın da Trablus büyükelçisini tekrar Libya'ya yollama kararı aldığını hatırlatan gazete, bugün de Başbakan Erdoğan'ın başkente olacağını belirtiyor ve şöyle diyor:
"Türk lider bir işadamları heyetiyle geliyor. Kaddafi döneminde Libya'da büyük yatırımlar yapan Türk şirketleri buradaki çıkarlarını muhafaza etmek istiyorlar. Adının açıklanmasını istemeyen bir Fransız yetkili bu ziyareti gösteriş olarak niteledi ve 'Fransa ile Türkiye çok farklı. Biz canımızı ortaya koyduk' dedi."
'Selahattin'den sonra... '
Financial Times yazarı David Gardner, "Erdoğan Araplar ve Batı için çok değerli bir marka" diyor. Yazıda özetle şu görüşlere yer veriliyor:
"Arap uyanışında despot liderlerini deviren Mısır, Tunus ve Libya zafer turunu sürdüren Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Arap dünyasındaki en popüler siyasetçi olma unvanını hak ediyor. Bazıları, Erdoğan'ın, 1187'de Kudüs'ü Haçlılardan geri alan Mezopatamyalı Kürt hükümdar Selahattin'den bu yana Arapların en fazla hayranlık duyduğu Arap olmayan lider olduğunu söylüyor."
"Erdoğan Batı başkentlerinde İsrail'i hedef alan açıklamaları nedeniyle eleştiriliyor. Popülizm ve Araplara oynamakla suçlanıyor. Ama Türk liderin bu popülaritesi Araplar ve Batı için çok değerli bir sermayedir. Başarılı, yeni İslamcı AKP siyasi markasını satıyor. Şimdiye kadar tehlikeli bir rakip olan, İranlı mollaların agresif ve mezhep ayrılığı güden İslamcılığını zorlanmadan yendi. Türkiye ile İran arasındaki bu bölgesel çekişme Arapların despotlardan arınmış, yeni bir demokratik düzen kurmaya çalıştığı bir dönemde Orta Doğu'nun kaderinin belirlenmesine katkıda bulunacak.
“Kim, Hıristiyan Demokratlar'ın Müslüman muadillerinin canlı bir demokrasi ve dinamik bir ekonomiden oluşan reçetesinin Tahran'ın göğsünü yumruklayan bağnaz teokratlarınınkinden daha iyi olduğundan şüphe edebilir ki. “
Arap Amerikan Enstitüsü tarafından yapılan yıllık araştımaya göre Erdoğan'ın desteği o kadar yüksek ki düşmanlarının fısıldadığı gibi, Osmanlı saltanatını yeniden yaratabileceğini düşündüğü için bağışlanabilir."
Yazıda aynı araştırmaya dayanılarak Fas'tan Suudi Arabistan'a Türkiye'nin izlediği politikaların çok büyük destek bulduğu belirtiliyor. Örneğin, Suudi Arabistan'da Türkiye'nin politikalarını onaylayanların oranının yüzde 98, İran'ın politikalarını doğru bulanların oranının yüzde altı olduğu kaydediliyor. Suudi Arabistan dışındaki diğer ülkelerde Amerika'nın notunun İran'ınkinden de kötü olduğu vurgulanıyor.
Yazı şöyle devam ediyor:
"Mısır, en kalabalık ve stratejik açıdan en kritik Arap ülkesi ve yeni devrimlerin kokpiti. Amerika Mısır ordusuna senede 1 milyar 300 milyon dolar yardım ediyor. Obama 2009'da Kahire'de ABD'nin Orta Doğu ve İslam dünyasıyla ilişkilerine dair cesur bir vizyon açıklamıştı. Arada geçen iki yıl ve ABD'nin Filistin üzerinden İsrail'e verdiği kapitülasyonlardan sonra Mısır'da Erdoğan'ın politikalarını onaylayanların yüzde 62, İran lideri Ahmedinejad'ınki 31, Obama'nınki yüzde 3. Bu koşullarda Batı için de NATO üyesi ve Avrupa Birliği adayı Türkiye en iyi seçenek.
AKP modeli
Arka arkaya oylarını artırarak üç seçim kazanan AKP zamanında Türk ekonomisi üç kat, kişi başına milli gelir iki kat büyüdü. Erdoğan, şimdiye kadar hep son sözü söyleyen orduyu dize getirdi. Bu başarı birçok İslamcı Arap'ın yanı sıra liberallere de çekici geliyor. İslamcılık Yeni Arap düzeninin bileşenlerinden biri olacak. Daha önceki rejimlerin baskısı, muhaliflere camiden başka platform bırakmadı. Ama Türk modeli, İslamcılığın çoğulcu bir düzenle sentezini mümkün kılıyor. Türkiye'nin çoğulcu ve modernleştirici Sünni markası AKP başka bir düzene resmen tehdit oluşturuyor ve İran'ın pazar payını yeyip bitiriyor."
Yine Financial Times yazarlarından Philip Stephens ise Türk-İsrail gerginliğine değinirken, Erdoğan'ın Kahire'de İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'yu eski ittifaklara saygı göstermemekle suçladığını belirtiyor ve şöyle diyor:
"Türkiye yakın bir zamana kadar güvenilir bir dost sayılıyordu. Ekonomiden diplomasiye, savunmaya işbirliği vardı. İsrail'in Gazze filosuna saldırısından sonra ilişkiler soğudu ve dondu. Ama Erdoğan burada masum değil. Bu meseleyi Türkiye'nin Orta Doğu'daki liderlik iddiasını güçlendirmek için kullandı. Son açıklamaları zamanlama ve yer açısından uygun değildi. Netanyahu da ABD'nin arabuluculuk girişimlerini geri çevirdi. Ölen Türkler için hafif bir şekilde üzüntü ifade etme bile çok bulundu."
'Türkiye, PKK'ları aldı, Suriyeli yarbayı Esad'a teslim etti'
Guardian gazetesinde yer alan bir haberde, Suriye'de Esad yönetimine başkaldıran ilk yüksek rütbeli subay olan Yarbay Hüseyin Harmuş'un tutuklandığı ve muhaliflerin bundan Türkiye'yi sorumlu tuttuğu aktarılıyor.
Habere göre, Haziran'daki Cizr el Şuğur katliamı sırasında bazı subaylarla birlikte Türkiye'deki mülteci kampına sığınan Harmuş, iki hafta önce ortadan kayboldu. Avaaz adlı insan hakları kuruluşunun bir temsilcisi Türkiye'nin Harmuş'u dokuz PKK'lı karşılığında Suriye'ye teslim ettiği yolunda duyumlar aldıklarını söyledi. Temsilci bu bilgiyi kendilerine Kürtlerin verdiğini anlattı.